Türkiye’de yükselen fiyatlar, yurttaşları yurt dışı alışveriş sitelerine yönlendirdi. Hükümetin bireysel ithalatı sınırlama adımlarına rağmen, yurt dışından yapılan online harcamalar rekor seviyeye ulaştı. Ağustosta bireysel ithalat limiti 150 Euro’dan 30 Euro’ya düşürülürken, Avrupa Birliği’nden ithal edilen ürünlerde vergi oranı yüzde 18’den yüzde 30’a, diğer ülkelerden gelen ürünlerde ise yüzde 30’dan yüzde 60’a çıkarıldı. Ancak bu önlemler, vatandaşın e-ithalat iştahını azaltmadı. Bankalararası Kart Merkezi (BKM) verilerine göre, 2025’in ilk dokuz ayında yerli banka ve kredi kartlarıyla yurt dışı sitelerinden yapılan harcamalar yüzde 67 artışla 256 milyar 499 milyon liraya yükseldi. Böylece 2024’ün tamamında yapılan 217 milyar 996 milyon liralık harcama miktarı, sadece dokuz ayda geride bırakıldı. Yalnızca temmuz, ağustos ve eylül aylarını kapsayan üçüncü çeyrekte, yurt dışı online harcamalar yüzde 70 artışla 101 milyar 118 milyon liraya ulaştı. Eylül ayında ise tek başına 33,4 milyar liralık rekor bir harcama yapıldı.

Osman Sirkeci-2

‘Fiyatı yukarı çekiyorlar’

Enflasyondaki artış, yalnızca maliyetlerden değil, büyük ticaret gruplarının ‘fiyat belirleme gücünü’ keyfi biçimde kullanmasından da kaynaklandığını belirten Sokak Ekonomisti Dr. Osman Sirkeci, “Özellikle zincir mağazalar, toptan dağıtım şirketleri ve ithalatçı firmalar, enflasyonu bahane ederek ya da kendi öngördükleri oranlara göre ürün fiyatlarını sürekli yukarı çekiyor. Bu durum, yurttaşın gerçek maliyetlerle üretilmiş ürünlere erişimini her geçen gün daha da zorlaştırıyor. Artık sadece et, süt, ya da yem gibi tarımsal ürünlerde değil; kırtasiye malzemeleri, küçük ev aletleri, elektronik ürünler, hatta defter ve kalem gibi en basit ihtiyaçlarda bile aynı tablo görülüyor. Tekelci yapıların “enflasyon bahanesiyle” yaptığı fiyat müdahaleleri, tüketiciyi alternatif yollar aramaya itiyor” dedi.

‘Ciddi bir kayıp’

Eskiden yurt dışından alışveriş yapmanın, bireyler için neredeyse imkânsız olduğunu vurgulayan Dr. Sirkeci, “Ancak son yıllarda internet ticaretinin yaygınlaşması ve sınır ötesi satış kanallarının açılmasıyla, yurttaşlar artık komşu ülkelerden ya da Avrupa’daki pazarlardan ürün tedarik etmeye başladı. Basit bir kırtasiye ürünü, küçük bir elektronik eşya ya da mutfak gereci için bile insanlar Almanya’dan, Bulgaristan’dan, hatta çevrimiçi platformlar üzerinden sipariş veriyor. Bu durum, hem iç pazardaki fiyat adaletinin bozulduğunu, hem de tüketicinin yerli üreticiye güvenini kaybettiğini gösteriyor. Çünkü eğer vatandaş gerçek maliyetine uygun fiyatlarla bu ürünleri ülkesi içinde bulabilseydi, yurt dışından alışveriş yapmaya yönelmezdi. Bugün bir el feneri, kamera, laptop klavyesi ya da okul defteri için bile internet üzerinden küresel pazara ulaşmak mümkün. Ancak bu eğilim, ülke ekonomisi açısından ciddi bir kayıp anlamına geliyor. Tüketicinin zorunlu olarak dışa yönelmesi, döviz çıkışını artırırken iç piyasadaki üretim ve satış hacmini zayıflatıyor. Enflasyon yalnızca rakamlardan ibaret değil; büyük ticaretin elinde bir “bahane aracına” dönüşmüş durumda. Tekellerin kendi belirlediği fiyatlarla şekillenen bu piyasa düzeninde, yurttaş çareyi başka ülkelerin raflarında arıyor” diye konuştu.

Hüsnü Erkan 1

“Skala genişledi”

Türkiye’de kırtasiye ve teknolojiye olan ilginin, artık yalnızca bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bir hayatta kalma pratiğine dönüştüğünü aktaran Ekonomist Prof. Dr. Hüsnü Erkan, “Eğitimden üretime, iletişimden gündelik yaşama kadar her alanda teknolojiye erişmek zorunlu hale geldi. Fakat teknolojiye erişmek giderek zorlaşıyor. Fiyatlar yükseldikçe, insanlar bilgiye, yeniliğe ve çağa ayak uydurmanın maliyetini daha ağır hissediyor. Bir dönem yalnızca lüks ürünlerde rastlanan fiyat artışları, artık bir öğrencinin defterine, bir gencin bilgisayarına kadar sirayet etmiş durumda. Bu tablo, ülkenin üretim yapısının kırılganlığını çıplak biçimde ortaya koyuyor. Çünkü biz hâlâ teknolojiyi yalnızca tüketen, onu başkalarının ellerinden satın alan bir ülkeyiz. Üretmeyen her toplum gibi, dışarıdan gelen her dalgalanmadan fazlasıyla etkileniyoruz. Yüksek enflasyon, dövizdeki oynaklık, ithalat vergileri ve sınırlandırmalar, hepsi bir araya geldiğinde, en temel araçlara bile ulaşmak zorlaşıyor” ifadelerini kullandı.

Devletin bireysel ithalatı sınırlamak için düzenlemeler getirdiğini belirten Prof. Dr. Erkan, “Bu önlemler bile tüketicinin yönünü değiştirmedi. İçerideki fiyatlar, dışarıdakilerle kıyaslandığında hâlâ çok daha yüksek. Vatandaş, ulaşamadığı ürünü bir şekilde edinmenin yolunu arıyor. Ancak bu çaba, ülkenin üretim zafiyetini sessizce büyütüyor. Çünkü alınan her ürün, her dışa bağımlı teknoloji, içeride üretilemeyen bir değerin göstergesi. Bilgiye sahip oluyoruz ama bilgiyi ürüne dönüştüremiyoruz. Gençlerimiz teknolojiyi yakından izliyor, çağın dilini konuşabiliyor ama kendi ülkesinde bu dili geliştirebileceği bir sistem bulamadığında yurt dışına gidiyor. Böylece biz, en nitelikli beyinlerimizi, kendi geleceğimizi başka ülkelere ihraç ediyoruz” sözlerine yer verdi.

‘Toplumsal ihtiyaç’

Bugün bir öğrencinin, Türkiye’deki fiyatlara bakınca bir kalemi, bir ekranı, bir bilgisayarı almakta zorlandığını aktaran Prof. Dr. Erkan, “Aynı ürünü yurt dışındaki siteden çok daha uygun fiyata bulabiliyor. Bu durum, ekonomik bir tercih olmanın ötesinde, bir zorunluluk haline geldi. Çünkü üretmediğiniz bir şeyi kontrol edemezsiniz; dışarıdan gelen her üründe hem başkasının emeğini hem de kendi çaresizliğinizi satın alırsınız. Teknolojiye erişim artık ayrıcalık değil, bir toplumsal ihtiyaç. Bu ihtiyacı karşılayacak yerli üretim gücü yaratılmadıkça, tüketici ülke olmanın bedelini hepimiz ödüyoruz. Çağdaş dünya ekonomisinde söz sahibi olmanın yolu, teknolojiye sadece erişmekten değil, onu üretmekten geçiyor. Ve bu, ancak gençlerin enerjisini, bilgeliğini ve yaratıcılığını bu topraklarda değerlendirebildiğimizde mümkün olacak” dedi.

Kaynak: Filiz Erol