Türkiye son aylarda faili de mağduru da çocuk olan bir cinayet davasıyla ikiye bölündü. Matia Ahmet Minguzzi’nin Kadıköy’deki bitpazarında bıçaklı saldırıya uğrayarak hayatını kaybetmesinin ardından açılan davada, sanığın da bir çocuk olması, kamuoyunu, ‘cezalandırılmalı’ ve ‘ıslah edilmeli’ olarak ikiye böldü. Çocuk hakları konusunda çalışan uzmanlar, suça karışan çocukların Türk Ceza Kanunu’nda ‘suça sürüklenen çocuklar’ olarak kabul edildiğini ve bu çocukların suça eğiliminin doğuştan olmadığını savunurken, diğer tarafta ise suçu işleyenlerin çocuk veya yetişkin olmasına bakılmaksızın gerekli cezaları almaları gerektiğini belirtiyor.
Son yıllarda adli istatistiklere yansıyan en dikkat çekici başlıklardan biri ‘suça sürüklenen çocuk’ sayısındaki artış. Resmi tanıma göre, suç işlediği iddiasıyla hakkında soruşturma veya kovuşturma başlatılan 12-18 yaş aralığındaki bireyler “suça sürüklenen çocuk” olarak kabul ediliyor. Ancak bu tanımın arkasında, yalnızca sayısal artış değil; toplumsal, ekonomik ve psikolojik birçok neden yatıyor. Adalet Bakanlığı ve TÜİK verilerine göre, 2023 yılı itibariyle Türkiye genelinde 200 binden fazla çocuk adli makamların karşısına “şüpheli” sıfatıyla çıktı. Bu çocukların büyük bir bölümü hırsızlık, yaralama, uyuşturucu madde kullanımı ve taşıma gibi suçlarla yargılandı. Kimi zaman bir cep telefonu, kimi zaman bir sokak kavgası, kimi zaman da cinayet... Çocukların fail olduğu dosyalar, toplumda yalnızca adli değil, vicdani bir tartışmayı da beraberinde getiriyor.

Nuriye Kadan

“Suç makinesi oluyorlar”

Devletin çocukları korumakla görevli olduğunu vurgulayan İzmir Barosu Avukatı Nuriye Kadan, kimsenin doğuştan suça eğilimli olarak doğmadığının altını çizdi. Özellikle ailelerin şiddet ve suç unsuru oluşturabilecek eylemleri nedeniyle çocukların suça sürüklenebildiğini belirten Kadan, “Suça karışan çocuklar, yargı sisteminde ‘Suça sürüklenen çocuklar” olarak tanımlanıyor. Suça sürüklenen çocuk kavramı, adı üstünde “sürüklenen.” Burada önemli olan, suça iten nedenleri ortadan kaldırmak. Devlet, çocukları korumakla görevli. Hiç kimse suçlu olarak doğmuyor. Suça sürüklenen çocuklar o suçu işledikten sonra ise hapsedildiğinde bu ceza, o çocuğu topluma kazandırmaz, kazandırmıyor. Tam aksine, onları çok daha ciddi bir suç makinesi hâline getiriyor” dedi.

“Yönlendiren de yargılanır”

Suç işlemeye eğilimli çocuklar için yasal düzenlemenin etkin kullanılması gerektiğini kaydeden Kadan, “Kadına şiddette olduğu gibi, çocuk adalet sisteminde de işler kâğıt üzerinde yapılıyor. Tedbirler etkin değil, etkin şekilde de uygulanmıyor. Suçu işleyen çocuğun tek başına suçlanması doğru değil. O çocuğun ailesiyle beraber takibinin iyi yapılması gerekiyor. Okullarda rehber öğretmenlerin, suç işlenmeden önceki gözlemleri çok değerli. Ama sayıca çok öğrencinin olduğu bir okulda bir tane rehber öğretmen bu gözlem için ne kadar verimli olabilir ki? Eğer aile içerisinde suça karışmış, şiddet eğilimi göstermiş ebeveynler veya kişiler var ise, sadece çocuğun cezalandırılması yerine, hem çocuğun hem de ailenin psikolojik takibinin yapılması gerekiyor. Öte yandan eğer çocuk sürüklenmenin daha da ötesinde, aile tarafından suça direkt yönlendiriliyorsa, bu durumda sadece aile değil, bu yönlendirmeyi yapan her kimse o kişinin de elbette yargılanması gerekiyor. Ancak unutmamak gerekir ki çocuklar gördüklerini kopyalar. Yani çocuklar doğuştan suça eğilimli olmaz, içinde bulunduğu aile, okul, sosyal çevre veya maruz kaldığı olay ve durumlar onu suça sürükleyebilir. Bu durumun ayrımının iyi yapılması ve buna göre değerlendirmeler yapılması önemlidir” ifadelerini kullandı.

“Suç, işlenmeden ortadan kaldırılmalı”

Çocukları suça iten nedenlerin başında yoksulluk ve ekonomik sıkıntıların da geldiğini belirten Kadan, “Ekonomik anlamda sorun yaşayan ailelerin sorunlarının çözülmesi gerekiyor. Cezalandırma tek başına bir çözüm değil. Suçu öncelikle işlenmeden önce ortadan kaldırmak gerekiyor. Bundan dolayı da ailelerin güçlendirilmesi gerekiyor. Çok katmanlı çözümler ile sağlıklı sonuçlar elde edilebilir. Son zamanlarda, suça sürüklenen çocukların cezasının artırılması konusundaki düşünceye de katılmam mümkün değil. Bu kesinlikle çözüm değil. Çözüm ailede, okullarda başlayan eğitimdir” diye konuştu.

Kaynak: Dilek Çakır Durak