Kıymetli Okurlar !

Şiddet; kuvvet ve baskı uygulayarak, şahsın bedenî veya ruhî açıdan zarar görmesine sebep olan tutum ve davranışlardır. Aile içi şiddet ise; ailenin bir üyesinin ailenin diğer üyelerine veya ailenin eski üyesine / üyelerine karşı gösterdiği saldırgan fiillerdir. Çocuk, eş, eski eş, yakın akrabalar gibi aile bireylerinin birbirlerine fiziksel veya ruhsal olarak hükmetmesi ya da zarar vermesidir. Kişiyi isteği dışında davranmaya zorlayan her türlü tutum ve davranışı içine almaktadır. Aile içi şiddet türleri ise; ihmalkâr davranma, sosyal ilişkilerin sınırlandırılması, fiziksel, cinsel, ekonomik, duygusal ve sözel şiddet şeklinde kısımlara ayrılmaktadır. Aile içi şiddet, aile üyelerinden birisi tarafından aynı ailedeki bir diğer üyenin yaşamını, fiziksel veya psikolojik bütünlüğünü veya bağımsızlığını tehlikeye sokan, şahsiyetine veya kişilik gelişimine ciddi ölçülerde zarar veren fiil veya ihmaldir. Aile içi şiddet her yaşta ve seviyede meydana gelen yaygın bir meseledir. Şiddet ve şiddetin yarattığı korku normal aile fonksiyonları üzerinde yıkıcı etki yapar.
Yüce Rabbimiz, insanı bir kadın ve bir erkek olarak aynı özden yaratmış, her birini de farklı ruhsal ve fiziksel özelliklerle donatmıştır. Fıtrat olarak adlandırılan bu özellikler, kadın ve erkek için ne bir üstünlük ne de bir eksiklik sebebidir. Zira kadın veya erkek olarak yaratılmak, insanın tercihine bırakılmamıştır; Cenâb-ı Hakk’ın takdiridir, hikmetinin gereğidir. Kadın, kadın olarak; erkek de erkek olarak önemlidir, değerlidir, özeldir. Her iki cins de birbirinin rakibi veya alternatifi değil, tamamlayıcısı ve destekleyicisidir. İnsan olma onur ve sorumluluğunu hem kadına hem de erkeğe yüklemiştir. Sahip oldukları bu sorumluluk ve değer açısından kadın ve erkek, Rabbimiz nezdinde aynı önemi haizdir. Nitekim Yüce Rabbimiz 7.Âraf Suresi'nin 189. Âyetin'de “Mümin olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” buyurmaktadır.
Farklı özelliklerde yaratılan ve farklı çevrelerde yetişen iki cinsin, hiçbir çaba göstermeden birbirleriyle tam bir uyum sağlamaları eşyanın tabiatına aykırıdır. Anlamlı bir uyum, ancak farklılıkların doğal karşılanması, karşılıklı tahammül ve fedakârlık sonucunda ortaya çıkacaktır. Bu sabrı göstermeden hemen çatışma ve şiddete başvurmak, sonunda da ayrılmayı göze almak, hem ilâhî iradenin hem de Allah Resûlü"nün tasvip etmediği bir tutumdur. Dolayısıyla kadınıyla erkeğiyle bütün insanlar, Allah’ın kuludur. 3.Âl-i İmrân Suresi, 57. Âyetin'de Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah onlara mükâfatlarını eksiksiz verecektir. Allah zalimleri sevmez.”
Ancak Ayet'in sonunda, “Allah zalimleri sevmez.” buyurarak, iman ve ibadetlerimize özen gösterirken insani ilişkilerimizi ihmal etmemeyi telkin etmektedir. Bir Hadîs-i Kudsî'de (Manası Allah'a lafızları Hz. Peygambere ait ifadeler) “Ben kendime ve kullarıma zulmü haram kıldım. Dolayısıyla birbirinize zulmetmeyin!” buyuran Rabbimiz, bizlerden özellikle ailevi münasebetlerimizde haksızlık yapmaktan kaçınıp en seçkin ahlakı sergilememizi beklemektedir. (Müslim, Birr, 15/ 2577)
Ailelerimizde sevgi ve şefkati büyütelim, kin ve öfkeyi yenelim, nefreti kaldıralım ve şiddetten uzak duralım. Çünkü aile de geçimsizliklerin ve aile içi şiddetin sebeplerinden birisi de nefret ve öfkedir. Yüce Rabbimiz, 4. Nisa Suresinin 19. Âyetin'de “...Onlarla iyi geçinin, eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.” buyurarak karşılıklı anlayışı ve iyi geçinmeyi tavsiye etmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v), kadınlarına karşı oldukça acımasız davranan bir cemiyet içinde yetişmişti. Câhiliye Dönemi bir tarafa, İslâmî Dönem'de bile zaman zaman bu acımasızlığın izlerine rastlamak mümkündü.

Başta Efendimizin hayatını anlatan eserler olmak üzere İslâmî kaynaklar, Hz. Peygamber’in hayatıyla ilgili bütün bilgileri en ince tafsilatına kadar verdikleri halde, onun eşlerine ve çocuklarına karşı şiddet uygulamak bir yana, en küçük bir hakaret veya kırıcı bir sözünden bahsetmemişlerdir. Bunun ötesinde o (sav) câhiliye döneminden intikal eden kadına karşı şiddet kullanma alışkanlığını sürdürme eğiliminde olanları da uyarmıştır.

Sevgili peygamberimiz (s.a.s) konumuzla ilgili veda hutbesinde hanımların bir emanet olduğunu vurgulayarak dikkatimizi şöyle çekmektedir. “Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emri ile helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır.” (Müslim, Hac, 147 )

Peygamber Efendimiz (s.a.s) hayatında eşlerine karşı hiçbir zaman şiddet sergilememiştir. O, hanımlarına karşı her zaman hoşgörülü ve ölçülü davranışları ile en güzel numune olmuştur. “Müminlerin iman bakımından en olgun olanları, ahlâkı en iyi olanlarıdır. Sizin en hayırlılarınız da eşine karşı en iyi davrananınızdır.” buyuran bir Peygamber’in tutum ve davranışı, bizim için yegâne örnek olmalıdır. (Tirmizi, Rada,11)

“Bir kimse eşine karşı kin beslemesin, onun bir huyunu beğenmez ise başka bir huyunu beğenebilir” buyurarak erkeğe, anlayışlı ve geçim ehli olmasını tavsiye etmiştir. (Müslim, Rada, 61; Ahmed b.Hanbel, Müsned, II, 329. )
Peygamber Efendimiz (s.a.s), Veda Haccı için Mekke’ye doğru ilerliyordu. Kafile içerisinde hanımlar da vardı. Yol düzenini sağlayan Enceşe isimli bir genç, coşkuyla şiirler okuyor, güzel sesiyle ezgiler söylüyordu. Bu durum, develerin ürkmesine ve üzerlerindeki hanımların rahatsız olmasına sebep olmuştu. Efendimiz, hemen bu vaziyete müdahil oldu. Mübarek ağzından dökülen şu zarif ifadelerle gence seslendi:
- “Ey Enceşe, sakin ol! Kristalleri dikkatli taşı!” Şefkat Peygamberi, hassas bir varlık olan kadını kristale benzetmek suretiyle onun değerine ve ona karşı ne derece dikkatli davranılması gerektiğine işaret ediyordu. (Buhari, Edeb,111).
Kadın olsun, erkek olsun; yaşlı olsun, genç olsun; çocuk olsun, yetişkin olsun; insana uygulanan her türlü had bilmezlik dinî, ahlakî ve insanî değerlerle kesinlikle bağdaşmaz. Bu sebepledir ki, aile içinde yeri ve konumu ne olursa olsun hiç kimse, ailenin huzurunu bozacak, annenin ve babanın saygınlığını yok edecek sözler söylememeli, tutum ve davranışlarda bulunmamalıdır. Gerekçesi ne olursa olsun, Allah’ın dokunulmasını haram kıldığı canı hayattan koparamayacağının idrakinde olmalıdır. Hele hele çocukların cinsel istismarı başta olmak üzere, istismarın her çeşidinin lanetli ve ahlaksız bir davranış olduğunu, hiçbir çocuğun mahremiyetine asla göz dikilemeyeceğini bilmelidir.
Ailenin kurulması, korunması ve güçlendirilmesi noktasında her birimize ayrı ayrı görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bu doğrultuda müftülüklerimiz bünyesinde Aile ve Dini Rehberlik Büroları (ADRB) bulunmaktadır. Bu merkezlerde genci, yaşlısı, kadını ve erkeğiyle toplumumuzun bütün fertlerine alanında uzman hocalarımız ve manevi rehberlerimiz tarafından aileye yönelik dini rehberlik hizmeti sunulmaktadır.
Aile değerlerinin örselenmeye çalışıldığı bu zamanda bize düşen; dünyadaki cennetimiz, muhkem kalemiz, son sığınağımız olan ailemizin kıymetini bilmektir. Aile hayatında, Allah’ın koyduğu helal-haram sınırlarını gözetmek, Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) güzel ahlakını esas almaktır. Ailemizle geçirmemiz gereken nitelikli zamanı televizyon ve telefon başında heba etmemektir. Aile içi iletişimi canlı tutmaktır. Aile fertlerinin duygusal ihtiyaçlarını önemsemektir. Çocuklarımızı, ailenin sıcaklığından, sevgi ve alakasından mahrum bırakmamaktır. Yüce Rabbimiz, bizleri ilk önce kendi ailelerimize, sonra diğer insanlara ve bütün varlıklara karşı en üstün ahlak, yumuşak huyluluk ve sabır sergileyenlerden eylesin.
Sözümüzün sonu Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.s) şu uyarısı olsun: “Ailesine karşı sorumluklarını ihmal etmesi kişiye günah olarak yeter.” (Ebû Davûd, Zekât, 45.)
Selam ve Muhabbetlerimle....
Kadir KÜÇÜK
İzmir İl Vaizi

Kaynak: Bülten