Aile, insanın ilk sığınağı ve en güvenli alanıdır. İnsanın değerleri, inancı ve kültürü ailede şekillenir. Aileyi koruyan en önemli unsurlardan biri de mahremiyettir. Mahremiyet, insanların özel alanına saygı duymak ve kendi sınırlarını korumak için gerekli ahlaki ilkelere uyarak tedbir almaktır. Bu durum, hem evin sınırlarını muhafaza eder hem de aile bireylerinin birbirine güvenle bağlanmasını sağlar. Dolayısıyla aile mahremiyetini korumak, aile saadetini temin ettiği gibi toplumsal huzurun da temelini oluşturur.
Mahremiyet algısının temelinde var olan Utanma duygusu, insan fıtratının ayrılmaz bir parçasıdır. Hz. Âdem ve eşinin yasak meyveden sonra avret yerlerini örtmeye çalışması, mahremiyet bilincinin insana yaratılışla verildiğinin simgesidir.
Peygamber Efendimizin “Utanmıyorsan dilediğini yap” sözü de mahremiyet–utanma ilişkisini ahlaki bir ölçü haline getirmiştir.
İslam dini, aile mahremiyetini korumaya büyük önem vermiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyette müminler, zan ve tecessüsten yani insanların gizli hâllerini araştırmaktan men edilir. “Zandan sakının, tecessüs etmeyin, birbirinizin gıybetini yapmayın” (Hucurât 49/12) emri, bireylerin özel alanını korumayı hedefler.
Hz. Peygamber (sav) de, insanlara birbirlerinin özel alanlarına müdahale etmemelerini öğütlemiştir. Ebû Hüreyre’den rivayet edilen bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurur: "Zandan sakının. Birbirinizin konuştuğuna kulak kabartmayın, birbirinizin özel hâllerini araştırmayın, birbirinize haset etmeyin, kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun!" (Buhârî, Edeb, 57; Müslim, Birr, 28)
Yine Ahzâb sûresinde misafirlerin Peygamberimizin evine geliş gidişleriyle ilgili ölçüler getirilmiş, gereksiz yere oturup ev halkını rahatsız etmeleri yasaklanmıştır. Nûr sûresinde ise çocukların dahi belirli vakitlerde anne babalarının odasına girerken izin istemesi emredilmiştir. “Ey iman edenler! Size hizmet eden kimselerle içinizden henüz ergenlik çağına gelmemiş olanlar yanınıza gelmek için sizden şu üç vakitte izin alsınlar; Sabah namazından önce, öğle sıcağından dolayı elbisenizi çıkardığınızda ve yatsı namazından sonra. Bunlar örtülmesi gereken yerlerinizin açık bulunabileceği üç vakittir. Bunlar dışında ne size ne de onlara bir sakınca vardır. Bunlar sıkça yanınıza girip çıkan, birbirinizle iç içe olduğunuz kimselerdir. (Nûr, 23/58) Çocuklarınız erginlik çağına geldiklerinde, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi izin istesinler. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. ” (Nûr, 59)
"Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz." (Tahrîm, 2)
Bu ayet, eşler arasında güven ve özel hayatın önemini gösterir. Ayrıca, Peygamberimiz, eşlerle ilgili gizli bilgilerin ifşa edilmesinin büyük bir günah olduğunu belirtmiştir. Abdurrahman b.
Sa’d’ın naklettiğine göre Peygamberimiz, “Kişinin eşiyle birlikte olduktan sonra onun sırrını ifşa etmesi, kıyamet gününde Allah katında en büyük emanet ihanetlerindendir.” (Müslim, Nikâh, 124) buyurmuştur. Bu, eşler arasındaki güvenin korunmasının, aile huzuru ve bireylerin mutluluğu açısından ne kadar önemli olduğunu gösterir.
Aile içi mahremiyetin korunması sadece dinî emirlerle değil, toplumsal düzen açısından da önemlidir. Çünkü mahremiyetin zedelendiği bir ortamda güven duygusu ortadan kalkar, huzursuzluk ve çatışma artar. Aile bireyleri kendilerini güvende hissetmediklerinde ne eğitim sağlıklı olur ne de sevgi bağları güçlenir. Özellikle çocuklar için evin, güvenli bir sığınak olması gerekir.
Modern çağda mahremiyet ihlalleri bilinçsiz sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasıyla son derece artmıştır. Aile sırlarının ifşa edilmesi, kişisel paylaşımların kontrolsüz biçimde yayılması ve “teşhir kültürü” mahremiyet algısını zedelemektedir. Bu durum, aile bağlarını zayıflatmakta ve güven ortamını sarsmaktadır. İslam’ın mahremiyet ilkeleri, bu modern tehditlere karşı güçlü bir koruyucu zırh işlevi görmektedir. İslâm’ın 1400 yıl önce getirdiği ölçüler, aslında bugünün dünyasına da doğrudan hitap etmektedir. Yani size “özel olanı ifşa etmeyin” “izin almadan girmeyin, bakmayın, araştırmayın” ilkesi, bugün de dijital dünyada geçerlidir.
Özel hayatın korunması iki yönlü bir sorumluluktur. Birincisi, kişinin veya ailenin kendi mahremiyetini korumasıdır. Kapıların ve perdelerin kapalı tutulması, başkalarının merakını çekecek davranışlardan kaçınılması gerekir. İkincisi, başkalarının mahremiyetine saygı göstermektir. İnsanlar, başkalarının özel yaşamına izinsiz girmemeli, gizlice gözlem yapmamalı ve sırlarını ifşa etmemelidir.
Aile mahremiyetinin korunması, sadece bireylerin değil, toplumun genel refahının da teminatıdır. Her Müslüman, kendisi ve ailesinin mahremiyetini korumalı, başkalarının özel yaşamına saygı göstermelidir. Aile içi sırlar dışarıya açıklanmamalı, ilişkiler ulu orta konuşulmamalıdır. Toplumda da diğer ailelerin mahremiyetine riayet edilmeli, kötü zan, tecessüs ve gıybetten kaçınılmalıdır.
Özetle, İslam’ın bu öğretileri, huzurlu, güvenli ve ahlâklı bir toplumun oluşması için hayati öneme sahiptir. Özel hayatın korunması, bireylerin ve ailelerin güvenliğini sağlar, sevgi ve saygıya dayalı ilişkileri güçlendirir. Eşler ve çocuklar, birbirlerinin ve başkalarının mahremiyetine saygı göstererek, güven ve sevgi temelli bir aile ve toplum ortamı oluşturabilirler.
Unutulmamalıdır ki, özel hayatın korunması, hem bireylerin hem de toplumun sağlığı için gereklidir. Herkes kendi mahremiyetine gösterilmesini beklediği özeni başkalarına da göstermelidir. Bu sayede aileler güvenli, toplum huzurlu ve ahlâkî düzen korunmuş olur. Allah ve Peygamberimizin öğretileri, bireylerin ve ailelerin özel hayatlarını koruyarak, toplumda güzel ahlâkın ve güvenin hâkim olmasını sağlamayı hedefler.
Rabbim cümlemize huzurlu bir toplum içinde bizlere göz aydınlığı olacak aileler kurmaya muvaffak etsin. Amin.
Zeynep BÜDÜN
İzmir İl Müftülüğü Vaizi