Asgari ücretlinin alım gücü, yılın ilk gününden bu yana hızla eriyor. Ocak ayında maaşıyla yaklaşık 295 adet daha fazla ekmek alabilen çalışan, aradan geçen aylarda artan fiyatlar karşısında cebindeki paranın 4 bin 425 lirasını kaybetti. Temel gıdadan barınmaya kadar her kalemde derinleşen geçim sıkıntısı, asgari ücretlinin sofrasındaki ekmeği bile küçültürken, uzmanlar bu kaybın günlük yaşamda “sessiz bir yoksullaşma” olarak hissedildiğini belirtiyor. Temel gıda ürünlerinde ortalama artış yüzde 60–100 bandına dayanırken, asgari ücretlinin aylık geliri yıl boyunca sabit kaldı. Bu tablo çalışanların gelirinde derin bir erimeyi gözler önüne seriyor. Saatlik ücreti 98,24 TL olan bir asgari ücretlinin Ocak ayında aldığı ekmek sayısına aralık ayında da ulaşabilmesi için fazladan 45 saat çalışması gerekiyor.

‘Açlık bile lüks’
Asgari ücretliye yıl boyunca yapılan sıfır zammın, milyonlarca çalışanı açlık sınırının altına itildiğini belirten Sokak Ekonomisti Dr. Osman Sirkeci, “Vatandaşın ocak ayında aldığı ürünleri aralıkta almak için bir maaş daha gerekiyor. Bu ücret artık asgari bir yaşam ücretini değil, açlık mücadelesini temsil ediyor. Market rafları, mutfaklar, çalışanların yaşadığı gerçeği her gün yüzlerine vuruyor. Fiyatlar yüzde 100’e dayanırken, asgari ücreti sabit tutmak emekçiyi yoksulluğa ve açlığa mahkûm ediyor. Asgari ücretlinin alım gücü sadece bir yılda 295 ekmek erimiş durumda. TÜİK’in kendi verilerinde bile bu kayıp çok net. Şimdi bu koşullarda asıl düşünülmesi gereken, 2026’da asgari ücretliyi nasıl bir geleceğin beklediği. İşveren tarafı, akla hayale gelmeyen teklifler ile medyada yer alıyor. Zaten 295 ekmek kaybeden asgari ücretli, 2026’da bırakın o kaybı telafi etmeyi, elindeki ekmeği bir kez daha bölmek zorunda kalacak gibi görünüyor. Biz bugün tam ekmekten 295 adet kaybı tartışırken, 2026’da asgari ücretli belki de ekmeği yarım yarım sayarak karnını doyurmak zorunda kalacak. Yani asgari ücretli için açlık sınırı bile lüks hale geldi. Bu ücret politikasıyla, asgari ücretli sadece kendini değil, aynı zamanda büyük sermayenin 2026’daki karlarını garanti edecek şekilde bir yılı yarım ekmek hesabıyla geçirmek zorunda kalacak” dedi.
‘Kaybedecek ekmeği kalmadı’
Asgari ücretlinin, bir yılda kaybettiği 295 ekmeğin üzerine, 2026’da da yarım ekmekle 365 günü geçirmeye zorlanacağını vurgulayan Dr. Sirkeci, “Asgari ücretli ve onun da altında gelirle yaşamak zorunda olan, emeklisiyle birlikte neredeyse 30 milyona yakın bir kesimden bahsediyoruz. Bu kitle, Türkiye nüfusunun çok büyük bir bölümünü oluşturuyor. Bu kadar geniş bir dar gelirli, yoksul kesim, her türlü imkânı ve yolu değerlendirerek bu masalarda en güçlü şekilde temsil edilmeyi sağlamak zorunda. Eğer bugün TÜRK-İŞ masaya gelmeyeceğini söylüyorsa, bu temsilin tekeli orada olmamalı. Asgari ücretlilerin onlarca, yüzlerce örgütü ortak bir taleple hem sokakta hem masada yer almalı. Çünkü 295 ekmek kaybeden bir asgari ücretlinin artık kaybedecek ekmeği kalmadı; temsil gücünü büyütmekten başka yol da kalmadı” ifadelerini kullandı.

‘Düşük ücret düzeyi’
Enflasyon ortamında, özellikle de kronikleşmiş bir enflasyon sürecinde sabit kalan ücretlerin erimesinin kaçınılmaz olduğunu aktaran Ekonomist Prof. Dr. Hüsnü Erkan ise, “Bu, enflasyonun doğal bir sonucu. Türkiye’de zaten asgari ücret uzun yıllardır düşük tutuluyordu ve bugün ekonominin büyük ölçüde asgari ücretlilerin omuzlarında yürüdüğü bir döneme gelmiş durumdayız. Dolayısıyla halkın yoksullaşmasının temel nedenlerinden biri de düşük ücret düzeyidir. Belki de iktidar, iş dünyasını ayakta tutmaya çalışıyor; çünkü enflasyon ortamında işletmeler de zorlanıyor. Maliyetlerini sürekli nihai tüketiciye yansıtmaya çalışıyorlar, yansıtamadıklarında da batma riskiyle karşı karşıya kalıyorlar. Ancak bu, bir çözümsüzlük süreci yaratıyor” sözlerine yer verdi.
‘Verimsizlik de etken’
Ekonominin gerçekten canlandırılması isteniyorsa önce girişimciliğinin geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Erkan, “Sanayileşmeyi ihmal etmemek, üretimi güçlendirmek ve katma değeri yüksek ürünlere yönelmeyi teşvik etmek demek. Yani düşük katma değer üreten alanları büyütmek yerine, yüksek katma değer yaratan sektörleri desteklemek gerekiyor. Teşviklerin de bu alanlara yönlendirilmesi şart. Böyle bir ortamda hem üretimin verimsizliği hem de enflasyon birlikte çalışarak ücretlerin düşük kalmasına yol açıyor. Yani enflasyon birinci büyük etkenken, verimsizlik de ikinci büyük etken olarak bu kısır döngüyü sürekli besliyor. Sonuç olarak tüm bu yapısal sorunlar asgari ücretlinin kaybını artırıyor, ücretlerin erimesine ve yoksullaşmanın derinleşmesine neden oluyor” dedi.
Yüzde 130’a varan kayıp
ÜRÜN..…OCAK… ARALIK….ARTIŞ
Ekmek: 12,50 TL……… 15 TL…. Yüzde 20
Salça (720 gr): 50 TL….. 90 TL…..Yüzde 80
Kahve (100 gr): 34,90 TL…80 TL ….Yüzde 129
1 litre süt: 29 TL…………..54 TL…...Yüzde 86
Dana et: 420 TL………….850 TL……Yüzde 102
Dana kıyma: 400 TL……..750 TL……Yüzde 87
Tereyağı: 380 TL…………754 TL..….Yüzde 98
Peynir: 380 TL……………600 TL.......Yüzde 58
Pirinç: 80 TL…………….. 139 TL…...Yüzde 74
Çay: 200 TL………………299 TL… ..Yüzde 49





