Bankadan 1 milyon lira kredi çekenle, aynı dönemde 1 milyon lira değerinde altın borçlanan arasında bugün uçurum oluştu. Bankada kredi notu yetersiz olan vatandaşlar mecburen, çevresinden altın ya da döviz almak zorunda kalıyor. Böylece geri öderken, banka kredi faizinden daha çok para ödemek zorunda kalıyor. 2024 yılının ekim ayında ortalama kredi faizi yüzde 62’yi aşarken, altının gramı 2 bin 900–3 bin 100 lira bandında seyrediyordu. Aradan geçen bir yılda kredi borcu katlanan faizlerle ağırlaşırken, altının gramı 5 bin liranın üzerine çıktı. 2024 Ekim’de bankadan 1 milyon TL’yi yüzde 62 faizle 12 ay vadeyle kredi olarak çeken bir vatandaş, bugün toplamda yaklaşık 1 milyon 350 bin TL geri ödeme yapmak zorunda kaldı. Aynı dönemde 1 milyon lira değerinde altın borçlanan ise, altının 5 bin liranın üzerine çıkmasıyla 1,7 milyon liralık yükün altına girdi.

Hüsnü Erkan 1

‘Yüksek faiz baskısı’

Küresel ekonominin son dönemde ciddi belirsizlikler ve kırılganlıklarla karşı karşıya olduğunu vurgulayan Ekonomist Prof. Dr. Hüsnü Erkan, “Dünya piyasalarında yaşanan dalgalanmalar, süper güçlerin para politikaları konusunda net bir yön çizememesi ve özellikle Ukrayna ile Orta Doğu’daki savaşların devam etmesi, risk algısını sürekli yüksek tutuyor. Böyle bir ortamda yatırımcılar her zaman olduğu gibi güvenli liman arayışına yöneliyor ve bu noktada öne çıkan enstrüman altın oluyor. Altın, yalnızca bir değer saklama aracı olarak değil, adeta dövizin alternatifi bir para birimi gibi işlev görmeye başladı. Bu durum, borçlanma tarafında çok önemli sonuçlar doğuruyor. Para ya da döviz üzerinden borçlanan taraf, yüksek faiz oranlarının baskısı altında kalıyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde faiz oranlarının tarihi seviyelere çıkması, kredi maliyetlerini sürdürülemez hale getiriyor. Altın üzerinden borçlanma ise farklı bir risk profili ortaya çıkarıyor. Çünkü altının fiyatı belirsizliklerden beslenerek hızla yükseldiğinde, başlangıçta alınan altın borcu aynı miktarda geri ödenmek zorunda kalıyor; fakat bu kez çok daha yüksek bir TL veya dolar karşılığına denk geliyor. Yani borç veren avantaj sağlarken, borçlanan ağır bir yükün altına giriyor” dedi.

Bugünkü tabloya bakıldığında, küresel belirsizliklerin arttığı her dönemde altının kazandırmaya devam ettiğini gördüklerini aktaran Prof. Dr. Erkan, “Bu nedenle altına sahip olan yatırımcılar hem servetlerini koruyor hem de enflasyon ve kur riskine karşı güvence elde ediyor. Ancak altın borcu almış olanlar, altının değer artışından dolayı ciddi bir zararla karşı karşıya kalıyor. Bu da bize şu sonucu gösteriyor: küresel istikrarsızlık dönemlerinde altın, yalnızca bir yatırım tercihi değil, aynı zamanda ekonomik dengeleri borç-alacak ilişkilerinde bile değiştiren stratejik bir unsur haline geliyor” ifadelerini kullandı.

Osman Sirkeci-2

‘Faiz getirisi kayıp yaşattı’

Son yıllarda küçük tasarruf sahipleri için tablonun giderek zorlaştığını vurgulayan Sokak Ekonomisti Dr. Osman Sirkeci de “Son 3–5 yıla bakıldığında, yüksek gibi görünen faiz oranları aslında enflasyon karşısında tasarrufları korumaya yetmedi. Türkiye’de uygulanan kur korumalı mevduat gibi araçlar belli bir sınırlılığa sahipti; faiz oranları da çoğu zaman beklenen enflasyona göre belirlendi, ancak gerçekleşen enflasyon, tahminleri aştığında bu getiriler hızla eridi. Benzer bir durumu yurt dışında yaşayan tasarruf sahiplerinde de görmek mümkün. Örneğin Almanya’da yaşayan vatandaşların bir kısmı 10 bin ya da 50 bin Euro gibi birikimlerini Türk Lirası’na çevirerek mevduata yatırdı. Kâğıt üzerinde yıllık faiz getirileri toplandığında, birkaç yıl sonra yüksek bir rakama ulaşması bekleniyordu. Fakat 3–4 yılın sonunda, enflasyon ve kur farkı hesaba katıldığında başlangıçtaki Euro tutarına yeniden ulaşmak mümkün olmadı. Yani, faiz getirileri ilk bakışta cazip görünse de, reel olarak ciddi bir kayıp yaşandı” sözlerine yer verdi.
Altının dünya piyasalarında gerçek değerine ulaştığını aktaran Dr. Sirkeci, “Küresel belirsizliklerin artmasıyla birlikte altının yükselişi, küçük tasarruf sahiplerinin mevduat ve faizden elde edemedikleri korumayı daha da görünür hale getirdi. Bugün altın, hem güvenli liman işlevi hem de reel değer koruma özelliğiyle öne çıkarken, küçük tasarruflar bir kez daha yetersiz kalmış görünüyor” diye konuştu.

‘Dar gelirliye ağır tablo’

Özellikle emekli maaşı ya da asgari ücret gibi kısıtlı gelirlerden tasarruf yapmaya çalışanlar için durumun daha ağır olduğunu belirten Dr. Osman Sirkeci, “Zaten gelirlerinden artan pay sınırlıyken, bu küçük birikimler enflasyon karşısında korunamadığı için eriyor. Bu noktada ihtiyaç duyulan şey, tasarruf sahiplerine gerçek rakamlarla, geleceğe dönük net projeksiyonlarla yol gösterecek bir danışma mekanizması. Aksi takdirde mevcut sistem, büyük sermaye grupları dışında kalan kesimlere kayda değer bir kazanç sağlamıyor; tam tersine, küçük tasarrufçuların reel kaybı her geçen yıl büyüyor” dedi.

Kaynak: Filiz Erol