2024 yılı ‘Emekli Yılı’ ilan edildi, ancak Türkiye’de yaşlılar emekliliği değil, yoksulluğu deneyimliyor. Derin Yoksulluk Ağı’nın (DYA) yayımladığı ‘2024 Türkiye’de Yaşlı Yoksulluğu’ raporu, yaşlı nüfusun günden güne yoksullaştığını, çalışmak zorunda bırakıldığını ve sosyal hizmetlerden büyük ölçüde mahrum kaldığını ortaya koydu. Rapora göre, 2020’de yüzde 23,5 olan yaşlı yoksulluk oranı, 2024’te yüzde 28,8’e yükseldi. Yani yaklaşık 2,6 milyon yaşlı, yoksulluk ve sosyal dışlanma riskiyle karşı karşıya. Rapor, yaşlıların yaşam maliyetlerinin altında ezildiğini, zamlar, enflasyon ve kira artışları karşısında etkisiz kaldığını vurguluyor.
Bu tablo, yaşlıları yeniden işgücüne dönmeye zorluyor. 2024 yılı itibariyle 65 yaş üstü nüfusun yüzde 12,2’si aktif olarak çalışıyor. Ancak bu, çoğu zaman sağlık sorunlarına ve iş kazalarına açık, güvencesiz işler anlamına geliyor. İş Sağlığı ve Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre, sadece 2025 Haziran ayında en az 15 yaşlı işçi çalışırken hayatını kaybetti.
‘İş kazaları çok arttı’
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun verilerine göre, Türkiye’de yaklaşık 2 milyon kişinin emekli olmasına rağmen çalışmaya devam ettiğini aktaran Emekli ve Emekçiler Derneği İzmir Başkanı Dilek Ete, “Bu kişilerin önemli bir kısmı 70 yaşın üzerinde. Emekli aylıklarıyla geçinemedikleri için iş arıyorlar. Yaşları gereği genellikle bekçilik gibi işlerde istihdam ediliyorlar. Ancak bu işler, sağlık açısından büyük riskler barındırıyor. Kalp krizinden ölen çok, tansiyon hastası çok. Ağır inşaatlarda malzeme taşıtıyorlar. Basit işler gibi görünse de aslında bu yaş grubuna göre çok tehlikeli. Kalpten, tansiyondan, dikkat dağınıklığından kaynaklı iş kazaları çok arttı. Zihin bulanıklığı var çünkü. Ama mecburlar. 16 bin 881 lirayla kimse hayatını idame ettiremiyor” dedi.
‘Huzurevlerinde yer yok’
Emekli maaşı yetmediği için kira ödeyemeyen yaşlıların, birlikte ev kiralayıp oda başına bölüştüğünü vurgulayan Ete, “Bu durum özellikle eşini kaybetmiş kadınlar arasında yaygın. Huzurevleri ise artık bir çare değil. Özel huzurevlerinin fiyatları 60-70 bin liradan başlıyor. Devlet huzurevleri ise hem kapasite açısından yetersiz hem de ücretli. Devletin huzurevlerinde bile sırada bekleyen çok. İzmir’deki huzurevlerinde yer yok. Giriş yapanlar da ortalama 14 bin lira ödüyor. Ama emekli maaşı 8-9 bin lira olan var. Yetim aylığıyla geçinmeye çalışanlar hiç karşılayamıyor. Huzurevine girmek için artık eşini kaybetmek yetmiyor. Karı-koca birlikte yazılanlar bile var, çünkü yemeğe bile para bulamıyorlar” diye konuştu.
Dilek Ete, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eskiden anneanneler, dedeler evdeydi; ev halkı birlikte bakardı. Ama artık konutların metrekareleri küçüldü. Gençler evlenmiyor, evlenenler de sadece çekirdek aileye yetebiliyor. Kadınlar da artık çalışmak zorunda olduğu için yaşlı bakımı yapılamıyor. “Alzheimer gibi hastalıklar arttı, koruyucu sağlık sistemi yok. İnsanlar çareyi huzurevinde arıyor ama orası da dolu. Eskiden huzurevleri yeterdi. Şimdi hem sayı hem personel yetersiz. Gençler büyüklerine bakamıyor; yaşlı yoksulluğu giderek artıyor.”
‘Kayıt dışı çalışan da var’
Emeğin, yılların, alın terinin hiçbir kıymetinin olmadığını aktaran DİSK Emekli Sen eski Bölge Temsilcisi Sabahattin Yeşiltepe, “Emekli olup tekrar çalışmak zorunda kalıyorsak, bu ülkede emekçinin ne hale düştüğünün göstergesidir. SGK 2 milyon diyor ama görünmeyenler, kayıt dışı çalışanlar da var. Belki bir o kadar daha. Çünkü geçinmek imkânsız. Adam 14 bin lira maaş alıyor ama İzmir’de bu maaşla kiralık ev bulmak mümkün değil. Bugün televizyonlarda hâlâ pazardaki sebze-meyve fiyatlarından konuşuluyor. Kirazdan örnek veriyorlar. Biz kirazı eskiden kulağımıza takardık, şimdi gelinlerin duvağına altın niyetine oluyor. Bir tanesi bile lüks artık” ifadelerini kullandı.
‘Derin yoksulluğa itiyorlar’
Devletin onları sırtında bir kambur gibi gördüğünü vurgulayan Yeşiltepe, “Oysa 16 milyon kişiden söz ediyoruz. Yıllardır çıkardıkları yasalarla, torba kanunlarla önce emekli yaptılar, sonra “emekliler çok oldu” diye suçladılar. EYT dediler, umut verdiler, sonra da yarı yolda bıraktılar. Şimdi çıkıp, “Bu emekliler devlete yük” diyorlar. Ben bir emekli olarak neden tekrar çalışmak zorunda kalayım? Neden torunumu alıp sahile gitmek yerine ağır işlerde çalışayım? Kiramı bile ödeyemiyorum bu maaşla. Bize artık kelimeler yetmiyor. Onlar bizi insan yerine koymuyor. Bizi derin yoksulluğa bile isteye itiyorlar. Sonra çıkıp Ramazan’da iftar çadırı kuruyorlar, aşure, lokma dağıtıyorlar. Biz sadaka istemiyoruz, sadece insanca yaşamak istiyoruz. Kalan ömrümüzü onurluca geçirmek istiyoruz. Yıllarca verdiğimiz vergilerin yarısını bile bize verseler, biz bu hayatı yaşarız” sözlerine yer verdi.