Cumhurbaşkanlığı Kararı’yla arpa ve mısır ithalatında tarife kontenjanları artırıldı. Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren karara göre, her iki ürün için ithalat kontenjanı 700 bin tondan 1 milyon tona çıkarıldı. Düzenlemenin, iç piyasada yem ve gıda fiyatlarını dengelemeye yönelik bir adım olduğu değerlendirilse de uzmanlara göre kararın özellikle hasat döneminde alınması yerli üreticinin gelirini düşürebilir ve tarımsal üretimdeki istikrarsızlığı derinleştirebilir.

Türkiye’de tarımsal üretimin son yıllarda artan maliyetler, belirsiz fiyat politikaları ve zamanlaması hatalı ithalat kararları nedeniyle ciddi bir darboğaza girdiğini belirten Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) İzmir Şube Başkanı Hakan Çakıcı, “Özellikle temel tarım ürünlerinde uygulanan sıfır gümrükle ithalat kararları, yerli üreticinin elindeki ürünün değerini düşürürken, üretim dengesini de bozuyor. Mısır örneğinde olduğu gibi, dışarıdan düşük fiyatlı ürünlerin ülkeye girmesi hem iç piyasada fiyatları aşağı çekiyor hem de çiftçinin gelirini önemli ölçüde azaltıyor. Türkiye’nin yem bitkisi ihtiyacının yüksek olduğu, mısır üretiminde ise belli bir açık bulunduğu biliniyor. Ancak bu açığı ithalatla kapatmak yerine, iç üretimi artıracak politikalarla gidermek gerektiği uzun süredir dile getiriliyor. Mısır, üretimi zahmetli, maliyetli ve iklim koşullarına duyarlı bir ürün. Buna rağmen çiftçi, her yıl artan girdi maliyetlerine katlanarak üretimini sürdürüyor. Fakat devletin tam da hasat dönemine denk gelen ithalat kararları, çiftçinin elindeki ürünün değerini bir anda düşürüyor” dedi.

Hakan Çakıcı (2)

‘Borsa gibi işliyor’

Bu ithalatın sıfır gümrükle yapılmasının, üretici çevrelerinde tepkiyle karşılandığını belirten Çakıcı, “Çünkü bu tür adımlar, yalnızca ithal ürünün maliyetini değil, yerli üreticinin elindeki ürünün satış fiyatını da doğrudan etkiliyor. Türkiye’ye Amerika gibi ülkelerden düşük fiyatlı ürünler geldiğinde, tüccarlar ve sanayiciler alım fiyatlarını bu ithal ürünlere göre belirliyor. Dolayısıyla üretici, tarlasından bin bir emekle çıkardığı ürünü, piyasa değerinin altında satmak zorunda kalıyor. Tarım piyasası artık neredeyse borsa gibi işliyor. Tane mısırın, buğdayın, arpanın fiyatı gün gün değişiyor; bazen 7 liraya, bazen 9 liraya çıkıyor, bazen de ithalat haberleriyle bir anda düşüyor. Bu dalgalanmalar, çiftçinin plan yapmasını, maliyet hesabı yapmasını imkânsız hale getiriyor. Dışarıdan sıfır gümrükle ürün geldiğinde, iç piyasadaki fiyat bir anda geriliyor. Üretici, sezon başında yaptığı gübre, mazot, sulama ve işçilik harcamalarını karşılayamaz hale geliyor” ifadelerini kullandı.

‘Ekmeği koruyamayız’

Sıfır gümrükle yapılan ithalatın yalnızca fiyat rekabetini değil, ülkenin dışa bağımlılığını da artırdığını belirten ZMO İzmir Şube Başkanı Hakan Çakıcı, “Üretici önümüzdeki yıl ne kazanacağımı bilmiyorum diyerek üretimden vazgeçiyor, bu şekilde devam ederse Türkiye’nin gıda arz güvenliği de tehlikeye girecek. Bugün çiftçiyi koruyamazsak, yarın tarlayı ekecek üretici bulamayız. İthalat elbette zaman zaman gerekli olabilir; ancak bunun zamanlaması, miktarı ve gümrük politikaları dikkatle planlanmalı. Üreticiye güven veren, maliyetleri göz önünde bulunduran ve uzun vadeli bir tarım politikası oluşturulmadığı sürece, Türkiye’nin kendi üreticisini kaybedip tamamen dışa bağımlı hale gelmesi kaçınılmaz görünüyor. Kalıcı çözüm, toprağını ekip biçen üreticiyi korumaktan, planlı bir tarımsal üretim modeline geçmekten geçiyor. Çünkü bir ülke, tarlasını koruyamadığında sofradaki ekmeğini de koruyamaz” diye konuştu.

Adnan Çobanoğlu-1

‘Şirketlerin gücü artıyor’

Tarım politikalarında izlenen tutumun üreticinin tamamen kontrol altına alınmasına yönelik bir yapıya dönüştüğünü belirten Çiftçi Sen Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu, “Her hasat döneminde benzer uygulamalarla karşılaşan çiftçiler, yıllardır aynı sorunlarla baş başa bırakılıyor. Şirketlerin çıkarlarını önceleyen bu politikalar, üreticiyi bilinçli olarak zayıflatıyor. Artık tarlada üretim yapmak, yalnızca geçim değil, bir direniş biçimine dönüşmüş durumda. Yerli üretici desteklenmedikçe, ithalat baskısı altında ezildikçe ve alın terinin karşılığını alamadıkça ülke ciddi bir gıda kriziyle karşı karşıya kalacak. Üretim durduğunda iptal edilen, çöpe giden ürünler yalnızca çiftçinin değil, toplumun kaybı anlamına geliyor. Fakat buna rağmen çokuluslu şirketlerin fiyat belirleme gücü her geçen yıl artıyor. Halkın gıda egemenliği için üreticinin güçlendirilmesi, yerel üretim ağlarının desteklenmesi ve tarımın yeniden kamusal bir politika haline getirilmesi artık zorunluluk” dedi.

Kaynak: Filiz Erol