Kuraklık ve zirai don etkileri tarımda sorunları derinleştiriyor. Mart ayında yaşanan zirai don olayları, özellikle üzüm bağları ve erkenci meyve çeşitlerinde ciddi verim kayıplarına yol açtı. Bu durum, bölgedeki üreticilerin ekonomik açıdan zorlanmasına neden oldu. Ayrıca, kuraklık da Ege Bölgesi'nde tarımsal üretimi olumsuz etkiledi. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre, bölgedeki yağışlar normallerin yüzde 26 altında gerçekleşti. Bu durum, özellikle buğday ve hububat gibi temel ürünlerde verim kayıplarına neden oldu.
Üzüm ağır yaralı
Çiftçinin zor günler yaşadığını belirten Ziraat Yüksek Mühendisi Ferdan Çiftçi, “Çiftçilerin yaşadığı bu zorluklar tüketicinin sofrasına da yansıyor. Klasik iklim değişikliğinin etkilerini zaman zaman, aşırı yağmur, kuraklık, zamansız zirai don şeklinde yaşıyoruz. Ama bu yıl ilk kez bu kadar yaygın ve eş zamanlı bir şekilde şiddetli bir don olayı yaşadık. Özellikle meyve ağaçlarında ve asmalarda çok ciddi zararlara yol açtı. Manisa’da üzümlerde yüzde 90 düzeyinde bir zarar söz konusu. Kemalpaşa'da kirazda yüzde 80 oranında hem kalite kaybı hem verim kaybı var. Sadece Ege Bölgesi değil tüm ülkede yaşanılan bir sıkıntı. Üzüm, kiraz, fındık, kayısı, erik başta olmak üzere birçok üründe zarar yaşadık ve bu durum tüketicilerin sofrasına da olumsuz olarak yaşayacak. Meyve fiyatları yüksek olacak” diye konuştu.
‘2 yılda düzelir’
Asıl sorunun çiftçinin girdi maliyetleri altında zor üretimi yaptığını vurgulayan Çiftçi, “Bu yılki verim kaybı masrafın da ötesinde zarar olarak geçti. Önümüzdeki yıl verim kaybında ağaçlardaki zarar oranlarına göre bunu kapatabilmek için daha fazla bakım, gübreleme, ekstra bakım çalışmaları ve masraflar yapmak zorunda. Gelecek yıl bir kısmı toparlanacak bir kısmı 2 yıl daha sonra toparlanacak belki de eğer çok şiddetli bir don yaşadıysa birkaç yıla yayılan bir etki söz konusu olabilecek. Bunu yerel çalışmalar gösterecek. Çiftçinin tarım sigortası yaptırma oranının yüzde 20 düzeyinde olması nedeniyle büyük bir kayıp var. Kaybın artmasının temel nedenlerinden bir tanesi de tarım sigortası yapılmaması. Çiftçi zaten kazanamıyor, kazanamadığı için maliyetler yüksek geliyor ve bu bir sorun olarak devam ediyor. Bir de TARSİM’in kendi yapısından kaynaklı zamanında ödenmeyen primler, karşılanmayan tazminatlar ve zarar oranlarının düşük olması gibi sorunlar buna yol açabiliyor. Bundan sonra biz bunlarla daha çok karşılaşacağız” ifadelerini kullandı.
‘Tüketici pahalı alacak’
Önümüzde çok ciddi kuraklık ve su sorununun da olduğunu aktaran Ferdan Çiftçi, “Hem ülkede hem de İzmir’de. Bu sadece çok yıllık bitkiler değil yıllık bitkilerimizi de üretimlerimizde etkileyecek. Sebzesinden buğdayına tüm tarla ve bahçe bitkilerini etkileyecek. Burada suyu tasarruflu kullanmaktan başka şu an yapılacak bir şey yok. Orada da damla sulama sistemlerinin devlet tarafından desteklenmesi ve bunların kullanımlarının denetlenmesi gerekiyor. Çiftçiyi yalnız bırakmamak gerekiyor. Zirai don ve kuraklığın ekonomik olarak yansımaları zincirleme olacak. Tüketici sofrasına gıdasını daha pahalı bir şekilde götürecek, tenceresini kaynatmakta zorlanacak pazarcı ve halci esnafı, nakliyeci etkilenecek. Çiftçinin gelir kaybı ve verim düşüklüğü nedeniyle diğer esnafa da yansıyacak. Giderlerini kesmek zorunda kalacak ve üretici kesiminde de durgunluğa neden olacak” dedi.
‘Pazara zam olarak yansıyacak’
Zirai don olaylarının kuraklıkla birleşince ürün kalitesinin ve verimin ciddi oranda düştüğünü belirten Çiftçi Sen Genel Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu şöyle konuştu: “Bu sadece çiftçinin sorunu değil. Üretimin aksaması, zincirleme biçimde pazardaki fiyatlara da yansıyor. Özellikle düşük gelirli tüketiciler bu durumdan doğrudan etkileniyor. Üretimdeki azalma ve kalite düşüşüne rağmen fiyatlar sadece arz-talep dengesiyle belirlenmiyor. Artık fiyatları doğrudan belirleyen, piyasayı yöneten büyük şirketler. Üretim azaldığında bu yapı daha da sertleşiyor. Bu sistem hem üreticiyi hem tüketiciyi sıkıştırıyor. Gıda güvencesi sadece tarımsal üretimle değil, kamusal politikalarla da sağlanabilir. Bugün iklim krizine bağlı gelişmeler, sadece bir ‘gıda güvenliği’ sorunu değil, toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren bir ‘gıda hakkı’ sorunudur. Bu sürecin en çok yoksulları, emeklileri, sabit gelirli yurttaşları etkileyeceğini şimdiden öngörmek zor değil.”