İzmir’de yaz sıcakları kendini hissettirmeye başlarken, artan su kesintileri hem günlük yaşamı zorlaştırıyor.  Kentin kuraklıkla mücadelede yeterince hazırlıklı olup olmadığı gündemde tartışılırken Son üç yıldır suyla ilgili ciddi kısıtlamaların olduğunu aktaran İklim ve Su Bilimci Prof. Dr. Doğan Yaşar, “Hatta birçok yerde havuzların doldurulması bile yasaklandı. Örneğin Fransa’da itfaiye ekipleri özel yüzme havuzlarındaki suyu boşaltarak önlem aldı. Çünkü su sadece günlük ihtiyaçlarımız için değil, yaşamın ve devletin devamı için de temel bir kaynak. Su varsa yaşam vardır, devlet vardır. Su yoksa hiçbir şey olmaz. Ancak maalesef biz hala suyu doğru ve bilinçli kullanmayı başaramıyoruz. Özellikle son 2-3 yıldır kuraklık ciddi şekilde hissedilmeye başlandı. Ama bu sürpriz değil. Aslında 2004’ten beri beklenen bir kuraklık dönemine girildiği söyleniyordu. İspanya, elma ve armut gibi çok su isteyen meyve ağaçlarının sulanmasını yasakladı. Çim ekmek, çim sulamak gibi su tüketimi yüksek uygulamalar Amerika’dan İngiltere’ye, Fransa’ya kadar birçok ülkede yasaklandı. Bu tür su kullanımları ‘keyfi’ olarak değerlendirilip öncelikli ihtiyaçlardan sayılmıyor” dedi.

Doğan Yaşar 12

‘Alışkanlıkları bırakalım’

Sözlerini sürdüren Prof. Dr. Yaşar, “İzmir’de arıtma tesislerinden çıkan günlük 400-500 bin metreküplük su, yani İzmir’in neredeyse günlük kullanım miktarına denk bir hacim, doğrudan denize boşaltılıyor. Dünyanın birçok yerinde arıtılmış sular tarımda kullanılırken biz bu potansiyeli değerlendiremiyoruz. Bu da ayrı bir plansızlık örneği. Kuraklık aslında yeni değil. 1970’li yıllarda da, 1992-93’te de, 2007-2008 yıllarında da ciddi kuraklıklar yaşandı. Ancak o dönemlerde nüfus 35, 55, 70 milyon civarındaydı. Bugün 85 milyona dayandı. Aynı miktarda suyla çok daha fazla insanı beslemeye çalışıyoruz. Dolayısıyla her gelen kurak dönem bizi daha sert vuruyor. Bu yüzden ciddi ve uzun vadeli su planları yapılması gerekiyor. Üç yıl önce Tarım Bakanlığı "Yeni Su Planı" hazırladı ama hala uygulanmaya başlamadı. Belediyeler en azından bazı adımlar atabilir. Örneğin hobi bahçeleri sınırlandırılabilir, balkon ya da araba yıkamak, halı yıkamak gibi alışkanlıklardan vazgeçilebilir. İzmir'de kişi başı su tüketimi kışın 130-135 litre, yazın ise 200 litreye kadar çıkıyor. Bu artışın büyük kısmı bahçe sulama ve benzeri nedenlerden kaynaklanıyor” diye konuştu.

‘Elma ağacı sulanmasın’

2020 yılında yaklaşık 4,3 milyon ton elma üretildiğini aktaran Prof. Dr. Yaşar, “Bununla övündük, 180 milyon dolarlık ihracat yaptık. Ama aslında suyu ihraç ettik. Çünkü elma, çok su isteyen bir ürün. Her elma için günlük 1 litre su gerekiyor. Bu da her gün 4,3 milyon metreküp su anlamına geliyor. O su da çoğunlukla yeraltından çekiliyor. Sonuç olarak göller yöresi adeta çöller yöresine döndü. 2023’te İspanya elma ve armut ağaçlarını sulamayı yasakladı. Bizde de bu tür kararlar alınmalı. Elma yemesek ne olur? Elbette ekonomimiz için tarım önemli ama sürdürülebilirlik daha önemli. Ayrıca havza bazlı tarım politikalarına acil ihtiyaç var. Her bölgede ne kadar su var, hangi ürün ne kadar su istiyor, bunların hesaplanması gerekiyor. Suya göre ürün deseni belirlenmeli. Örneğin bu yıl Tarım Bakanlığı Orta Anadolu’da 11 ilde buğday ekimini yasakladı. Çünkü orada baraj yok, yeraltı suyu da kalmadı. Geç ama doğru bir karar. 2020’de başlayan kuraklıkla birlikte Aydın ve Denizli gibi yerlerde pamuk üreticilerine sulama suyu sınırı getirildi. 2021’den itibaren üç kez verilen su ikiye indirildi. 2024’te ise ikinci su bile verilemedi, çünkü barajlar tamamen boşaldı. Sonuç olarak artık suyu daha dikkatli ve bilimsel kullanmak zorundayız. Her şeyi yeraltı suyuna yükleyemeyiz. Su yoksa tarım da olmaz, yaşam da olmaz” sözlerine yer verdi.

‘500 metreye indi’

Küresel ısınmadan, iklim krizinden çok bahsedildiğini belirten Prof. Dr. Doğan Yaşar, “Ama bu artık sadece konuşmayla çözülecek bir konu değil. Çünkü kuraklık kaçınılmaz. Evet, her 10-15 yılda bir ciddi kuraklıklar yaşanır. Bu doğal bir döngüdür. Ama beklenmeyen felaketlere de hazır olmamız gerek. Örneğin büyük bir volkan patladığında 6-7 yıl boyunca hiç yağmur yağmayabilir. O zaman ne yapacağız? Bugün Manisa’daki kuyular 2000’li yıllarda 40-50 metre derinlikteydi. Şimdi 500 metreye kadar indi. Bu sadece daha fazla enerji tüketimi anlamına gelmiyor. Aynı zamanda yer altı suyu kalitesini de bozuyor. Ağır metalleri artırıyor. En önemlisi ise, yer altı rezervlerimizi tüketiyoruz. Bu nedenle suyu daha bilinçli kullanmamız, tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekiyor. Sadece su tasarrufu değil, suyun nereden, nasıl, ne zaman çekileceğine de bilimsel verilere göre karar verilmesi lazım. Bu işin başında da mutlaka hidrojeologlar olmalı. Her belediyede, her su idaresinde bu alanda uzmanlaşmış bilim insanları görev yapmalı” dedi.

‘Tarımda kullanılmalı’

İzmir’de suyun büyük bölümünün yer altından çekildiğini belirten İklim ve Su Bilimci Prof. Dr. Yaşar, “Türkiye’de konut suyu açısından en pahalı şehirlerden biri İzmir. Çünkü uzak mesafeden, kuyu suyu kullanılıyor. Halbuki barajlarımız doluyken yüzey sularını kullanmamız gerekirdi. Yer altı suları acil durum rezervidir, barajlar boşaldığında başvurulacak kaynaktır. Arıtma tesislerinden çıkan suyun da büyük kısmı denize boşaltılıyor. Oysa bu sular yeniden kullanıma kazandırılabilir. Tarımda kullanılabilir. Bugün dünyada pek çok ülke bunu yapıyor. İspanya, Amerika, İngiltere gibi ülkeler arıtma sularını tarımda değerlendiriyor. Biz neden yapmıyoruz? Kuraklık dönemlerinde hobi bahçeleri, çim sulama, araba yıkama gibi keyfi su tüketimleri kısıtlanmalı. Gelişmiş ülkelerde bu gibi uygulamalar zaten yasak. 2023'te İspanya, elma ve armut gibi çok su isteyen meyvelerin sulanmasını bile yasakladı. Çünkü o meyveleri ihraç ettiğimizde aslında suyu ihraç etmiş oluyoruz. Elma üretmek için her gün milyonlarca ton su tüketiyoruz. Göller kuruyor, yer altı kaynakları tükeniyor ama biz hâlâ bu üretim modelini sürdürüyoruz” ifadelerini kullandı.

Kaynak: Filiz Erol