İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde, İZFAŞ ve TACT Fuarcılık iş birliğiyle bu yıl altıncısı düzenlenen İZKİTAP - İzmir Kitap Fuarı, çağdaş Türk edebiyatının usta kalemlerinden Mehmet Eroğlu’nu ağırladı. Fuarın onur konuğu olan Eroğlu, hem edebiyatseverlerle buluştu hem de genç yazar adaylarına ilham veren deneyimlerini aktardı.
Yazmak için birikim gerekiyor
50 yılı aşkın yazarlık serüvenini okurlarıyla paylaşan Eroğlu, yazının kendisi için bir hayatta kalma biçimi olduğuna dikkat çekti. Yazmak, iç dünyada birikenlerin dışa vurumu olarak tarif edilirken, Eroğlu yazmanın boşaltıcı, dönüştürücü ve diriltici bir süreç olduğuna vurgu yaptı. Travmatik dönemlerin etkisinden kurtulmak için yazıya sarıldığını kaydeden yazar, edebi üretimin birikimle mümkün olduğunu ve bunun temelinde okumak gerektiğini belirtti.
Yazmak, kitabın basılmasını bekleyerek olmaz
Edebiyat dünyasına 1979’da “Issızlığın Ortasında” adlı romanıyla adım atan Eroğlu, o dönem sansüre takılan bu ilk romanını yayımlatmakta güçlük çekti. Devamı niteliğindeki “Geç Kalmış Ölü” de aynı kaderi paylaşınca, her iki eserin basımı yıllarca gecikti. Ancak 1984’te her iki roman da yayımlanarak Orhan Kemal Roman Armağanı ve Madaralı Roman Ödülü’ne layık görüldü. Eroğlu, yayın sürecindeki gecikmelere rağmen yazmaktan hiç vazgeçmediğini belirterek, edebiyatın sabır ve direnç gerektirdiğini söyledi.
Dedektif romanı yazmak gibi bir niyetim yoktu
Son dönemde sinemaya da uyarlanan “İyi Adamın 10 Günü” serisinin nasıl ortaya çıktığını anlatan Eroğlu, bu projeye bir sınıf örneği olarak başladığını, ders sırasında dört dakikada kurguladığı hikayenin yayınevinden ve okuyuculardan büyük ilgi görmesiyle devamının geldiğini söyledi. Aslında niyetinin dedektif romanı değil, bilim kurgu yazmak olduğunu dile getiren Eroğlu, bu gelişmenin edebiyatta plan dışı güzelliklerin de mümkün olduğunu gösterdiğini kaydetti.
Roman ve insan odaklı bakış
Edebiyatın amacına dair yaptığı değerlendirmelerde romanın insan merkezli bir anlatım biçimi olduğunun altını çizen Eroğlu, iyi bir romanın henüz açığa çıkmamış insanlık durumlarını yakalama sorumluluğu taşıdığını belirtti. Büyük eserlerin ortak özelliğinin trajik karakterler olduğunu vurgulayan yazar, karakterin kaderi ile ülkenin kaderi örtüştüğünde edebiyatın kalıcı bir güç kazandığını ifade etti.
Disiplinli ve inatçı çalışırsanız her şey mümkün
Yazarlığın dışında müzikle kurduğu ilişkiyi de paylaşan Eroğlu, sigarayı bırakmak için başladığı saksafon çalma sürecinde ilk iki ay ses dahi çıkaramadığını ancak iki buçuk yıl boyunca pes etmeden çalışarak sonunda çalabildiğini aktardı. Bu deneyimin, azim ve disiplinle her şeyin mümkün olduğunu gösterdiğini söyleyerek, müziğin hayatındaki dönüştürücü etkisine değindi.
Roman yüreğinizi titretiyorsa, edebiyat değişmemiş demektir
Eserlerinin ortaya çıkış süreçlerini aktaran Eroğlu, genç yazar adaylarına anlatma becerisinin önemini hatırlattı. Başlangıç, gelişme ve sonuç gibi temel yapıların unutulduğunu ancak hikâye kurabilenlerin hala değerli olduğunu belirtti. Edebiyatın özünün değişmediğini, bir roman okunduğunda hâlâ yürek titreten bir etki yaratıyorsa edebiyatın hâlâ gücünü koruduğunu dile getirdi.