“Ayakları su içer, üstünden gelen geçer” şeklindeki bu bilmece, halk edebiyatının en sade ama en çarpıcı örneklerinden biridir. Gündelik hayatta sıkça karşılaştığımız yapıları, olağanüstü bir anlatım gücüyle tarif eden bu bilmece, ilk bakışta basit gibi görünse de, çok katmanlı bir düşünme biçimini barındırır. Cevabı olan köprü, sadece mühendislik ürünü bir yapı değil; aynı zamanda anlam yüklü bir geçiş metaforudur.
Suya batmış ayaklar: Bilmecenin ilk katmanı
Bilmecenin “ayakları su içer” ifadesi, köprünün fiziksel yapısını son derece başarılı bir şekilde anlatır. Birçok köprü, göl, nehir ya da deniz gibi su kütlelerinin üzerinden geçmek amacıyla inşa edilir ve bu nedenle taşıyıcı ayakları doğrudan suyun içinde yer alır. Ancak halk dili, bu yapısal durumu mekanik bir terimle değil, mecazi bir benzetmeyle aktarır: “Su içmek.” Buradaki anlatım, köprünün cansız bir nesne olmasına rağmen nitelikli bir benzetmeyle canlıymış gibi sunulmasını sağlar. Ayaklarının suya gömülü oluşu, suyla kurduğu sürekli teması “içiyor” olarak betimlenmiştir. Bu anlatım, halkın teknik bilgiye değil, gözleme ve sezgiye dayalı tanımlama biçimini ortaya koyar.
Geçişin simgesi: Üstünden geçilen yapı
Bilmecenin ikinci kısmı olan “üstünden gelen geçer” ise köprünün asıl işlevini ortaya koyar. Köprüler, iki yakayı birbirine bağlayan, doğrudan geçişi mümkün kılan yapılardır. Bu yönüyle köprü sadece fiziksel bir yapı değil, hareketin, ulaşımın ve bağlantının sembolüdür. Üzerinden insanlar, hayvanlar, araçlar ve hatta raylı sistemler geçer. Yani köprü, altındaki suya rağmen geçişe izin veren bir üst yapıdır. Bilmecede geçen bu ifade, köprünün yalnızca nerede durduğunu değil, ne işe yaradığını da ortaya koyar.
Anlatımın inceliği ve halkın zeka oyunu
Bu bilmece, halkın gündelik hayatı nasıl derin bir gözlemle yorumladığını da gösterir. Sadece iki cümleyle hem fiziksel bir tanım yapılır hem de işlevsel bir içerik sunulur. Dilin sade ama çok yönlü kullanımı, halk kültürünün zekice oluşturduğu anlatı mirasına işaret eder. “Su içmek” gibi insani bir eylemin, yapısal bir durumu temsil etmesi, mecazın en özgün kullanım biçimlerinden biridir. Bu anlatım tarzı sayesinde köprü, sadece bir mühendislik harikası değil, adeta yaşayan, görev üstlenen bir varlık gibi düşünülür.





