Türkiye’de çalışan ve emekli dengesinin arasındaki hassas denge, alarm vermeye başladı. Geniş tanımlı işsiz sayısının 10 milyonun üzerine çıkması, üretimden kopuk istihdam politikaları ve genç nüfusun iş gücüne katılamaması nedeniyle sosyal güvenlik sistemi sürdürülebilirliğini yitiriyor. Uzmanlar, sağlıklı bir sosyal güvenlik yapısı için her dört çalışana bir emekli düşmesi gerektiğini vurgularken, Türkiye’de bu oran neredeyse 1,5 çalışana 1 emekli seviyesine kadar gerilemiş durumda.
‘3 kadından biri evde’
2024 yılı sonu itibarıyla Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerini değerlendiren İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği Başkanı Nesibe Gencer, “Ülkede 25 milyon 625 bin 750 aktif sigortalı çalışana karşılık, 16 milyon 677 bin 617 pasif sigortalının bulunduğunu gösteriyor. Bu tablo, sosyal güvenlik sisteminin mevcut yükü taşıyamayacak bir noktaya doğru hızla ilerlediğini ortaya koyuyor. Mevcut yapıda çalışan başına düşen emekli sayısı, devletin emekli maaşları ve sağlık hizmetlerini karşılamasını her geçen gün daha zor hale getiriyor. Geniş işsizlik oranı ne kadar azalırsa çalışan emekli oranı da sağlıklı orana o kadar yaklaşacak. Türkiye’de sadece işsizlik değil, iş gücüne katılım oranı da büyük bir sorun haline geldi. TÜİK verilerine göre işsizlik oranı resmi olarak düşük görünse de, geniş tanımlı işsizlik 10 milyonu aşmış. Özellikle genç nüfus arasında durum çok daha vahim. Her dört gençten biri ne eğitimde ne istihdamda yer alıyor. Genç kadınlarda bu oran daha da yüksek: Neredeyse her üç genç kadından biri, eğitim ve iş hayatının tamamen dışında kalmış durumda” ifadelerini kullandı.
Sosyoekonomik açıdan dezavantajlı bölgelerde, özellikle gecekondu semtlerinde bu durumun daha da belirgin olduğunu vurgulayan Gencer, “Sanayi bölgelerinde toplu işyerlerinin azalması, istihdamın daralmasına neden olurken, gençlerin bir kısmı uyuşturucu ve organize suç örgütlerinin ağına düşüyor. Sosyologlar bu gelişmenin, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda ciddi bir toplumsal güvenlik sorunu yarattığına dikkat çekiyor” dedi.
‘Üretim odaklı mesleklere yönelmeli’
Eğitim sistemindeki yönelimlerin de işsizliğin yapısallaşmasına katkı sağladığını belirten Gencer, “İktidarın mesleki ve teknik eğitimden çok dini ağırlıklı eğitim kurumlarını, özellikle İmam Hatip liselerini teşvik etmesi, sanayi, tarım ve hayvancılık gibi üretim odaklı sektörlere nitelikli iş gücü sağlanamamasına neden oluyor. Meslek liselerinden mezun olanların sayısındaki düşüş, üretime dayalı bir ekonomik dönüşüm ihtiyacını daha da acil hale getiriyor. Geçmişte uygulanan ‘Köy Enstitüleri’ modeline benzer bir üretim-eğitim entegrasyonu yapılmalı. Genç nüfusun üretimle buluşmasının hem işsizlikle mücadelede hem de toplumsal barışın sağlanmasında anahtar rol oynayacak” diye konuştu.
‘Geçinmeleri imkansız’
Diğer önemli sorun ise kayıt dışı çalışan göçmen işgücünün olduğunu dile getiren Nesibe Gencer, “Türkiye’de yüzbinlerce Afrikalı, Suriyeli, Afgan ve diğer ülkelerden gelen göçmenler; düşük ücret, sigortasız ve sendikasız olarak çalıştırılıyor. Bu durum hem iş piyasasında ücretleri baskılıyor, hem de yerli işçilerin iş bulmasını zorlaştırıyor. İşverenlerin ucuz işgücünden sağladığı kısa vadeli kâr, uzun vadede işsizliği ve sosyal adaletsizliği derinleştiriyor. Emekli maaşları ve asgari ücret ise yoksulluk sınırının altında. TÜİK’in resmi enflasyon rakamları halkın yaşadığı pahalılığı yansıtmaktan uzak. Artan gıda, barınma ve enerji maliyetleri karşısında sabit gelirli vatandaşların geçinmesi neredeyse imkânsız hale gelmiş durumda” sözlerine yer verdi.
‘Üretim seferberliği şart’
Türkiye’nin içinde bulunduğu bu darboğazdan çıkabilmesi için acil bir üretim seferberliğine ihtiyaç duyduğunu belirten İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği Başkanı Nesibe Gencer, “Tarım, hayvancılık ve sanayi temelinde kurulacak yeni bir ekonomik modelle hem işsizlik azaltılabilir hem de sosyal güvenlik sistemi yeniden dengelenebilir. Aksi takdirde, hem genç işsizlik hem de emekli maaşlarının sürdürülemezliği Türkiye’nin önündeki en büyük yapısal tehdit olmaya devam edecek” dedi.