Sağlık Bakanlığı tarafından “Tıbbi Laboratuvarlar Yönetmeliği mevzuat hükümleri” ile “Cumhurbaşkanlığı 2024-2028 12. Kalkınma Planı ve 2024-2028 Sağlık Bakanlığı Stratejik Planı” kapsamında “Akılcı Test İstemi Uygulamaları Kapsamında Sağlık Bilgi Sistemlerine Entegre Edilecek İş Kuralı Kılavuzu, ‘sağlık harcamalarını etkin yönetmek’ adı altında laboratuvar işlemlerinde ‘ihtiyaç dışı tetkik, tahlil ve diğer işlemlerin azaltılması’ uygulaması hayata geçirildi.
Uygulamada hangi uzmanlık alanlarının hangi testleri isteyebileceği, testlerin ne sıklıkla tekrarlanabileceği ve hangi sağlık tesislerinde uygulanabileceğinin belirlendiğine işaret edilerek, bu nedenle ilgili sağlık kurumlarının bilgisayar sistemleri üzerinden kısıtlamaların gerçekleştirildiği belirtildi.

‘Gerginlik yaratabilir’
Belirli uzmanlık dallarına daraltılmış, neredeyse kalıplaşmış test listelerini dayatmanın, evrensel tıp etiğiyle bağdaşmayan bir uygulama olduğunu belirten Birlik Sağlık Sen Genel Başkanı Ahmet Doğruyol, “Tıp bilimi durağan değildir; her hastanın klinik durumu farklıdır, her hekimin tanısal yaklaşımı kendi bilgi birikimi ve deneyimiyle şekillenir. Buna rağmen yıllarca hekimlerin geniş bir test isteme yetkisiyle çalışmasına müsaade edilip, sonrasında bu alanın keskin biçimde kısıtlanması hem mesleki özerkliği zedeler hem de sağlık hizmetinin kalitesini doğrudan etkiler. Hasta ile hekim arasına gereksiz bir şüphe, gerginlik ve ajitasyon sokar. Eğer gerçekten suistimal edilen uygulamalar varsa, bunların tespit edilmesi günümüzde oldukça kolaydır; çünkü tüm süreçler elektronik ortamda şeffaf bir şekilde kayıt altındadır. Bu imkan varken, yanlış yapanları ayıklamak yerine tüm hekimlerin yetkisini kısmak, bilimsel etik çerçevede işini hakkıyla yapanlara büyük bir haksızlık anlamına gelir. Suç bireyselse, ceza da bireysel olmalıdır. Aksi halde tüm meslek grubunun üzerine gereksiz bir baskı inmiş olur” dedi.
‘Yanlış tanı olabilir’
Maaşından yapılan kesintilerle sağlık sisteminin çarklarını döndüren, yıllarca prim ödemiş, ülkesine bağlı, emekçi ve sabırlı hastalar açısından bakıldığında da durumun düşündürücü olduğunu vurgulayan Doğruyol, “Gereksiz testlerin önüne geçme adına yapılan aşırı kısıtlamalar, teşhisin gecikmesi ya da yanlış tanıya sebep olabilir. Bazen bir test, hayati bir ayrıntıyı yakalamanın tek yoludur. Bu yol kapatıldığında, hatanın bedelini hem hekim hem hasta öder. Bir taraftan hekimlere yüksek tazminat riskleri içeren malpraktis (Yanlış tedavi uygulanması) davalarının yolu açılırken, diğer taraftan hekimlerin mesleki özgürlüğü kısıtlanarak gerekli tetkikleri istemesi zorlaştırılıyor. Bu ikili baskı ortamı, hekimliği bir meslek olmaktan çıkarıp adeta bir risk yönetimi oyununa dönüştürüyor. Hekimler bir yandan olası dava baskısıyla, diğer yandan test kısıtlamalarıyla karşı karşıya bırakılıyor. Böyle bir ortamda sağlıklı, özgür, bilimsel karar almak neredeyse imkânsız hale geliyor. Bilimi sınırlandırarak, etik normları zorlayarak ve mesleği baskı altında tutarak ne hastayı korumak mümkündür ne de sağlık sistemini güçlendirmek. Çözüm, suistimal edenleri tek tek ayıklamak, geride kalan büyük çoğunluğa ise güvenmek ve çalışma koşullarını iyileştirmektir. Ancak böyle bir yaklaşım hem hekimi hem hastayı korur, hem de toplumsal sağlık hizmetini sürdürülebilir hale getirir” diye konuştu.

‘Kaliteye zarar veriyor’
Getirilen düzenlemenin özünde tıbbi açıdan makul bir mantığı bulunduğunu belirten İzmir Tabip Odası Başkanı Uzm. Dr. Yüce Ayhan da “Ancak uygulamaya bakıldığında, teoride doğru görünen bu yaklaşımın pratikte aynı şekilde işlemediği ortaya çıkıyor. Kısıtlama, yalnızca mali kaygılarla değil, bilimsel gerekçelerle yapılmalı. Bu tür laboratuvar süreçlerinin nasıl olması gerektiği konusunda zaten ilgili branşların uzmanlık dernekleri var. Eğer bir düzenleme yapılacaksa, onların önerileri doğrultusunda hazırlanması ve sahaya uygulanması gerekir. Mevcut uygulamanın ise adeta “ben yaptım oldu” anlayışıyla yürürlüğe konduğu izlenimi doğuyor. Niyet olarak gereksiz tetkiklerin azaltılması, laboratuvar iş yükünün hafifletilmesi ve akılcı test kullanımının sağlanması elbette doğru bir hedef. Ancak bunun yalnızca tasarruf sağlama amacıyla yapılması, hem tıbbi etiğe hem de sağlık hizmetinin kalitesine zarar veriyor. Ayrıca Türkiye’de her hastanenin kendi dinamikleri, hasta profili ve yerel ihtiyaçları farklı. Buna rağmen merkezi otoritenin tek tip bir kural dayatması, sahadaki gerçekliği kaçıran bir yaklaşım oluşturuyor. Daha bilimsel ve daha sağlıklı olan, uzmanlık derneklerinin, ilgili federasyonların ve diğer paydaşların dahil edildiği karşılıklı bir görüşme süreciyle, ortak akla dayalı bir planlama yapılmasıdır” ifadelerini kullandı.
‘Hekim baskılanmamalı’
Kademeli test akışının zaten tıbbın gereği olduğunu vurgulayan Ayhan, “Ama bu akışı yönlendirmek, hekimi baskılamak değil, klinik kararı doğru yöne teşvik etmek anlamına gelir. Laboratuvar branşlarının esas görevi de budur. Sorun şu ki, bu yönlendirme akışı bir tıbbi algoritmayla değil, merkezi bir yazılım kısıtlamasıyla yapılınca, amacın “akılcı test kullanımı” değil “tasarruf baskısı” olduğu algısı doğuyor. Yazılımın hekimin klinik kararına doğrudan müdahale eder hale gelmesi ise sağlık çalışanlarında haklı tepkiye neden oluyor. Çünkü akılcı laboratuvar uygulamaları, hekimlerin teşhis süreçlerini engelleyen değil, onlara rehberlik eden bir yapıda olmalıdır” diye konuştu.
‘Doğru yönlendiren bir yapı olmalı’
Mevcut durumda uygulamanın niyet ile sonuç arasında ciddi bir uyumsuzluk yarattığının görüldüğünü aktaran Ayhan, “Klinik süreçlere aşırı müdahale, hem tıbbi karar verme özgürlüğünü hem de tanı sürecinin sağlıklı ilerlemesini olumsuz etkiliyor. Türk Tabipleri Birliği’nin tepkisi de tam olarak bu noktada haklılık kazanıyor: Eğer bir pürüz varsa düzeltilmeli, akılcı test yönetimi hekimi sınırlayan değil, doğru yönlendiren bir yapıya dönüştürülmelidir” sözlerine yer verdi.





