İzmir’de küçücük bir çocukken suyla tanıştı, havuzda attığı ilk kulaçlar kimseye “bir gün denizleri aşacak” dedirtmedi belki ama annesi Gülnur Tunca’nın kalbinde hep bir umut taşıdı. Bugün 22 yaşında genç bir sporcu olan Tuna Tunca, o umudu gerçeğe dönüştürdü. Otizmli bir birey olarak başladığı yolculuğu, Manş Denizi’ni 13 saat 26 dakikada geçen; Cebelitarık Boğazı’nı da 5 saat 32 dakikada aşan ilk Türk sporcu unvanıyla taçlandı. Kıyıya vardığında annesine, antrenörü Mert Onaran’a ve ekip arkadaşlarına sarılırken gözlerindeki gülümseme aslında bir zaferin değil, yıllar süren mücadelenin, inancın ve hiç pes etmeyen bir sevginin ifadesiydi.
"Otizm beni farklı kıldı"
Henüz 3,5 yaşındayken Tunca’nın ailesi onun suya ilgisini fark ederken, Tunca da yüzmenin kendisine disiplin, özgürlük ve mutluluk kattığını belirtiyor. “Ben kendimi denizde özgür hisseden bir yüzücüyüm. Çocukken sessiz ve hayalperesttim. Hayalim hep denizdi” diyen Tunca için yüzme yalnızca bir spor değil, aynı zamanda huzurun, sessizliğin ve kendini bulmanın yolu. “Su benim için sessizlik ve huzur demek” sözleriyle de suyun hayatındaki özel yerini vurguluyor. Başarılarının ardında otizmin de rolü olduğunu vurgulayan Tunca, şu ifadeleri kullanıyor: “Otizm beni farklı kıldı. Detaylara çok dikkat ederim. Yüzerken ritmimi hiç kaybetmem. Zorluklarım oldu, insanlar ‘yapamazsın’ dedi. Ama ben hiç pes etmedim.”
“Etiketlere değil, hayallere inanın”
Tuna’nın en büyük destekçisi ise İngilizce öğretmeni olan annesi Gülnur Tunca. Oğlunun otizm tanısı konduğunda hayatının durduğunu sanan eğitimci Gülnur Tunca, bugün milli yüzücü Tuna Tunca’nın dünya çapındaki başarılarını gururla izliyor. “Etiketlere değil, hayallere inanın” diyen anne Tunca, sabrın ve inancın herşeyi değiştirebileceğini söyledi. 13 yıl önce mesleğini bırakıp tüm zamanını otizmli oğlu Tuna’ya adayan anne Tunca, oğlunun adeta gölge antrenörü olarak her zaman yanında. Anne Tunca, “Hayatta ‘iyi ki yapmışım’ dediğim en önemli şey oğlum Tuna’ya inanmaktan hiç bir zaman vazgeçmemem oldu” diyor. Açık su yüzücüsü Tuna Tunca’nın başarısı yalnızca bir spor hikâyesi değil aynı zamanda anne sevgisinin, inancın ve sabrın da zaferi olarak karşımıza çıkıyor.
Bir anne, bir gölge antrenör
Oğlu ile birlikte her kulaçla sadece denizi değil, önyargıları da aştıklarını söyleyen anne Tunca, otizmli bireylerin toplumdaki mücadelesindeki zorluklara da inatla karşı koyuyor. Engelli çocuğa sahip ailelere de çağrı yapan Gülnur Tunca, “Çocuğunuza inanın, etiketlere ve sınırlara takılmayın. Doğru destek ve sınırsız sevgiyle hayallerin sınırı yok” dedi.
"Bugün mental olarak da çok güçlü bir sporcu”
Başarılı sporcu Tuna Tunca, Manş Denizi’ni geçtikten sadece 3 ay sonra bu kez Cebelitarık Boğazı’nı aşarak büyük bir başarıya daha imza atarken annesi gibi devamlı yanında olan diğer bir isim de Antrenörü Mert Onaran idi. Öğrencisinin hem fiziksel hem de psikolojik dayanıklılığıyla fark yarattığını söyleyen Onaran, “Tuna değişen koşullara rağmen ritmini hiç kaybetmedi. Fiziksel dayanıklılığının yanında, mental gücü beni bir kez daha çok etkiledi. Tuna gibi özel gereksinimli bir sporcu ile çalışma farklı bir yaklaşım gerektirir. Onun temposunu anlamak, daha fazla gözlem yapmak ve kişiselleştirilmiş bir antrenman planı oluşturmak gerekiyordu” ifadelerini kullandı. Cebelitarık’ı yüzerek geçmeye hazırlanırken uzun mesafe dayanıklılığı, akıntı yönetimi ve takım antrenmanlarına odaklandıklarını belirten antrenör Onaran, “Tuna’nın beslenme, enerji kullanımı ve mental dayanıklılığını birebir simülasyonlarla test ettik. Eskiden sadece yüzmeye odaklanırken, artık çevre koşullarını, beslenmesini ve zaman yönetimini de kontrol edebiliyor. Bugün mental olarak da çok güçlü bir sporcu” dedi.
"Özel gereksinimli bireyler sporun her alanında var olabilir"
Tuna’nın motivasyon kaynağının denizin kendisi olduğunu söyleyen Mert Onaran, başarı yolunda hedefleri küçük aşamalara bölerek ilerlediklerini ve her geçişin ardından yeni bir hedef belirlediklerini dile getirdi. Önlerinde ‘Okyanus Yedilisi’nin bir sonraki etabı olan North Channel olduğunu aktaran Onaran, “Çok daha soğuk ve zorlu bir etap olacak. Soğuk su adaptasyonunu artıracağız, uzun mesafe bloklarını sıklaştıracağız ve denizanası riskine karşı özel hazırlık yapacağız” diye konuştu. Tuna’nın hikâyesinin toplumda özel gereksinimli bireylerin spordaki yeri açısından da ilham verici olduğuna dikkat çeken Onaran, “Doğru destek sağlandığında özel gereksinimli bireyler sporun her alanında var olabilir. Tuna bunun en güzel kanıtı” ifadelerini kullandı. Olimpiyat hedefinin şu anda öncelikleri olmadığını belirten Onaran, Tuna’nın uzun mesafe açık su yüzmelerinde çok daha büyük başarılar elde edeceğine inandığını söyledi.
"Otizm bir son değil"
Tuna’yı her zaman destekleyen, annesi ve antrenörü gibi sürekli yanında olup onun başaracağına olan inancını asla kaybetmeyen Türkiye Otizm Federasyonu ve İzmir ODER Başkanı Ergin Güngör, “Otizm bir son değil, aksine fırsatlar barındıran bir olgu. Evet, otizmin ilacı yok ama doğru eğitim ve spor gibi desteklerle tanının silikleşmesi mümkün. Tuna’nın yüzmedeki başarısı, erken teşhis ve doğru yönlendirme ile neler yapılabileceğini gösteriyor. Bu başarılar, hem toplumun önyargılarını kırıyor hem de diğer ailelere güçlü bir motivasyon sağlıyor” dedi.
“Spor, otizmliler için sadece spor değildir”
“Tuna’nın başarısı, otizmlilerin potansiyelini görünür kılıyor” diyerek konuşmasını sürdüren Güngör, sporun sadece fiziksel değil, zihinsel performansı ve iletişim becerilerini de geliştirdiğini belirtiyor. “Bu örnekler çoğaldıkça hem ailelerin yalnızlığı azalacak hem de toplumsal duyarlılık artacak” sözleriyle de Tuna Tunca’nın hikâyesinin çok daha büyük bir toplumsal anlam taşıdığına dikkat çekiyor. Toplumun otizmi hâlâ kulaktan dolma bilgilerle tanıdığını söyleyen Ergin Güngör, bu yanlış algının çocukların gelişimini engellediğini düşünerek, “Doğru eğitimle gelişip değişeceklerine çoğu zaman eğitimciler bile inanmıyor. Böylece bireyi geliştirmek yerine ağır engelliler yaratıyoruz” ifadelerini kullandı. Bilimsel araştırmaların da sporun genel sağlık üzerindeki etkilerini net biçimde ortaya koyduğunu hatırlatan Güngör, sporun otizmli çocukların hayatında ayrı bir kapı araladığına dikkat çekiyor. Kendi oğlunun deneyiminden yola çıkarak, sporun yalnızca fiziksel değil zihinsel faydalarına dikkat çeken Ergin Güngör, “Spor, otizmliler için sadece spor değildir. Yeni hücreler ve iletişim yolları açarak çocuğu daha sakin, daha iletişime açık hale getiriyor. Bu değişim onların hayat çizgisini değiştirebiliyor.” diye konuştu.
”Hassasiyet yok”
Otizmli sporcuların desteklenmesinde devlet, belediye ve kulüplerin sorumluluğu üstlenmesi gerektiğini vurgulayan Güngör, “Yasa ve yönetmelikler yeterli ama hassasiyet yok. Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile yerel yönetimlerin süreci sahiplenmesi halinde bir çok otizmlinin hayatı olumlu yönde değişir. Aksi taktirde ağır engellileri kendi elimizle yaratmış oluruz” diyerek yetkililere çağrıda bulundu. Otizmin hızla arttığına dikkat çeken Güngör’ün son sözü ise toplumun ortak sorumluluğuna dair: “Bugün her 31 çocuktan birinde otizm semptomları görülüyor. Bu durumda sorunları yalnızca ailelerin omuzlarına bırakamayız. Hepimiz bu tabloyu yarattıysak, hep birlikte de taşın altına elimizi koymalıyız.”
Yeter ki fırsat verilsin
Yüzme sayesinde hem fiziksel hem de duygusal olarak büyük bir gelişim gösteren Tuna’nın hikâyesi, sporun otizmli bireyler için ne kadar güçlü bir araç olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Tuna Tunca’nın Manş Denizi’nden Cebelitarık Boğazı’na uzanan yolculuğu, yalnızca bir sporcunun azim hikâyesi değil; aynı zamanda bir annenin inancı, bir antrenörün sabrı ve toplumun fark etmeye başladığı büyük bir potansiyelin kanıtı. Otizm, tek başına bir engel değil; doğru eğitimle, sevgiyle ve sabırla aşılabilecek bir yolculuk. Tuna’nın her kulaçta verdiği mesaj, aslında tüm otizmli bireyler adına yankılanıyor: “Yeter ki fırsat verilsin, biz de başarabiliriz...”