Enflasyon ve geçim sıkıntısı nedeniyle vatandaşın alım gücü düşerken hayalleri de küçülttü. Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) son 10 yıllık kredi verilerine göre, 2024’te kullanılan toplam tüketici kredisi tutarının 1 trilyon 852 milyar liraya ulaştığı, son 10 yılda tüketici kredisi kullanımının 12 kat arttığı görüldü. Bu yılın ilk 9 ayında ise kullanılan tüketici kredisi bütün yılları geçerek yaklaşık 2 trilyon liraya ulaştı. Vatandaş bu yılın ilk dokuz ayında ise en çok ihtiyaç kredisine yöneldi. Yaklaşık 27 milyon kişi borçlanarak yaşıyor. Eskiden konut için borçlanan vatandaşlar, şimdi fatura ödemek için borçlanıyor. 2024 yılında konut, taşıt ve ihtiyaçlar için kullanılan tüketici kredisi 1 trilyon 852 milyar lirayken bu yıl, ilk dokuz ayda kullanılan toplam tüketici kredisi geçen yılı solladı. 2025’in ilk üççeyreğinde vatandaşın kullandığı tüketici kredisi tutarı 1 trilyon 994 milyar 394 milyona ulaştı.

Osman Sirkeci-2

‘Gelecekler ipotekli’

Artık yurttaşların kalıcı yatırımları, uzun vadeli planları ve tasarrufla birikim yapmayı konuşamaz hâle geldiğini vurgulayan Ekonomist Dr. Osman Sirkeci, “Çünkü gelir düzeyi buna izin vermiyor. İnsanlar bugün en temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bile ekstra kaynağa ihtiyaç duyuyor. Bir ceket almak, mutfağa küçük bir eşya eklemek, basit bir ev ihtiyacını gidermek bile borçlanmayı gerektiriyor. Konut almak zaten ulaşılmaz bir hayale dönüşmüş durumda; bırakın evi, artık tasarruflarla bir odanın bile alınamayacağı bir gerçeklikten söz ediyoruz. Borçlanmak, henüz kazanmadığın geliri bugünden harcamak anlamına geliyor. Yurttaşlar gelecekte alacakları maaş zammını, asgari ücret artışını, emekli aylığındaki olası düzenlemeleri daha cebine girmeden tüketmeye başlamış durumda. Aralık ayındayken ocak ayında gelecek zammın kredilere teminat olarak kullanılabilmesi, Kasım’dan itibaren bile gelecekteki gelirlerin bugünün faturalarına, mutfak masraflarına ve zorunlu harcamalarına aktarılması demek. Yani insanlar yalnızca bugününü değil, yarınını da harcayarak ayakta kalmaya çalışıyor” sözlerine yer verdi.

‘Ülkenin gerçek ekonomisi’

Türkiye ekonomisinin büyümesi geniş halk kesimlerinin cebine, sofrasına ve yaşam standardına yansımıyorsa ortada ciddi bir adaletsizliğin olduğunu dile getiren Dr. Sirkeci, “Gençler bir sonraki ay alacakları maaşı kredilerle, kredi kartlarıyla ipotek altına alır duruma geldi. Emekli maaşıyla geçinemeyen, torununa harçlık veremeyen dede çareyi bankadan kredi çekmekte buluyor. 7’den 70’e vatandaşlarımız borçla yaşıyor. Eğer emekçiler gelecekteki gelirlerini bugünden tüketmek zorunda kalıyorsa, ekonomik büyümeden pay alamıyor, hak ettiği refaha ulaşamıyor demektir. 2026 yılı, daha adil bir gelir dağılımı, daha iyi yaşam koşulları ve ekonomik büyümeden hak edilen payı alabilmek için mücadele edilmesi gereken bir yıl olarak görülmeli. Çünkü bugün tüketici kredisine mahkûm edilen milyonların yaşadıkları, aslında ülkenin gerçek ekonomik gerçeğini anlatıyor” ifadelerini kullandı.

İris Cibre

‘Faizler çok yükseliyor’

Konutta ipotekli kredi kullanımının ciddi biçimde düştüğünü belirten Ekonomist İris Cibre ise, bu durumun arkasında konut fiyatlarının aşırı yüksek olması, bankalardan kredi almanın zorlaşması ve son birkaç yıldır faizlerin iyice yükselmesi olduğuna dikkat çekti. Cibre, “Dolayısıyla konut piyasasında krediye dayalı alım neredeyse yok denecek kadar azalmış durumda. Bugün konutların çok büyük bir kısmı neredeyse yüzde seksen beşi nakit alınıyor. İpotekli alımlar yüzde 10–15 bandına kadar gerilemiş durumda. Bu da toplumun küçük bir kesiminde hâlâ çok güçlü bir nakit birikiminin bulunduğunu, bu gücün konut ve araç alımlarında rahatça kullanıldığını gösteriyor” dedi.

‘Yaşam maliyeti ağırlaşıyor’

Diğer tarafta da geniş tanımlı işsizliğin arttığını vurgulayan Cibre, “Ücretler enflasyon karşısında eriyor, insanların yaşam maliyeti her geçen gün ağırlaşıyor. Bu kesim için ‘ev almak’ zaten çoktan imkânsız bir hayale dönüşmüş durumda. Kredi hâlâ kullanılıyor ama artık bir yatırımdan, bir varlık edinme aracından söz etmiyoruz. Tam tersine, tüketici kredisi kullanımı konut kredisine kıyasla artmış durumda ve insanlar bu kredileri hayatlarını döndürebilmek için çekiyor. Fatura ödemek, mutfak masraflarını karşılamak, kirayı yetiştirmek, ay sonunu getirebilmek için bankaya gidip borçlanıyorlar. Yani bir yanda nakit birikimi güçlü, alışveriş yapabilen, konut ve araç alabilen bir kesim; diğer yanda temel ihtiyaçlarını bile krediyle çevirmeye çalışan geniş bir çoğunluk var. Ekonomik politikaların yükü, yaşam maliyeti altında ezilenlerin omuzlarında; krediler ise artık bir ‘kolaylık’ değil, nefes alabilmek için tutulan son dal haline gelmiş durumda” şeklinde konuştu.

Kaynak: Filiz Erol