15. yüzyılın başlarında Halep sokaklarında derisi yüzülerek infaz edilen Seyyid Nesimi, yalnızca bir şair değil; inancının bedelini bedeninde ödeyen bir düşünce adamıydı. Peki, dönemin iktidarlarını sarsan fikirleri neydi? Ve neden böylesine ağır bir cezaya maruz kaldı?

İmadeddin Nesimî: Hurûfiliğin Şair Sesi, Aklın ve Aşkın Simgesi

14. ve 15. yüzyılın derin mistik rüzgârları arasında parlayan İmadeddin Nesimî, yalnızca Azerbaycan edebiyatının değil, bütün Türk-İslam düşünce coğrafyasının mihenk taşlarından biridir. 1369 yılında muhtemelen Şamahı’da doğan Nesimî, şiirlerinde aşkı, aklı ve Tanrı’yı; cesaretle, coşkuyla ve sistemli bir düşünce yapısıyla harmanlamış bir Hurûfi şairdir. Farsça, Arapça ve özellikle anadili olan Azerbaycan Türkçesiyle kaleme aldığı eserleriyle, yalnızca edebiyatı değil, dönemin entelektüel iklimini de derinden etkilemiştir.

İnançtan İdama: Bir Hakikat Yolcusunun Hikâyesi

Nesimî, Hurûfiliğin kurucusu Fazlullah Esterabadî’nin en sadık halifelerinden biri olmuş, hocasının idamının ardından bu düşünce sistemini yaymak üzere yollara düşmüştür. Azerbaycan'dan Anadolu'ya, oradan da Halep'e uzanan yolculuğu, bir inanç seferberliğine dönüşmüştür. Ancak fikirleri; özellikle “Tanrı’nın insan yüzünde tecelli ettiği” ve “harflerin metafizik anlamlar taşıdığı” gibi söylemleri, dönemin otoriter dini anlayışı tarafından tehdit olarak algılanmış, Halep'te 1417 yılında korkunç bir infazla –derisi yüzülerek– öldürülmüştür. Cesedi günlerce sergilenmiş, parçaları siyasi figürlere ibret olarak gönderilmiştir. Bu trajik son, onun fikirlerinin değil, ancak bedeninin susturulabildiğini gösterir.

Şiirle Tevhidin Dili: Nesimî’nin Edebi Mirası

Nesimî’nin şiirleri, zahirin ardındaki bâtını arayan derin bir felsefenin ürünüdür. Aruz vezniyle kaleme aldığı Azerice ve Farsça divanları; halktan entelektüellere kadar geniş bir yelpazeye hitap edebilme gücünü taşır. Dili sadedir; ama alt metni derin, katmanlı ve çoğu kez semboliktir. Hurûfî inanç sistemiyle şekillenen bu şiirler, Hallâc-ı Mansûr gibi sufilerin izini sürerken, aklı ve aşkı bir potada eritir.

Kendisinden sonra gelen Hatai (Şah İsmail), Habibi, Hakiki gibi şairleri etkileyerek yalnızca şiirsel değil, ideolojik bir miras da bırakmıştır. Aynı zamanda Alevi-Bektaşi kültürünün Yedi Ulu Ozanı arasında yer alması, onun halk inançlarıyla da kurduğu güçlü bağı gösterir.

Şairin Ardından: Nesimî'nin İzleri

Bugün Azerbaycan’da dil ve edebiyat çalışmalarının yürütüldüğü en önemli kurum olan Nesimî Dilcilik Enstitüsü, onun adını yaşatmaktadır. Bakü’de dikilen heykeli ve adına inşa edilen metro istasyonu, onun halk belleğinde hala diri olduğunu simgeler. Dahası, 2019’da Uluslararası Astronomi Birliği, bir gökcismini onun adıyla onurlandırmıştır: Asteroit 1995 UN2 – Nasimi.

Derisi Yüzülen Hakikat

Nesimî’nin yaşamı, bir mutasavvıfın, bir şairin ve bir düşünürün; otoriteyle, kalıplaşmış inançla ve cehaletle nasıl çatıştığını gözler önüne serer. Onun hikâyesi, sadece bir bireyin trajedisi değil, bir çağın vicdan muhasebesidir. Bugün onun şiirleri, hâlâ insanın içsel yüzünü arayanlara rehberlik etmekte, hakikatin bedelinin ne kadar ağır olabileceğini hatırlatmaktadır.

Kaynak: Haber Merkezi