İzmir’in kuzeyinde yer alan Bakırçay Havzası, uzun süredir bölgesel kalkınma ve bütünleşik yönetim modeli arayışlarının odağında. Aliağa Belediye Başkanı Serkan Acar’ın son açıklamaları ise bu tartışmalara somut bir zemin kazandırdı. Acar, Aliağa’nın il olma potansiyelinin bilimsel raporlarla desteklendiğini belirtti ve gerekirse yeni il için “Bakırçay” adının düşünülebileceğini söyledi. Bu çıkış, bazı çevrelerce sadece bir “isim değişikliği” gibi yorumlansa da asıl mesele çok daha derin. Tartışma artık bir ilçe adı üzerinden yürümüyor; coğrafi, ekonomik ve kültürel bütünlüğü olan bir havzanın, çağın ihtiyaçlarına göre yeniden tanımlanması öneriliyor. Gazeteci İsmail Hakkı Ergün, Bakırçay ili tartışmalarını değerlendirdi.

Ortak kimlik: Bakırçay

Kamuoyundaki dar bakışlı tepkiler, konuyu “Aliağa’nın adı değişiyor mu?” gibi sığ bir noktaya indirgerken, bölgenin gerçek potansiyelini gözden kaçırıyor. Oysa tartışma, Aliağa ile Bergama arasında bir rekabet değil. Esas mesele, Bakırçay Havzası’nın tamamını kapsayan kapsayıcı bir il modeli yaratmak. Bu nedenle çözüm, ne Aliağa’nın ne de Bergama’nın tek başına öne çıkarılması değil; tüm paydaşların kendini içinde bulabileceği, tarihsel ve coğrafi referansları olan bir isimle bütünleşmek. Gazeteci İsmail Hakkı Ergün’e göre bu isim, doğrudan Bakırçay olmalı. Çünkü Bakırçay; bölgenin toprağını sulayan nehir, ortak geçmişi şekillendiren damar, sanayiyle tarımı ve turizmi yan yana getiren doğal bir merkez.

Bakırçay’da bu üçlü yan yana duruyor

Bakırçay Havzası’nın en dikkat çeken yönlerinden biri, Türkiye’nin yıllardır birbirine entegre etmekte zorlandığı üç temel sektörü bir arada barındırıyor olması. Aliağa’nın sanayi ve liman gücü, Bergama’nın tarihsel zenginliği, Foça ve Dikili’nin turizm potansiyeli, Kınık’ın emeğe dayalı tarım ekonomisi bu yapının temel taşlarını oluşturuyor. Bu yapının idari olarak da tek çatı altında toplanması, kaynakların verimli kullanılması, stratejik planlamaların bütüncül yapılması açısından büyük önem taşıyor.

Aliağa köy değil, büyük bir kent

Burada önerilen model, klasik anlamda bir kaymakamlık tabelasının yerine valilik tabelası koymak değil. Ergün’ün yazısında vurguladığı gibi mesele, haritaya cetvelle değil, suyla çizilen bir gelecek tasarımı oluşturmak. Yani sınırları yerel rekabetlerle değil, ekonomik, çevresel ve sosyolojik gerçeklerle belirlemek. Aliağa’nın bugünkü konumu da bu vizyonu destekliyor. Artık sanayi devi, lojistik merkezi ve iş gücü cazibe noktası olan Aliağa’yı bir “köy” ya da “kasaba” gibi görmek gerçeklikten uzak.

Ezber cümleleri kenara bırakma zamanı

Bölge için ortaya konulan Bakırçay vizyonu, sadece bir isim önerisi değil; geleceği inşa etmeye yönelik iddialı bir proje. Hatay örneğinde olduğu gibi, merkez ilçenin kim olduğu değil, bölgesel sinerjinin nasıl yaratıldığı önem taşıyor. Artık ezberleri, dar bakışları ve küçük hesapları geride bırakmanın zamanı. Bu süreçte asıl sorulması gereken, “Ne kaybederiz?” değil, “Bu havzaya ne katarız?” olmalı.

Kaynak: Bülten