14 Mayıs 1915’te Bahribaba’da binler… İzmir’e Yunan birlikleri gelecek… Bahribaba’da binler haykırıyor. İstanbul’dan İzmir’e telgraflar gelmiş… İzmir’e girecek Yunan askerlerini iyi karşılayın… İzmir halkı, söz konusu özgürlüğüyse, Bâb-ı Ali’yi dinler mi… İşte o meşhur Maşatlık Mitingi… İçlerinde binlerce kahraman ama en kahraman o: Hasan Tahsin… Belli, yüreği yanıyor Hasan Tahsin’in… Yazdıkları içini soğutmuyor Hukuk-u Beşer” gazetesinde… O ateşli gecede gün artık 15 Mayıs’a çalıyor… Yeni gün doğacak, doğan gün her şeye gebe… Mezalime, zulme, isyana, kahramanlığa, acıya, kana ve vahşete… İzmir’de yani Bahribaba’da yani Maşatlık’ta ortaya konan o ruh, bugün Cumhuriyeti yüzüncü yaşına getiren ruhun ta kendisi… Ertesi sabah İzmir resmen işgal edilecek, Hasan Tahsin özgürlük için ilk kurşunu ateşleyecek, orada şehit düşecek, Yunan askerlerine direnerek ‘Zito Venizelos’ demeyi reddeden Osmanlı Subayı Miralay Süleyman Fethi Bey, onlarca süngü darbesiyle yaralanacak, gecesine şehit düşecek, Şehit Fethi Bey oldu, bugün İzmir’de Pasaport İskelesi’ne paralel gelen caddeye ismini de veren, o yoldan geçenlerin çokça tanımadığı Şehit Fethi Bey… 15 Mayıs ruhu İzmir’de hayat buldu, 3 yıl sonra 26 Ağustos’ta şahlanıp 9 Eylül günü başladığı yere tekrar döndü… Canlar yitti, canlar göçtü ama İzmir yine Türk yurdu kaldı…
17. Yüzyıl’ın başından 20. Yüzyıl’ın başına dek geçen sürede Osmanlı Devleti’nin duraklama ve gerileme dönemleri aynı zamanda Anadolu halkının da devlet tarafından giderek yok sayıldığı bir döneme işaret eder. Söz konusu dönemde girilen savaşların kaybedilmesi bir anlamda Anadolu’da yaşayan halkın devlet için sadece ölüme gönderilen insanlar olarak görüldüğünün bir tezahürüdür. Geçirilen zor zamanların sonunda, yani 1900’lü yılların başında gerek Balkanlarda yaşanan karmaşanın savaşla sonuçlanması gerek cihan harbi derken Osmanlı Devleti, Afrika ve Avrupa’da topraklarını kaybetmiş ve Anadolu'da yaşayan Türk halkı için hem ekonomik hem de sosyal yıkım sürat kazanmıştı.
Megali İdea’dan İzmir’de katliama
Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması ile başlayan süreçle Birinci Cihan Harbi’ne dek geçen zamanda aslında İzmir’in İşgali’nin Megali İdea’ya yönelik neredeyse 100 yıllık bir çalışmanın ürünü olduğu görülmektedir. İzmir’in kuzeyinde yer alan bölgedeki Rumların Yunanistan’a göç etmesi, Batı Anadolu’daki Türk yoğunluğunu artırmıştı ancak Paris Barış Antlaşması ile Rumların geri dönüşünün yolu açılmış ve söz konusu bölgede Yunan popülasyonu artırılarak Megali İdea yeniden gerçekleştirilebilecekti. Özellikle Balkan Savaşları’nın ardından İzmir ve Balıkesir’e tekrar yerleştirilen Rumlar’ın, İzmir’in İşgali sürecinde askere alınması, Kurtuluş Savaşı’nda sadece Yunanistan’dan gelen işgal güçleriyle değil, yerleşik Rumlarla da savaşıldığının bir göstergesidir. Kısacası, 1919-1922 arasında yaşanan mezalimin önemli bir bölümü askerlik eğitimi almamış, Anadolu’da yaşayan Rumlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Burada Arş. Gör. Dr. Ö. Kürşad Karacagil’in ‘Bir Yunan Gizli Cemiyeti: Kordos’ makalesine baktığımızda, “Kordos Komitesi sağladığı maddi destek sayesinde; Osmanlı Devleti sınırları dışına göç etmiş Rumları tekrar Osmanlı topraklarına göç ettirme faaliyetine de girişti. Komite maddi olarak Yunan İstihbarat teşkilatınca da desteklenmiştir. Müslüman halkın emlak ve arazilerinin Rumlar tarafından satın alınması için yoğun bir çaba içerisine girmiştir. Bu çerçevede Atina ve Selanik’teki Yunan bankaları da yardımda bulunmuştur” ifadeleri de bu gerçeği desteklemektedir. Öte yandan Mustafa Turan’ın Yunan Mezalimi isimli kitabında geçen, “Bergama, 12 Haziran 1919'da Yunan askerleri tarafından işgal edilmiştir. Bergama'yı işgal eden Yunan kuvvetlerinin çoğunu yerli Rum gençleri teşkil etmekteydi. Bunların Yunan ordusu namıyla Yunanlılar tarafından silahlandırılan ve teçhiz edilen gayr-ı muntazam elbiseler giydirilmiş yerli Rumlar oldukları anlaşılmıştır” sözleri de kanlı işgali ne yazık ki belki de o bölgede daha bir gün önce Türklerle beraber yaşayan, kapı komşusu olan yerli Rumların gerçekleştirdiğini anlatmaktadır. Ufuk Karakuş tarafından doktora tezi olarak hazırlanan Batı Anadolu’da Yunan İşgali Nedeniyle Ortaya Çıkan Göçler makalesinde, “15 Mayıs 1919‟da Yunan kuvvetlerinin İzmir'e çıkması ile başlayan süreç kendiliğinden ortaya çıkan bir durum değil, yaklaşık yüz yıllık bir planın son haliydi. Yunan ordusunu Batı Anadoluya çıkarma planını, Yunan Megali İdeası, Venizelos'un hayali ve İtilaf Devletleri'nin çıkarlarına göre şekillenmekteydi. Bütün bunların bir araya gelmesi ile başlayan süreç Yunan kuvvetlerinin yaklaşık üç buçuk yıl Anadolu'da kalmasına zemin hazırlmıştır. Bu bağlamda Venizelos'un planını ve İtilaf Devletleri'nin hesabını ortaya koymak gereklidir.” ifadeleri yer almaktadır. Neredeyse 100 yıllık bir planın ürünü olan Yunan İşgali’nin ne kadar kanlı olabileceği de açıkça görülebilmektedir. Yunanlıların Küçük Asya olarak niteledikleri Batı Anadolu, Türk'ün kanı dökülse bile esaret altına alamayacakları bir yerdi, Küçük Asya hareketi, 3 yılda Küçük Asya Felaketi'ne dönüşecekti.
İşgalden önce hazırlıklar
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesinin yalnızca Mondros Mütarekesi’ne ve Paris Barış Antlaşması’na bağlı olmadığını, henüz Yunanistan’ın bağımsızlığını ilan etmesini sağlamadan önce kurulan Etnik-i Eterya Cemiyeti ve 1894’te kurulan Kordos Cemiyeti’nin de etkisinin gözardı edilemeyeceği, Arş. Gör. Dr. Ö. Kürşad Karacagil tarafından kaleme alınan ‘Bir Yunan Gizli Cemiyeti: Kordos’ makalesinde, “Komite İzmir’in işgalinden yaklaşık dört beş ay önce Nurettin Paşa’nın valiliği esnasında isyan çıkararak şehrin işgalini kolaylaştırmak üzere bazen kıyafet değiştirerek bazen de Kızılhaç kıyafeti giydirdiği elemanları aracılığıyla binlerce Rum’u Aydın sahiline çıkarmıştır. İzmir’in işgali sırasında ise burada Müslüman halka karşı yapılan saldırı ve katliamlarda Kordos Komitesi’nin de sorumluluğu vardır. Örneğin, 1919 senesinin Haziran ayı içerisinde komite tarafından düzenlenen seyahat belgesiyle 130 kadar fedai, Rumları teşkilatlandırmak ve katliamlarını daha organize bir şekilde sürdürmek için Romanya vapuruyla İzmir’e getirilmiştir” sözleriyle anlatılmıştır.
İlk hedef Türkleri azaltmak
Prof. Dr. Metin Ayışığı’nın Unutulan Soykırım: Batı Anadolu’da Yunan Mezalimi isimli çalışmasında, “Mondros Mütarekesinin 7. maddesi, İtilaf Devletlerine "güvenliklerini tehlikede gördükleri herhangi bir stratejik bölgeyi, asker çıkararak işgal etme yetkisini" veriyordu. Bu madde ile İtilaf Devletleri, "Biz şurada güvenliğimizi tehlikede görüyoruz" diyerek herhangi bir yeri işgal etme yetkisini ellerinde tutuyorlardı. Nitekim, böyle bir gerekçe mevcut olmadığı halde, İngiliz temsilcisi olan Amiral Calthorpe bu maddeye dayanarak Yunanlılara, İzmir'e asker çıkarma iznini vermiştir. Bu izin, hem İzmir ve Bursa'nın işgaline, hem de Yunanlıların, Anadolu illerine doğru sokulmalarına sebep ve başlangıç teşkil etmiştir. Yunan Efsun alaylarının Konak meydanına çıkışından hemen sonra, İzmir ve civarında yaşayan binlerce Rum'un, muzaffer ve kurtarıcı (!) Yunan askerlerini çılgınca alkışladıkları gün, sivil Türk ve Müslüman halka karşı silahlı saldırılar da başlamıştı. Zira o ünlü 7. madde uyarınca meydanlar artık Yunanlılarındı” ifadeleri, İzmir’in İşgali’ne meşru bir zeminin nasıl kazandırıldığını ortaya koymaktadır. Tarih 15 Mayıs 1919’u gösterdiğinde İzmir’in fiili işgali resmen başlamıştı. Yunanlılar, İzmir’den sonra 16 Mayıs'ta Urla’yı 17 Mayıs'ta Çeşme'yi, 20 Mayıs'ta Torbalı'yı, 22 Mayıs'ta Menemen'i, 25 Mayıs'ta Manisa, Bayındır ve Selçuk’u, 27 Mayıs'ta Aydın’ı, 28’ Mayıs'ta Tire’yi, 29 Mayıs'ta Turgutlu ve Ayvalık’ı, 4 Haziran’da Nazilli’yi, 5 Haziran’da Akhisar’ı, 12 Haziran’da Bergama’yı işgal ettiler. Söz konusu işgallerin sebebini aktaran Prof. Dr. Metin Ayışığı, “Yunanlılara göre bölgede tutunmanın tek yolu buralardaki Türk gücünü ortadan kaldırarak onların daha doğuya çekilmesini sağlamaktı. Esasen Megali İdea’nın amacına ulaşabilmesi için de böyle bir hareket tarzı gerekiyordu. Avrupa kamuoyuna İzmir’i işgalin amacını, bölgedeki asayişi temin etmek olarak duyuran Yunanistan yeni işgallere de mazeret bulmakta zorlanmadı. İzmir’den kaçan sivil ve asker Türklerin intikam almak bahanesi ile iç kesimdeki Rumları katledebileceklerini belirterek Avrupa’dan gelebilecek olası bir tepkiyi bertaraf ediyordu. Bunu yanı sıra Mondros Mütarekesi’nin 7. Maddesi de Yunanlılar için çok iyi bir kozdu” sözleriyle o günlerde uluslararası alanda İzmir’in işgal edilişinin nasıl yankı bulduğunu aktarmıştır.
Yürek yangını
İşgalden sonra geçen 3 yılda Ankara’ya doğru ilerleyişini sürdüren Yunan ordusu, bu esnada aynı zamanda Batı Anadolu’da Türkleri de şiddete başvurarak yurdundan etmeye başlamıştı. Bu mezalimin en kanlı olaylarından bazıları da Bergama’da yaşandı. Hem Yunanistan’dan gelen askerler hem de bölgede yaşayan Rumların katılımıyla tecavüzler, katliamlar yapılırken aynı zamanda yörede yaşayanlar göçe zorlandı. 12 Haziran’da Bergama’ya giren Yunan işgal kuvvetlerine Binbaşı Sirmakezis, kumanda ederken daha sonra yargılanmıştır. İzmir Kalkınma Ajansı tarafından yayınlanan, Rahmi Hüseyin Ünal tarafından Türkçe’ye çevirilen ve Prof. Dr. Engin Berber tarafından yayına hazırlanan, Doktor Nihad Reşat’ın Yunanlılar İzmir’de kitabında, Yunan mezaliminin Bergama’da nasıl gerçekleştiği tüm gerçekliğiyle anlatılmaktadır. Reşadiye eski imamı Celal Efendi, Bergama eski Belediye Başkanı Küçük Mehmed zade Mustafa Efendi, Belediye Müşaviri Hadimi zade Mustafa Efendi, Reji İdaresi’nde Memur Cemal Efendi, Çandarlı eşrafından Müderris Halid Efendi, Kanık [Kınık] eşrafından Abdullah Efendi ve diğerleri tarafından aktarılan bilgilere göre, “Bergama’ya girdikleri gün Yunanlılar, Niyelti [Teğelti] köyüne beş süvari ve yirmi piyade yolladılar, imamı ve köy muhtarını öldürdüler. Aynı gün, Bergama’da bir kahvehanenin önünde oturmakta olan Kazcı Mehmed oğlu Hüseyin Yunan işgal kuvvetleri kumandanlığına götürüldü ve üç gün sonra cesedi, kafası koparılmış ve gözleri süngüyle deşilmiş bir vaziyette, bu kumandanlık yakınlarında bulundu. Aşağı Kırıklar Köyü’nden Kürt Hüseyin, yağma edilmiş evinde katledildi. Yunan askerleri, Bergama meyve bahçelerinde İsmail’in eşi Ayşe ve arkadaşı Fatma ile Bahçetepe mevkiinde Selanik muhaciri iki kız çocuğuna tecavüz ettiler. İşgalin ikinci günü [13 Haziran], Simidçikapu[daki] muhafız askerleri, Tuzcu Mustafa’nın Arablı Ova’daki çiftliğini yağmaladılar ve ateşe verdiler. Bergama’nın [19 Haziran 1919’da] ikinci işgalinde Yunan kuvvetleri, birinci işgalde gördükleri eziyet nedeniyle kaçan halkın terk ettiği evleri, kapılarını kırarak yağmaladı. Engelli oldukları için kaçamayan Çakırlar’dan Cafer oğlu Ali, Kente’den Mehmed, İbrahim Muslu oğlu Hayreddin, Nalcı Mustafa Hüseyin oğlu Ayşe (kadın), Paşazade İbrahim Ağa, Alaiye’den Piliççi Mustafa Usta, Kozak’tan Terzi Mustafa, Okçular Köyü’nden Ali, Hacı İlyas Mahallesi’nden Ali Efendi oğlu İbrahim, Eşmeci Mahallesi’nden Katırcı Hacı Mehmed öldürüldüler. Kurfallı Köyü’nden Hüseyin oğlu Cemal ve Bozköy’den Mehmed, hiçbir neden gösterilmeden katledildiler. Alacalar’dan Mustafa’nın eşi Gülsüm’e tecavüz edildi ve öldürüldü. Salihler’de, Ali Molla’nın on bir yaşındaki kızı Rumlar tarafından iğfal edildi.
Bergama Telgraf Müdürü Alem Efendi ve telgrafçı, işgal günü ağır yaralandılar. Akıbetleri bilinmiyor. Emir Sultan Camii İmamı Hafız Mehmed Efendi öldürüldü. Bozköy’den Arnavut Abdurrahman’ın bin lira kâğıt parası ile elli lira altın parası gasp edildi. Molla İbrahim adında 65 yaşında bir ihtiyarın ağzını kulaklarına kadar yardılar ve ağzına bir at gemi takarak bütün kentte dolaştırdılar. Sonra, gelip geçenlerin gözleri önünde kerpetenle tırnaklarını söktüler ve parmaklarını yardılar. Dört gün acı çektirdikten sonra balta ile öldürdüler. Çerkez İdris Ağa’nın 11 yaşındaki kızına tecavüz eden sekiz Yunan askeri, hayvani hislerini tatmin ettikten sonra bu zavallının vücudunu baştan aşağı ikiye böldüler. Hacı Mehmed Ali Ağa adında 65 yaşındaki bir ihtiyar, Hüseyin Usta’nın oğulları Abdürrahim ve Ahmed ile Kovacı Mehmed’in oğlu Ramazan’ın gözleri oyuldu, karınları deşildi. Onları, Bergama [Yunan] kumandanının* çağırdığını söyleyerek Doğancı Köyü’nden getirmişlerdi. Adamcağızları almaya gelen müfrezenin elinde, getirilmelerini emreden bir kumandanlık yazısı vardı. Adamları yolda öldürdüler ve Caber [Kaleardı] Köyü’nden Ahmed oğlu Ahmed adında bir Müslümana çukur kazdırarak gömdürdüler. Dikili’de, Bekçioğlu Arab Said ve sekiz arkadaşı korkunç şekilde öldürüldüler. Yeni Cami Vaizi Halid Efendi’nin annesi ve komşularından yaşlı bir kadın, Yunanlılar kente yaklaşınca bir ambara saklanmışlardı. Acıkınca saklandıkları yerden çıkıp Soma’ya doğru yola çıktılar. Yolda bir Yunan müfrezesinin ateşi ile biri öldürüldü. Ağır yaralanan diğeri hareketsiz kalınca ateş kesildi. O da sürünerek yakındaki köye ulaşabildi. Şu anda Kırkağaç’taki oğlunun evinde tedavi görüyor. Bir Yunan müfrezesi, Kulaksız Camii İmamı Tahir Efendi’nin kızına tecavüz ettikten sonra [onu] bölgedeki bütün birliklere götürdü. Her gün, kendisini döven ve işkence eden 40-50 askerin koynuna girdi. Ayas Köy’den [Ayas Kent] Demirci Süleyman Ustaoğlu Osman, Paşa Mustafa, Hacı Hüseyin oğlu Mustafa; Yunan işgali sonucu göç eden Zagmas [Zaganoz / Zağnos] Köyü’nden Adalı Mustafa ve Çerkez Musa’nın, korunacakları vaadiyle evlerine dönmeleri istendi. Döndüklerinde, toplanan ahalinin gözleri önünde parçalandılar. Muhtar İbrahim Efendi ve Paşa Köyü Camii Vaizi, tamamen sağır Ali Efendi adlarında iki seksenlik ihtiyar, hiçbir açıklama yapılmadan infaz edildiler. Kara İsmail oğlu Hakkı adında akıl hastası bir ihtiyar ile Doğancı Köyü’nden Küçük Veli Ağa adında yetmişlik bir ihtiyar Paşaköy’de parçalandılar.
İtilaf Devletleri Komisyonu’nun Fransız üyelerini, Soma’dan Bergama’ya götüren Arabacı Mehmed Pehlivan dönüşte öldürüldü. Cumalı Köy’den Emin adlı ihtiyarın karnı deşildi, kafası ezilerek öldürüldü. Oradan geçen bir İngiliz subayı cesedi görmüş. İşgalin ikinci günü altı Yunan askeri, Bergama’ya yayan bir saat uzaklıktaki Beyli’ye geldiler, bütün evleri yağmalayarak Muhtar Yumak oğlu Emin’i kurşuna dizdiler” gibi tecavüz, işkence, cinayetlerin dahası yalnızca Bergama’da yaşanmıştı. Yine aynı kitapta aktarılanlara göre, “Çamköy, Yenice, Kızıl Çukur, Koca Ova [Kocaoba], Öbe, Merkez Kundak köyleri ve Ayazmend’in Muhacirler Mahallesi yanarak tamamen tahrip oldu. Alacalar, Aşağı Kırıklar, Reşadiye, Şakran, Eğri Köy [Eğrigöl] ve Bozköy kısmen tahrip oldu. Zamanında kaçamayan köy sakinleri canlı canlı yakıldı. Yangından kaçmaya çalışan Çengi, Cumalı, Yağ-Alan ve Yalnız Ev köyleri halkı kurşunlanarak öldürüldü. Bergama’nın ikinci işgalinde, Bergama ile Dikili, arasındaki bütün köyler yakıldı. Bergama yöresindeki İncecikler Köyü tamamen yakıldı, halkı öldürüldü” ve yaşananların sonunda Bergama halkı ya ölüme ya da göçe zorlandı.
Dayanamadı, göçtüler
Beynelmilel Tahkik Heyeti refakatine memur Kadri Bey'in, Harbiye Nezareti'ne verdiği 5 Ekim 1919 tarihli raporunda şu ifadelere yer verildi: "Yunan işgali karşısında Aydın’dan 63.000’den fazla kişi Nazilli, Çine, Söke ve civarına, Bergama’dan 60.000’den fazla kişi Soma, Balıkesir, Kırkağaç ve havalisine muhaceret etmiş. Bunların hane, eşya, çiftlik ve tarlaları, mahsulleri tamamıyla Yunanlıların ellerinde kalmış, zavallı muhacirler her türlü şeye muhtaç halde, pek elim şerait-i hayatiye içinde bulunuyor"
Emine Pancar tarafından yazılan Yunan İşgalleri Karşısında Göç Hareketi isimli makalenin sonuç bölümünde, “Yunanlılar daha işgal öncesinde Rum çeteler vasıtası ile gerçekleştirdikleri tedhiş hareketleri ile Türk halkını bölgeden kaçırmaya çalıştılar. Yunanlıların İzmir’i işgali ile birlikte ise, bölgedeki halkın toptan göç ettirilmesi planı doğrudan uygulamaya konuldu. Türk halkını korkutmak, sindirmek, hatta bölgedeki varlığını tamamen ortadan kaldırmak için her türlü yola başvuruldu. İşgal kuvvetlerinin yaptıkları mezalim karşısında erkek nüfus büyük ölçüde Kuva-yı Milliye hareketine katılırken, kadın, çocuk ve yaşlıların göç etmekten başka çareleri yoktu” sözleri yer almaktadır. Göç etmek zorunda kalan halkın yaşadığı güçlük ve öte yandan da ortaya konulması gereken mücadele yöre halkını ciddi bir açmazda bırakmıştır. Şehit Fethi Bey’den Hasan Tahsin’den Mustafa Kemal’den Çerkez Ethem’den gelen kuvvetle Batı Ege’de eşi benzeri görülmeyen bir sivil direniş hareketi hasıl oldu.
Mustafa Kemal hararetli, Osmanlı sessiz
Daha Yunan İşgali’nden önce ‘Mazur görün’ telgrafları gönderen Osmanlı hükümeti Yunan mezalimi sürerken de ciddi karşılık verememiştir. Bölgeye gelen inceleme ekipleri ya hazırladığı raporları uluslararası alanda yayamamış ya da pek çok vahşeti görmezden gelmiştir. Öte yandan ordu tarafından yapılan incelemelerde hem göçlerin hem de katliamın farkedilmesi, Kurtuluş Savaşı’nın önemli paydaşları olacak komutanların İstanbul’a bağlı kalmadan savaşmasıyla sonuçlanacaktır. Öte yandan Samsun’a çıkarak işgale karşı direnişin fitilini ateşlemiş ve hatta özgürlük fikrini yakmış olan Mustafa Kemal Paşa, sık sık İzmir’in işgali hakkında bilgi alıyor ve bölgede yaşananlar için duyduğu endişeleri telgraflarında dile getiriyordu.
Kurtuluş Savaşı’nı resmen başlatan harekat: Bergama Baskını
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkması Kurtuluş Savaşı için milat kabul edilir ancak fiili olarak bir Türk silahlı kuvvetinin, Yunan işgalcileriyle savaşarak zafer elde etmesi Bergama’da vuku bulur. Tarihe Bergama Baskını olarak geçen bu harekat, Rahmi Apak tarafından şu sözlerle değerlendirilmişti: "Bergama baskını, millî harekât tarihinde en ön safta yer alacak bir hadisedir. Ve âdeta millî ayaklanmanın ilk şanlı hadisesidir. Onu tertip edenler, ona iştirak eden subay ve halk çocukları millî tarihimizde yükselmesi lâzım gelen kahramanlardır."
Ne yazık ki, Bergama Baskını’nda büyük zaiyat veren Yunan askerleri geri çekilirken hem savunmasız Türkleri öldürmüş hem de çekildikleri Menemen’de Menemen Kaymakamı Kemal Bey’i katletmişti.
Göçtüler ama döndüler mi?
Anadolu işgalden tamamen kurtulduğunda, göç edenlerin geri döndüğünde yalnızca enkazla karşılaşmış olması çok muhtemeldi. Sadece girerken değil, kaçarken de yakıp yıkan Yunan ordusu nedeniyle çoğu köy kullanılamaz haldeydi. Doç. Dr. Cemile Şahin ve Doç. Dr. İsmail Şahin tarafından yazılan İşgal ve Göç: İzmir Örneği makalesinde, “Yunanlıların, Kurtuluş Savaşı’nda Türk ordusu karşısında büyük bir hezimete uğrayarak Anadolu’dan çekilmesi, Yunan işgalleri neticesinde göç yollarına düşmüş olan Batı Anadolu göçmenlerinin, sığındıkları bölgelerden, memleketlerine geri dönmeleri açısından oldukça önemlidir. Ancak, Yunanlılar geri çekilirken dahi geçtikleri yerleri yakıp yıkıp yağmalamaya devam ettiklerinden, göçmenler geri döndüklerinde de hiçbir şey eskisi gibi olmamış, büyük sıkıntılarla karşılaşmışlardır. Geride bıraktıkları evleri, mal ve mülkleri yağmalanarak yok edilmiş olduğundan, bundan sonraki süreçte de uzunca bir süre daha yardıma muhtaç bir yaşam sürmek zorunda kalmışlardır. Yurtlarına geri dönen göçmenlerin kısa sürede eski yaşamlarına dönebilmeleri ve üretici konuma gelebilmeleri için TBMM yönetimi ve bazı kuruluşlar çeşitli yardımlarda bulunmuşlardır. Yunan işgali sürecinde yaşanan Müslüman ahalinin “iç göç” olarak da nitelendirebileceğimiz göç hareketleri, bir yandan düşmana karşı ulusal birlik ve beraberliğin sağlamlaştırılmasında etkili olurken, diğer yandan da Gayrimüslim unsurlarla Müslüman unsurların birbirinden daha kesin bir şekilde ayrılmasına ve sonraki dönemde yaşanan mübadele sürecinde de oldukça etkili olmuştur” ifadeleri yer almaktadır. Maalesef yeterli kayıt tutulamadığı için bahsi geçen göçün ardından kaç kişi geri döndü, bilinememekte. Prof. Dr. Mehmet Akif Erdoğru'ya göre, Bergama 14 Eylül 1922'de kurtulduktan sonra yapılan nüfus sayımında, bir önceki sayıma göre nüfusunun yarından fazlasını kaybetmişti.
(Yazar/Muhabir notu) 100. yılda sadece kurtuluşu mu konuşmalı?
Cumhuriyet’in 100. yılına hazırlanırken yalnızca nasıl kurtulduğumuz konuşuluyor. Oysa kurtuluş mucizesini yaratan, misliyle fazla düşmanı mağlup eden tam olarak yaşanan acıların verdiği kuvvetti. Kurtuluş Savaşı; yalnızca Yunan-Türk savaşından ibaret değil elbette, emperyalizmin maşası haline gelmiş, İngiltere Kralı’nın kuzeni olan Yunan Kralı’nı kırmamak için destek verilmiş ve ortaya ciddi bir vahşet konulmuştur. Gerek ABD, gerek İngiliz basınında yer alan, ‘İzmir’de Yunan askerleri katliam yapıyor’ haberleri her nedense karşılık bulamamıştır. Öte yandan ne yazık ki, maddi ve manevi verilen bu zarar, Lozan Antlaşması’nda da tazmin edilememiştir. Yiten onca can, çekilen onca acı, yerinden yurdundan edilmiş Türklere karşılık, Karaağaç kasabasının alınması maddesi eklenmiştir.