Genç işsizliğin yıllar içinde büyük oranda artması, gençlerin geçimlerini sağlayabilmeleri için ağır iş yüklerinin altında ezilmelerine neden oluyor. Öyle ki son dönemde özellikle para kazanmak için bazı zincir marketlerde çalışmak zorunda kalan gençlerin, ağır iş yükü ve uzun çalışma saatleri nedeniyle yaşadığı zorluklar kamuoyuna yansıdı.
Sosyal medyada paylaşılan bazı görüntülerde; bazı zincir marketlerde çalışanların aynı zamanda kasada, reyonda ve ürün sevkiyatında çalışmak zorunda kalması nedeniyle baygınlık geçirdikleri görülürken, kamuoyundan da market çalışanlarının üzerine yüklenen ağır iş yüklerinin hafifletilmesine yönelik tepkiler gelmişti. Tüm bu tablolar yaşanırken bazı marketler, vicdanları yaralayan ve ‘yok artık’ dedirtecek yeni bir karar aldı. Bazı zincir marketler 21.00 olan kapanış saatlerini 22.00 olarak değiştirerek çalışma saatlerini uzattı. Aynı zamanda çalışanlara iş saatleri boyunca telefon kullanma yasağı getirilirken, market içi kamera kayıtlarıyla sürekli gözetim altında tutulmaları, baskıyı daha da arttırdı.
“Tüm sorumluluk çalışanlarda”
Market çalışanlarının yaşadığı süreçlerin uzun süredir basına yansıdığını, ancak son dönemde yaşanan bayılma ve uzun çalışma sürelerinden doğan sıkıntıların basının ve kamuoyunun çok daha fazla dikkatini çektiğini kaydeden İzmir Emekliler ve Emekçiler Derneği Başkanı ve Sosyal Güvenlik Müşaviri Dilek Ete, bazı marketlerde gerek uzun çalışma saatleri gerekse görev dağılımı yapılmamış olmasının çalışanları tükettiğini söyledi.
Özellikle cezalandırır gibi çalışma saatlerinin uzatılmasının insani yaşam şartlarına aykırı olduğunu vurgulayan Ete, “Öncelikle bir markette sevkiyat geldiğinde, getirenler ürünleri marketin içine kadar getirmez. Kapıda bırakıp gider. Marketin içerisine girdikten sonra bu ürünlerin bir kısmının depoya kaldırılması veya bir kısmının reyonlara yerleştirilmesi çalışanların görevi. Bu çalışanların arasında ise belli bir görev dağılımı yok; bu işi kasada görevli kişi de yapıyor, reyonda görevli kişi de yapıyor. Görev tanımları içerisinde birden fazla şey var. Önceleri marketlerde sevkiyat ve ürünleri içeriye alma görevi ürünü getirenlerde oluyordu. Ancak son dönemlerde 2-3 kişinin çalıştığı marketlerde sevkiyatı kasada bulunan eleman da yapıyor. Hepsini bütün işlerden sorumlu tutuyorlar. Ayrıca bu marketlerde temizlikçi de yok. Marketin temizliği, reyonların silinmesi, reyonlara ürünlerin yerleştirilmesi de burada çalışan 2-3 kişinin görevi. Daha sonra her hafta ürünlerin son kullanma tarihlerinin kontrol edilmesi gerekiyor. Bunun sorumluluğunu da orada çalışanlara vermişler. Diyelim bir ürünün son kullanma tarihi geçti, çalışanlara bununla ilgili uyarı yapılıyor, ikaz yapılıyor. Hırsızlık veya benzeri bir şey olduğunda da bu kişiyi tespit ettiğinizde işlem yapma, hırsızlık olmamasını sağlamak da onların görevi. Marketi açmak ve kapatmak da onların görevi. Yani orada çalışan 2-3 kişiye tüm bu sorumlulukları yüklemişler” diye konuştu.
“Tazminat bile alamıyorlar”
Genç, eğitimli işsizlerin geçimlerini sağlamak için bu marketlerde çalışmak zorunda kaldığının altını çizen Ete, “Çalışanlar genelde lise mezunları veya üniversiteden mezun olsalar bile iş bulamamış kişiler. Uzun süreli çalışanlar yok. Yorgunluk ve verilen ücretler yetmediği için ayrılıyorlar ve genelde içeride kıdem tazminatları da kalıyor. Herhangi bir kıdem tazminatı alamıyorlar. Bunu market yöneticileri de biliyor ve bu uygulamaları bilerek yapıyor. Ülkemizdeki genç işsizlikten, geniş tanımlı işsizlikten faydalanıyorlar. İŞKUR da buna müsaade ediyor. Kendi vasıtalarıyla devamlı olarak bu marketlere işler oluşturuluyor ve genç işsizler yönlendiriliyor ve sonunda da kısa sürede çalışmasını tamamlayamadan ayrılanlara kıdem tazminatı da ödenmiyor. Özellikle, ‘Çok uzun çalışmasın çıksın gitsin, zaten genç işsizlik var, arkasından hemen yeni biri gelir, böylece kıdem tazminatı oluşmaz’ diyerek çalışma saatlerini uzattıklarını, bu kişiler bayılsınlar diye altlarına bir koltuk bile vermemelerini, sabahtan akşama kadar ayakta durmalarına neden olduklarını ve insanca yaşama ve çalışma haklarını ortadan kaldırdıklarını görüyoruz” ifadelerini kullandı.
“Emek yerle bir ediliyor”
Kapitalizmin çok büyük bir yükünün genç nüfusa yani market çalışanlarına yüklendiğini belirten Ete, “Bu kişileri savunabilecek bir sendika da yok, devlet de sahip çıkmıyor. Koskoca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı var, İŞKUR var, çalışanların durmayıp devamlı işten ayrılmasına, çalışanların bayılmasına yönelik müfettiş gönderseler, marketleri uyarsalar, inanılmaz kazançlar elde eden market sahipleri bu kazançların birazını çalışanlarla paylaşırlar. Emeğin bu kadar yerle bir edildiği başka hangi ülke var mı bilmiyorum. Tüm yaşam koşulları işçinin aleyhine” dedi.
“Sadece ölüm iş kazası değildir”
Son günlerde bazı medya organlarında medya çalışanlarının aşırı yorgunluktan dolayı bayılıp düşmesinin bir iş sağlığı ve güvenliği sorunu olduğunu kaydeden Akademisyen ve İş Güvenliği Uzmanı Dr. Adnan Ağır, diğer yandan ise bazı vatandaşların da çalışma koşullarının tamamen iyileştirilmesi durumunda protesto edeceklerini belirttiğini söyledi. Söz konusu market çalışanlarının yaşadığı durumunun iş güvenliği açısından doğrudan ilişkisi olduğunu vurgulayan Ağır, “Çünkü iş kazası dediğimizde insanların illa ki inşaattan düşüp ölmesi, madende çökme olup ölmesini beklemek gerekmiyor. İş kazası literatüre göre; geçici veya sürekli, maddi veya manevi unsurların zarar görmesidir. Orada çalışan bir insanın tansiyonu, şekeri düşüp bayıldıysa elbette bu bir iş kazasıdır ve bunu sosyal güvenlik kurumuna iş kazası olarak bildirilmek zorundadır” dedi.
“Haftalık 45 saati geçemez”
İş Hukuku kapsamında çalışma süresinin haftalık 45 saat günlük ise 11 saati geçmemesi gerektiğini belirten Ağır, “Gelelim İş Hukuku boyutuna. İş kanunumuz çalışma süresini haftalık 45 saat olarak belirleyerek düzenlemeleri yazılmıştır. 45 saatlik çalışma saatini işveren istediği gün ve saatlere bölebilir ancak burada bir ayrıntımız var; bir iş yerinde şartlar ne olursa olsun bazıları hariç, çalışma saati günde 11 saati geçemez. Bu bazen cıva, akü imalatı gibi zaten 7,5 saatleri geçilemeyecek yerler olduğu gibi, marketlerde de az tehlikeli sınıfta yer alması nedeniyle en fazla 11 saat çalıştırabilirsiniz. Fakat siz bu kişileri günde 11 saat haftanın 6 günü çalıştırırsanız 66 saat yapar. Ayrıca çalışma hayatı içinde hem çalışanların hem de işverenlerin dikkat etmesi gereken bir husus vardır. Kişinin sabahları markete geliyor olması onun hemen işe başladığı anlamına gelmiyor. Kişi kasaya oturduğunda ve hizmete başladığında, sabah genellikle 9.00 akşam ise 21.00-22.00’ye kadar çalışıyorlar. Ancak aradaki dinlenme ve yemek molaları çalışma süresinden sayılmaz” ifadelerini kullandı.
“Karpal Tünel ve kalp hastası olabilir”
Marketlere özelinde 2 büyük problem olduğunu söyleyen Ağır, “Bunlardan ilki Karpal Tünel Sendromu dediğimiz, el bileği ile ilgili sinir sıkışmalarıdır. Ürünü alıyor okutuyor ve müşteriye veriyor ve bunu gün içerisinde defalarca kez yapıyor. Bu da el bileklerinde ve dirseklerinde bu sendrom görülebiliyor. Bu da tam da bir meslek hastalığıdır. İkinci olarak da son zamanlarda okuduğum yayınlarda uzun süre ayakta kalanların kalp damar hastalıklarına yakalanma riskinin daha yüksek olduğu ortaya çıkarılmıştır. O halde her iki saatte bir çalışanların etkili ve verimli bir dinlenme gerçekleştirmesi lazım. Bu insanların sürekli ayakta durarak hizmet etmeleri gerçekten çok zor. O nedenle ergonomik koltukların olması ve oturarak çalışmaları gerekmektedir. Ancak koltuğu olan marketlerdeki koltukların da ergonomik olmadığı görülüyor; bu da muhtemelen bel fıtığı olacaklar” diye konuştu.
“Alo 170’i arayın”
İş sağlığı ve güvenliğinin aslında çalışma hayatının en önemli kısmı olduğunu vurgulayan Ağır, “Her ne kadar işverenlerin çalışanlar üzerindeki denetim ve gözetimi yaparken, çalışanların da insan olduğunu ve uygun şartlarda çalışması gerektiğini fark etmeli ve bilmeli. Çok kazanma hırsıyla çalışanlarının sağlıklarını tehlikeye attıklarını olası sonuçlar ağır olur. Biz biliyoruz ki Türkiye’de zincir marketlerde genellikle önlisans veya lisans mezunu arkadaşlarımız asgari ücretle çalışıyorlar. Bu artık ülkemizin bir gerçeği haline geldi. Ama bizi teknik olarak ilgilendiren boyutu, çok sayıda çalışanın ağır yükler altında çalıştıklarını gösteriyor. Burada yapılabilecek şey, Çalışma Bakanlığı’nın Alo 170 hattı var, buraya başvurulabilirler. İsimlerinin gizli tutulmasın rica ederek çalıştıkları yerin teftiş edilmesini talep edebilirler. Böylece hem iş sağlığı güvenliği hem de iş hukuku denetimi yapıldığında, kurallara uyulmadığı tespit edilebilir” dedi.