İki ayrı bakış, iki ayrı dünya, iki ayrı yaşam nikah ile bir araya gelerek bir çatı altında yaşamaya başlar. O zamana kadar bireysel yürünen yaşam yolu, eş olmakla bir çift olarak birlikte yürünmeye başlar; huzur, sükun, bolluk, bereket ve mutluluk da duygu olarak katlanarak bu yürüyüşe eşlik eder. Kur’an’da Rum Suresi, 21. ayet-i kerimede Yüce Allah (c.c.), aile kuranlara bizzat sevgi, merhamet, kaynaşma ve yakınlık duygularını vermeyi vadetmektedir. Bu anlamda evlilikle birlikte gelen aile çatısı, insana bir yaşam desteği, aynı zamanda gelişme ve olgunlaşma nimetidir. Aile, kalabalıklar arasında yalnızlaşma potansiyeli olan insanı alır, bir kurumun üyesi yaparak aidiyet bağları kurup, savrulmayı önler. Bu kutlu birliktelik aynı zamanda tüm üyeleri için, içinde ilk eğitimlerin alındığı bir okul, bazen varlıklar bazen yokluklar üzerinden yaşam deneyimlerinin kazanıldığı ve olgunlaşıldığı bir ocaktır.

Bununla birlikte bu en küçük toplumsal kurumun insana dönük en önemli faydası; hem maddi hem manevi ihtiyaçlarının burada giderilebilmesidir. İnsanoğlu, yeme, içme, barınma vb. maddi ihtiyaçları ile birlikte “özgürce var olma, aidiyet kurma, anlam bulma ve kendini aşma” vb. manevi ihtiyaçlara da sahiptir. İletişim de insan için öncelikli olarak ele alınabilecek manevi bir ihtiyaçtır. Çünkü iletişim, muhatabı var kabul etmek, onunla bir bağ kurmak ve bu bağ kurma üzerinden değerli bir anlam üretme süreçlerini barındırarak insanın manevi dünyasını var eder ve olumlu bir iletişim ise bu varoluş, karşılıklı ilişkide sürekliliği de sağlar.

Aile içi iletişim, öncelikle eşlerin, ardından çocukların birbirlerinin manevi ihtiyaçlarını giderme ve manevi varoluşlarını destekleme konusudur. Sevgili Peygamberimiz, (s.a.s) de hayatı ile bu anlamda, örnek bir eş ve baba olmayı önemseyerek tüm insanlığa olumlu iletişim örnekleri sunmuştur. “Ben, güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” (Muvatta’, Hüsnü’l-Huluk, 8) buyururken, şüphesiz O (s.a.v.), muhatabına değer veren bir eş, çocuklarına şefkatli bir baba, torunlarına merhametli bir dede, akrabalarını incitmeyen bir aile üyesi olmayı yaşayarak ve yaşatarak bu cümlesinin içini doldurmuştur. En önemlisi de bir toplum lideri, dini bir önder, bir ordu komutanı gibi güçlü roller ve sorumluluklar almış olsa da aile ilişkilerinde rol uyumsuzluğu yaşatmamış, bu sorumluluklarla birlikte eş, baba, dede ve akraba ilişkilerini ihmal etmeden yürütebilmiştir.

İletişim temelde, empatik, çatışmasız ve çatışmalı olarak üçe ayrılmaktadır. Çatışmalı iletişimde bireyler birbirlerinin manevi ihtiyaçlarını gideremez ve varoluşları için birer tehdit halini alabilirler. Çatışmasız iletişimde bir iletim vardır ancak empati eksik olduğu için, birey varoluş olarak tam anlamıyla anlaşılamadığını hissettiği için yalnızlık içinde kalır. Empatik iletişimde ise iletimle birlikte kabul görme, anlaşılma ve değer bulma da yaşanır, birey bu sayede yalnızlık hissetmeyerek, manevi doyum elde edebilir. Günümüzde insanoğlunun en önemli iletişim ihtiyacının, empatik iletişim olduğu söylenebilir ve bu ihtiyacın topluma yansımadan ev içinde aile ortamında giderilebilmesi önemlidir.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en iyi olanınızdır. Ben de aileme karşı en iyi olanınızım!..” (Tirmizi, Menakıb, 63), “Yumuşak huyluluktan mahrum olan hayırdan mahrum olur.. (Müslim, Birr, 23), “Sizden biriniz birini sevdiğinde onu bu sevgiden haberdar etsin..” (Ebu Davud, Edeb, 122) gibi hadislerinde iletişim kurmada bakış açısını ortaya koymuştur. Eşi Hz. Hatice (r.a.)’nin oğlu Hind b. Ebi Hale onun iletişimini, “sessiz ve sakin, gerekmedikçe konuşmayan, net ve sade konuşan, az kelime ile çok şey ifade eden ve ilgili davranan” (Buhari, Ta’bir, 22; Müslim, Mesacid, 5) olarak tanımlamış ve iletişim üslubunu özetlemiştir. Ayrıca “Şüphesiz kıyamet günü, Allah’ın en önem vereceği emanet karı-koca arasındaki emanettir, eş olduktan sonra erkeğin hanımının sırlarını etrafa yayması o gün en büyük ihanettir..” (Müslim, Nikah, 123-124) buyuran Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), iletişimde gizlilik esasını da dile getirmiştir. Hz. Aişe (r.a.)’den gelen bir rivayete göre, “O, cihad hariç ne bir kadına ne bir çocuğa asla vurmamıştır.” (Müslim, Fedail, 79), derken çatışmadan uzak oluşu kayda geçmiştir. İyiliği tercih etmek, iyide kalmak için çaba göstermek, çatışmadan uzak olmak ve olumlu duygularını ifade etmekten çekinmemek, kurulan iletişimin aynı zamanda mahrem yönleri olduğunu ve bunları korumanın önemine dikkat çekmek, şiddetten uzak kalmayı seçmek, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in olumlu iletişim özellikleri olarak değerlendirilebilir.

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kızı Hz. Fatıma (r.a.) yanına geldiğinde ayağa kalktığı, elinden tutup onu öptüğü ve kendi yerine oturttuğu, Hz. Fatıma’nın da Resulullah (s.a.v.) geldiğinde aynı hürmeti gösterdiği kaynaklarda anlatılmıştır. (Ebu Davud, Edeb, 143-144) Yanına ziyarete gelen bir adamın küçük oğlunu öperek kendi dizine oturttuğu, küçük kızını ise öpmeden önüne oturttuğunu gözlemlediğinde, Hz. Peygamber (s.a.v.), bu adamı eşit bir iletişim kurmamakla suçlamış ve uyarmıştır.

Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde geçen bir rivayete göre; kendisinden su isteyen torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e su vermek için ayağa kalktığında, önce büyük olana su vermesinin sebebi sorulunca bunun sebebini önce büyük olanın su istemesi olarak açıklaması, çocuklar arasında duygusal bir fark gözetmeyip ihtiyaca göre eşitliği devam ettirdiğini ortaya koymaktadır. Burada bir başka dikkat çeken husus, çocukların ihtiyaçlarını ertelemeden, ihmal etmeden, başkasına yönlendirmeden bizzat gidermesidir. Hatta çocukların oyun ihtiyaçları için, “kimin çocuğu varsa onunla çocuklaşsın” buyurarak torunlarını omuzlarında taşıdığı ve onlarla oyun oynadığı da kayda geçmiştir. (Tirmizi, Menakıb, 31) Hz. Peygamber (s.a.v.)’in evinde büyüyen çocuklardan biri olan Enes’in “Orada olduğum on yıl boyunca bana bir kere bile “öf” demedi, bir şey için “niye böyle yaptın” da demedi.. Ailesine karşı da ondan daha şefkatli birini görmedim..“(Ebu Davud, Edeb, 1; Tirmizi, Menakıb, 63) şeklinde bildirmesi, çocuklarla iletişim açısından sabırlı ve sakin bir tutumu benimsediği anlaşılmaktadır.

Aradan geçen 15 asra rağmen, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in olumlu yaşam örneklerinin canlılığını koruyor oluşu ve özellikle iletişiminde merhamet ve nezaket izlerini taşıyor oluşu, zamanlar ve mekanlar ötesi olacak şekilde tüm insanlık için iyide kalmanın ve iyiliği güzelce yapmanın bir örneği olduğunu göstermektedir.

Dr. Serpil BAŞAR

İzmir İl Müftülüğü Uzman Vaizi

Kaynak: Bülten