1995’te Gazi Mahallesi olaylarının ardından gözaltına alınan Hasan Ocak'ın işkenceyle öldürülmesi, yıllar süren adalet mücadelesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden Türkiye aleyhine çıkan ihlal kararına yol açtı. Olay, gözaltında kayıplar konusunda devletin sorumluluğu ve cezasızlık politikaları açısından hâlâ güncelliğini koruyor.

Hasan Ocak kimdir?

Hasan Ocak, öğretmenlik mesleğinin yanı sıra bir çay ocağı işleten bir yurttaştı. 1995 yılında yaşanan Gazi Mahallesi olaylarının ardından gözaltına alındı ve kendisinden uzun süre haber alınamadı. Ardından Beykoz ormanlarında işkenceye uğramış bedeni bulundu. Bu trajik olay, Türkiye’de kayıplar meselesinin simge isimlerinden biri olan Ocak’ın adını kamu vicdanına kazıdı.

Gazi Mahallesi olayları ve kayboluş süreci

12 Mart 1995'te İstanbul Gazi Mahallesi’nde çoğunlukla Alevilerin gittiği bir kahvehaneye yapılan ve faili belirsiz kişilerce gerçekleştirilen silahlı saldırı, toplumsal infiale yol açtı. Olaylar birkaç gün içerisinde kent geneline yayıldı. Yaşanan çatışmalar ve protestolar sırasında 22 kişi yaşamını yitirirken yüzlerce kişi yaralandı veya gözaltına alındı.

Bu ortamda, Hasan Ocak 21 Mart 1995 tarihinde gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamadı. Ailesi, 55 gün boyunca yoğun bir arama ve kamuoyu oluşturma mücadelesi verdi.

Cenazenin bulunması ve ölümün detayları

15 Mayıs 1995’te Ocak ailesi, Hasan’ın cansız bedeninin Beykoz ormanlarında bulunduğunu öğrendi. Kayıtlara göre ceset, gözaltına alındıktan beş gün sonra ormanda köylüler tarafından fark edilmiş ve kimliği tespit edilemediği için kimsesizler mezarlığına defnedilmişti. Adli raporlar, ölüm sebebinin boğulma olduğunu; ancak yüzünün tanınmaz hale getirildiğini ve vücudunun farklı bölgelerinde yoğun işkence izleri bulunduğunu ortaya koydu.

Hukuki Süreç ve AİHM Kararı

Aile, gözaltı sürecine ilişkin bilgi almak için resmi mercilere başvurduğunda "gözaltında olmadığı" cevabıyla karşılaştı. Ancak görgü tanıklarının ifadeleri bu bilgiyi yalanlıyordu. 28 Mart 1995’te Küçükçekmece Savcılığı’na yapılan suç duyurularıyla başlayan hukuk mücadelesi, uzun yıllar sonuçsuz kaldı.

Fatih Cumhuriyet Savcılığı, yapılan suç duyurularını yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle takipsizlikle sonuçlandırdı. Bunun üzerine aile, 26 Temmuz 1995’te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. Mahkeme, Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkına dair 2. maddesini usul yönünden ihlal etmekten sorumlu buldu.

Beykoz Cumhuriyet Savcılığı’nın 1995/1075 sayılı dosyası ise uzun yıllar boyunca işlem yapılmadan bekletildi. Ancak 29 Kasım 2016’da bu karara itiraz edildi ve 5 Ocak 2017’de soruşturmanın yeniden açılmasına karar verildi.

Cumartesi Anneleri hareketinin doğuşu

Hasan Ocak’ın cansız bedenine ulaşılmasının ardından, arkadaşları ve ailesiyle birlikte bir grup insan “Her Cumartesi aynı saatte Galatasaray Meydanı’nda sessizce oturalım.” çağrısıyla yeni bir sivil itiraz biçimi başlattı.

“Cumartesi Anneleri” olarak anılan bu grup, kayıpların akıbetini sormak ve faili meçhullere karşı adalet çağrısı yapmak amacıyla 27 Mayıs 1995’ten bu yana oturma eylemlerini sürdürüyor. Her hafta bir kayıp dosyasının gündeme taşındığı bu eylemlerde, örgütsel semboller kullanılmadan ve slogan atılmadan sessizlik hâkim kılındı. Bu sayede eylem, siyasi sınırların ötesine geçerek vicdani bir toplumsal duruşa dönüştü.

Kaynak: Haber Merkezi