Üniversiteden mezun olan gençler, işsizlik ve belirsizlik nedeniyle ciddi bir ruhsal çöküntüyle karşı karşıya. Eğitimini tamamlayan yüz binlerce genç, mezuniyetin ardından iş bulmakta zorlanıyor. Her 100 üniversite mezunundan sadece 48’i kendi alanında iş bulabiliyor. İşsizlikle birlikte artan belirsizlik, gençlerde gelecek kaygısını derinleştiriyor ve psikolojik sorunlara yol açıyor. Bu durum gençler arasında ‘mezun depresyonu’ olarak adlandırılıyor. Sosyal medyada sıkça dile getirilen bu kavram, üniversite sonrası karşılaşılan hayal kırıklığını ve çaresizliği özetliyor. Uzmanlar, genç işsizliğinin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda ciddi bir toplumsal sorun olduğuna dikkat çekerek, istihdam alanında acil çözüm çağrısında bulunuyor.
Mezun depresyonunun, üniversite eğitimini tamamlamış bireylerde mezuniyet sonrasında karşılaşılan belirsizlik, hayal kırıklığı ve geleceğe dair kaygıların yoğunlaştığı bir ruhsal durum olduğunu belirten Psikolog Esra Yüce, “Bu süreçte birey, toplumsal beklentiler, ekonomik baskılar ve kişisel hedeflerle yüzleşirken, yeterlilik algısında sarsılma, amaçsızlık hissi ve motivasyon kaybı yaşayabilir. Mezuniyet, birey için bir başarı sembolü iken, aynı zamanda korunaklı akademik ortamdan ayrılıp daha rekabetçi bir dünyaya adım atma anlamını da taşıdığı için stres kaynağı haline gelebilir” dedi.
‘Mesleki değersizlik algısı’
Kendi mesleki alanında istihdam edilemeyen genç bireylerde sıklıkla yetersizlik duygusu, umutsuzluk ve özgüven kaybı gözlemlendiğini vurgulayan Esra Yüce, “İşsizlik ve ekonomik bağımsızlığa ulaşamama durumu, bireyin sosyal ilişkilerden uzaklaşmasına ve yalnızlaşmasına neden olabilir. Geçici ya da alakasız işlerde çalışma, bireyin kariyer beklentileri ile gerçekliği arasında bir çatışma yaratır ve bu durum zamanla tükenmişlik sendromu ve depresif belirtilere zemin hazırlayabilir. Bireyler, emek harcadıkları akademik disiplinin dışında çalışmak zorunda kaldıklarında, mesleki kimliklerinde bir kırılma yaşayabilir. Bu durum, kendini gerçekleştirme motivasyonunun zedelenmesine, hayal kırıklığına ve kimi zaman mesleki değersizlik algısına neden olabilir. Uzun vadede bu hissiyat, bireyin kariyer doyumunu ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir” diye konuştu.
‘Benlik saygısı zedelenir’
İşsizliğin, sadece ekonomik değil, psikososyal sorun olduğunu da aktaran Yüce, “Sürekli belirsizlik, bireyin stres düzeyini artırır, kronik stres, depresyon, anksiyete bozuklukları, uyku problemleri ve somatik şikayetlerin gelişmesine neden olabilir. Uzun süreli işsizlik, bireyin benlik saygısını zedeler ve sosyal izolasyonu derinleştirir ve ruhsal dayanıklılığı zayıflatır. Günümüzde gençlerin yetişkin rollerini üstlenme süreçleri sosyoekonomik nedenlerle ertelenmekte. Bireyin bağımsız kararlar alma, sorumluluk üstlenme şansı bulamaması, gelişimsel olarak sağlıklı bir yetişkin kimliğinin inşasını zorlaştırmakta. Bu tür bir ‘gecikmiş geçiş’ hali, yalnız bireysel değil, toplumsal düzeyde de önemli psikolojik sonuçlar doğurur” ifadelerini kullandı.
‘Baskılayıcı hale gelebilir’
İşsizlik ya da kariyer tatminsizliği yaşayan genç bireylerde aile ile olan ilişkilerde duygusal mesafenin ya da çatışmanın gözlemlenebileceğini vurgulayan Yüce, “Ebeveyn beklentilerinin karşılanamaması, suçluluk duygusu ve hayal kırıklığı yaratabilir. Bu duygular, içe kapanma, öfke patlamaları ya da sosyal hayattan çekilme gibi davranışsal yansımalarla dışa vurulabilir. Mezuniyet sonrası dönem, bireyin hayatında önemli geçiş sürecidir. Psikolojik sağlamlık, bu süreçte bireyin en büyük dayanağıdır ve bu becerinin inşasında hem eğitim kurumlarına hem ailelere hem de karar alıcılara önemli görevler düşüyor” sözlerine yer verdi.
‘Başarı’ kavramı yeniden tanımlanmalı’
Gençlerin depresyon riskini azaltmak için psikolojik danışmanlık ve rehberlik hizmetlerinin üniversite sonrası dönemde de erişilebilir olmasının önemli olduğunu dile getiren Psikolog Esra Yüce, “Gençlere yönelik kariyer planlama ve mentorluk programları yaygınlaştırılmalıdır. Mesleki beceri kazandırmaya yönelik sertifika programları, gençlerin iş gücüne entegrasyonunu kolaylaştırabilir. Aileler, gençlerin karşılaştıkları zorluklara karşı empatik bir tutum sergilemeli ve beklentilerini gerçekçi temellere oturtmalıdır. Toplumda ‘başarı’ kavramı yeniden tanımlanmalı; bireysel farklılıklar ve alternatif yaşam senaryoları meşrulaştırılmalı” dedi.