Ege Bölgesi’nde üzüm üretimi, son yıllarda giderek artan kuraklık ve yeraltı sularındaki çekilme nedeniyle ciddi bir risk altında. Türkiye’nin en önemli çekirdeksiz sultani üzüm üretim merkezlerinden biri olan bu bölgede, bağların sulama ihtiyacının karşılanamaması ürün verimini ve kalitesini doğrudan etkiliyor. Şu anda özellikle Alaşehir ve Sarıgöl tarafında üzüm üreticilerinin çok ciddi sıkıntılar yaşadığını belirten Çiftçi-Sen Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu, “Bölgedeki yeraltı sularında son yıllarda önemli bir çekilme söz konusu. Özellikle 2024 yazından itibaren artan kuraklık ve yağış rejimindeki değişiklikler, üreticilerin en çok ihtiyaç duyduğu sulama dönemlerinde suyun bulunamamasına neden oluyor. Yeraltı sularının her yıl biraz daha derine çekilmesi, bağların geleneksel sulama yöntemleriyle desteklenmesini imkânsız hale getirmiş durumda. Üzüm, Alaşehir ve Sarıgöl ekonomisinin adeta can damarı. Türkiye’nin en büyük çekirdeksiz sultani üzüm üretim merkezlerinden birisi olan bu bölgede, binlerce aile geçimini bağcılıktan sağlıyor. Ancak suyun azalmasıyla birlikte, üzüm bağlarında ciddi bir stres gözleniyor. Özellikle salkımların gelişim döneminde yeterli sulama yapılamadığında taneler irileşemiyor, verim düşüyor, ürünün kalitesi bozuluyor. Eskiden aynı kuyudan 20-30 bağa yetecek kadar su çıkardı, şimdi ise tek bağı bile zor döndürüyor” dedi.
‘Yıkıcı hale geliyor’
Tek yıllık bitkilerde sulama döneminin aksaması doğrudan ürünün yok olması anlamına gelirken, üzüm gibi çok yıllık bitkilerde de etkilerin giderek yıkıcı hale geldiğini vurgulayan Çobanoğlu, “Bir yıl susuz kalan bağ, ertesi yıl da düşük verim veriyor. Bu da sadece bir sezona değil, yıllara yayılan bir kayıp demek. Bazı üreticiler ise çaresizlikten bağlarını söküp farklı ürünlere yönelmeyi ya da toprağı tamamen boş bırakmayı düşünmeye başlamış durumda. Aynı zamanda don olayının etkileri de bu yılki rekolteyi olumsuz etkiledi. Üzüm üretiminin azalması yalnızca çiftçileri değil, bölgedeki tarımsal sanayiyi de doğrudan etkiliyor. Dolayısıyla bağlarda yaşanan her kayıp, zincirleme şekilde işçisinden tüccarına, ihracatçısından yerel esnafa kadar herkese yansıyor. Bunun yanında karpuz örneğinde olduğu gibi üretici para kazanamadığında ertesi yıl aynı ürünü ekmek istemiyor. Çiftçi “zarar ettim, satamadım” diyerek farklı ürünlere yöneliyor. Demokratik bir planlama olmadığı için de bir yıl arz fazlası yaşanıyor, ertesi yıl üretim düşüyor. Bu kısır döngü özellikle üzümlerde ve diğer ürünlerde üreticinin geleceğini daha da belirsiz hale getiriyor” sözlerine yer verdi.
Sorunun yalnızca kuraklıktan değil, aynı zamanda yanlış su yönetiminden kaynaklandığını vurgulayan Adnan Çobanoğlu, “Yeraltı kuyularının kontrolsüz açılması, modern sulama tekniklerinin yaygınlaştırılamaması ve suyun havza ölçeğinde planlanmaması, krizi daha da derinleştiriyor. Çiftçiler damla sulama gibi yöntemlere geçmek istese de, bunun maliyeti çok yüksek olduğundan çoğu üretici için erişilebilir değil. Bölgedeki üreticiler artık sadece iklimin değil, suyun da kaderine terk edilmek istemiyor” ifadelerini kullandı.
‘Ekim alanlarında yüzde 20 daralma’
Nisan ayında yaşanan zirai donun üzümde sezonunun kaderini değiştirdiğini aktaran İTB Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, “Bazı bölgelerde kayıplar yüzde 100’e kadar çıktı. Eğer o don yaşanmamış olsaydı, belki rekor seviyede bir üretim yılı konuşuyor olacaktık. Ama maalesef geçtiğimiz seneye göre yaklaşık yüzde 20’lik bir rekolte düşüşü söz konusu. Umarım hem üretici için kazançlı hem ihracatçı için rekabet edilebilir bir sezon olur. Pamukta da durum farklı değil. Bu yıl ekim alanlarımızın yaklaşık yüzde 20 daralması öngörülüyor. Su kaynaklarımız azalıyor, maliyetler artıyor, ama fiyatlar tatmin edici değil. Desteklemeler ise yetersiz. Bu durum üreticiyi pamuktan uzaklaştırıyor. Arz problemi yaşanınca da ithalat kaçınılmaz hale geliyor. Unutmayalım ki, kendi toprağımızda güçlü olduğumuz ürünleri kaybetmek sadece ekonomik bir kayıp değil, stratejik bir risktir. Pamuk, incir, üzüm sadece tarımsal bir ürün değil, bölgemizin ve ülkemizin geleceği. Bu nedenle hep birlikte, iş birliğiyle ve dikkatle hareket edersek hem üretici kazanır, hem ihracatçı rekabet gücünü korur, hem de Türkiye küresel tarım ve ticaret arenasında yerini sağlamlaştırır. Aksi ise geri döndürülemez neticeler yaratır” diye konuştu.
‘Ekonomik kayıplar kaçınılmaz’
Sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde seyrettiğini vurgulayan Kestelli, “Yüksek sıcaklıkların diğer bir sonucu olarak ekonomik kayıplarda kaçınılmaz görünüyor. Türkiye’de yalnızca üretim kayıplarının, GSYH’nin yüzde 2 ila yüzde 6’sına mal olabileceği öngörülüyor. Sıcaklıkların yükselmesi; aynı zamanda kuraklığın artması, su kaynaklarının azalması, orman yangınlarının tetiklenmesi ve hava kirliliği yaşanması anlamına geliyor. Bölgemiz için değerli birçok ürün grubunda farklı sorunlarla karşılaştık. Bunların başında da kuru incir yer alıyor. 2024/25 sezonu boyunca incir, gündemimizin hep ön sıralarındaydı. Ülkemizin dünya kuru incir ticaretinin yaklaşık yarısını karşıladığını ve bu sezon 350 milyon dolarlık ihracat yaptığımızı düşündüğümüzde, incirin ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyoruz. Ama tabii ki işler her zaman istediğimiz gibi gitmiyor. İklim değişikliği üretimde ve depolamada ciddi sıkıntılar yaratıyor; aflatoksin ve okratoksin riski artıyor.” diye konuştu.