Gündeme Bakış'ın haberine göre, CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, yerel ve ulusal gündeme ilişkin ‘Kurultaya şaibe karıştı iddiası, İmamoğlu süreci, İzmir’de milletvekillerinin pasif kaldığı, dair dikkat çeken açıklamalarda bulundu. İzBB Başkanı Cemil Tugay’ın TİS sürecine ilişkin eleştirilerine de yanıt veren Yücel, “Cemil Bey bizleri memuru, bürokratı yada çalışanı zannediyorsa yanılıyor. Bence artık basın üzerinden birilerine mesaj vermeyi, laf yetiştirmeyi bırakıp belediye başkanlığı yapması lazım" dedi.
Cemil Tugay'ın açıklamalarını değerlendiren Deniz Yücel şu ifadelere yer verdi:
Benim Cemil Beyle ya da başka biriyle yıldızımın barışmaması gibi bir durum söz konusu olamaz. Her şeyden önce belli makamları temsil ediyoruz. Belli görevlerimiz var. Hepimiz önce ülkemize, sonra partimize hizmet ediyoruz. Bu görevlere gelip de duygusal davranan, bazı konuları kişiselleştiren yanlış yapar. Kaldı ki ben Cemil Bey’i adaylaştıran kurulun içerisindeyim. Cemil Bey adaylaşırken onunla ilgili önyargıların ortadan kalkması konusunda gayret etmiş, seçimleri en yüksek oyla kazanması için emek vermiş, katkı koymuş biriyim.
Ancak grevle ilgili açıklamasını sorduğunuz için söylüyorum. Öncelikle Büyükşehir Belediyemiz ve sendikanın uzlaştıkları ve grev bayram öncesinde sona erdiği için mutluyuz ve memnunuz. Hayat pahalılığı AKP Türkiye’sinin bir gerçeği…
Ama diğer yandan AKP’nin 31 Mart Yerel seçimlerinden hemen sonra belediye gelirlerini kesmeye yönelik attıkları adımlarda bu ülkenin bir gerçeği. Neticede belediyenin imkanları belli, kaynakları belli, bütçesi belli… Sendikal örgütlenme ve grev hakkı ise Anayasal bir hak... İşçi ve emekçi kardeşlerimizi temsil eden sendika ağır yaşam koşulları karşısında bir talepte bulundular, büyükşehir belediyemiz de imkanları ölçüsünde bu talebi kısmen karşıladı ve bir uzlaşı sağlandı.
Ben katkı koydu koymadı meselesine girmek istemem. Ancak ben Cemil başkanın bu açıklamalarını pek sağlıklı görmüyorum. Neticede İzmir’in hakkını, hukukunu korumasını takdir ediyorum ancak birilerini hedef göstererek, birilerinin üzerine basmaya çalışarak yapılan siyasetin kimseye faydası olmaz. Her şeyden önce bu kente faydası olmaz. Neticede hepimiz partimiz için ve ülkemiz için çalışıyoruz.
'Cemil bey telefonlara dönmüyor'
Biz Belediye Başkanları üzerinde bir vesayet makamı değiliz. Neticede kendi görev alanlarımız var. Basın üzerinden mesaj vermeyi yada cevap vermeyi sevmem ama Cemil beyin telefonları açmama yada telefonlara dönmeme huyu var. Örneğin ben grev devam ederken, daha uzlaşı sağlanmadan önce kendisini aradım ancak telefonuma dönmedi. Bunu daha önce de yaptı ama ben böyle şeyleri kişiselleştirmem. Dediğim gibi belli makamları temsil ediyoruz, belli görevlerimiz ve sorumluluklarımız var. Bu görevlerde duygusal hareket edilmez. Yine, grev devam ederken sendikayla da, SODEMSEN’le de, İl başkanımızla da görüştüm. Ha katkı meselesine gelirsek, katkımız olmuştur, olmamıştır o ayrı bir konu ancak buradan bir pay çıkarmak gibi bir derdim olamaz.
Biz, yani Gamze Taşçıer, Murat Bakan ve ben grevin sona erdirilmesi konusunda destek olmak için Genel Başkanımızın talimatıyla İzmir’e geldik. Hepimizin sorumlu olduğu görev alanları, görev tanımları var. Örneğin Ankara milletvekilimiz Gamze Taşçıer Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından sorumlu Genel Başkan yardımcımız. Deniz Yücel de, Murat Bakan da hem İzmir milletvekilleri ve hem de CHP’nin Genel başkan yardımcıları. Ben Parti Sözcüsüyüm, Murat Bakan ise Gölge İçişleri Bakanı. Yani bir görev tanımımız var. Cemil Bey bizleri memuru, bürokratı yada çalışanı zannediyorsa yanılıyor. Gün gelir öyle olmadığını anlar. Bence artık basın üzerinden birilerine mesaj vermeyi, laf yetiştirmeyi bırakıp Belediye Başkanlığı yapması lazım.
Özellikle son 1 yılda ülkemiz ekonomik darboğazın içinde… Vatandaşın dayanacak gücü kalmadı… Enflasyon karşısında maaş ve ücretlerdeki zaten yetersiz olan artış, cebe giremeden eridi. İşçi, memur, emekli herkes zor durumda… Ekonomik ve sosyal olarak toplum bir kuşatma altında… Cumhuriyet Halk Partisi olarak milletin sesine ses olduk ve erken seçim taleplerini gündeme getirdik. Erken seçim talep eden partinin adayını da açıklaması gerektiğini düşündüğümüz için olabilecek en geniş mutabakatla, önseçimle Cumhurbaşkanı adayımızı belirleyeceğimizi söyledik… Ve üyelerimizi sandığa çağırdık…
Tam da bu noktada iktidar, Cumhurbaşkanı Adayımız Ekrem İmamoğlu ile ilgili hukuk kisvesi altında bir hukuksuzluk süreci başlattı.
18 Mart’ta Ekrem Başkanın diplomasını iptal eden AKP, 19 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu’nu önce gözaltına aldı, daha sonra da tutukladı… Bakın Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının üzerinden yaklaşık 3 ay geçti… Ortada somut bir delil yok, iddianame yok… Soyut bir takım iddialar, gizli tanıkların “duydum, öyleymiş” şeklindeki ifadeleri ve iftiralarla yürütülmeye çalışılan bir soruşturma süreci var.
'Rakibini oyun dışı bırakmaya çalışıyor'
Bomboş bir dosyadan suç uydurmaya çalışıyorlar… Soruşturma hukuki değil siyasi bunu biz de biliyoruz, vatandaş da biliyor… Ekrem başkan biri 2014 Beylikdüzü seçimi, ikisi 2019 İstanbul Büyükşehir seçimi ve sonuncusu 2024 İstanbul Büyükşehir seçimi olmak üzere Tayyip Erdoğan’ı ve AKP’yi tam 4 kez mağlup etmiş bir siyasetçi. Yani bütün bu yaşanan hukuksuz süreçler Tayyip bey Ekrem başkanla adil ve demokratik bir yarışa girmeyi göze alamadığı için yaşanıyor. Kaybedeceğini bildiği bir yarışa girmek istemeyen Erdoğan, tabiri caizse oyun bozanlık yapıyor, rakibini oyun dışı bırakabilmek için diploma iptali gibi, yolsuzluk soruşturması, terör soruşturması ve tutuklama gibi antidemokratik ve hukuksuz yöntemlere tevessül ediyor.
Ülkede uzun zamandır zaten zedelenmiş ve yıpranmış olan “hukuk güvenliği” bu yaşanan son süreçle birlikte artık tamamen ortadan kalkmış durumda… Dolayısıyla Ekrem İmamoğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik soruşturmanın halk üzerinde bir inandırıcılığı yok… Dünün mağdurlarının bugünün zalimi olduğunu bu toplum gayet net bir şekilde görüyor.
'İddiaların dayanağı yok'
Ben bu soruyu 2 farklı pencereden yanıtlamak istiyorum. Öncelikle CHP kurultayına yönelik iddiaların hukuken hiçbir dayanağı yok. Bu davaların açılabilmesi belli sürelere tabi tutulmuş. Bu süreler çoktan geçmiş. Özel hukukta bir kesin deliller vardır, bir de takdiri deliller vardır. Tanık delili takdiri delildir. Özel hukuk için konuşacak olursak, tanık delili somut delillerle desteklenmedikçe, tek başına bir anlam ifade etmez. Yoksa herkes 2 tanık bulur, o iki tanığa “Şunu duydum, bunu gördüm” gibi ifadeler verdirip sonuç almaya çalışır. Hukuk düzeni bu kadar aciz değildir. Tabi burada bu sürecin adil, yasalara ve vicdani kanaatine göre hüküm veren tarafsız ve bağımsız bir yargıç tarafından yürütüldüğünü var sayıyorum. Diğer yandan kurultayın seçim aşamasını İlçe Seçim Kurulu yapar. Seçim Kurulunun sıyanetinde ve sorumluluğunda gerçekleştirilen CHP kurultayında sağlıklı, şeffaf ve hukuka uygun bir oy kullanma, sayım ve döküm işlemi gerçekleştirilmiş ve sonuçlar da yine sağlıklı, şeffaf ve hukuka uygun bir şekilde ilan edilmiştir. Bu sonuca itirazın mercii ve süresi yine yasada bellidir. Bu işlemlerin üzerinden yaklaşık 1,5 sene geçtikten sonra gidip dava açmanın ne hukuki ciddiyeti vardır, ne de hukuki temeli…
İkinci konu bu kurultay tartışması Genel Başkanımız Sn. Özgür Özel’in de birçok kez ifade ettiği gibi sonuç odaklı değil süreç odaklıdır. Yani bu davadan yada davalardan medet umanların asıl bekledikleri fayda, bu işin konuşulması, tartışılması ve bu konunun vatandaşın ve ülkenin gerçek gündemi ve sorunu olan hayat pahalılığının ve hukuksuzlukların önüne geçmesidir. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, “Bu iş ne kadar konuşulursa, ne kadar tartışılırsa CHP o kadar yıpranır, zarar görür” bakış açısıdır.
'Leke sürülmesine izin vermeyiz'
Kimse CHP’nin kendi içinde bir tartışmaya dönmesini beklemesin. Tertemiz 2 kurultay yaptık. Kimsenin buna leke sürmesine izin vermeyiz. 19 Mart’tan bu yana Saraçhane’den Gündoğdu’ya, Yozgat’tan Konya’ya tüm meydanları demokrasi alanına dönüştüren bir lider, asırlık çınar CHP’nin kadroları ve demokrasiye inanmış milyonlar buna izin vermez.
İktidar güdümündeki yargıdan medet umanlar, AKP’den “aferin” alma peşinde koşanlara şunu hatırlatmak isterim, rakipler saygıyla anılır, işbirlikçiler ise utançla.