2009 yılında yeni Türk Lirası serisinin en yüksek değere sahip banknotu olarak tedavüle giren 200 TL, çıktığı dönemde cebinde olan herkes için “güçlü para” anlamına geliyordu. Ancak geçen 16 yıl içinde yaşanan fiyat artışları ve enflasyon, bu banknotun alım gücünü adeta sembolik bir değere indirdi.
2009 yılında 200 TL ile haftalık mutfak alışverişi yapılabiliyor, bir depo benzin doldurulabiliyor, 2 kişilik akşam yemeği yenebiliyordu. O dönemde 1 litre benzin 3 TL, 1 kilogram beyaz peynir 10 TL, 1 kilogram dana eti 20 TL civarındaydı. Yani 200 TL ile yaklaşık 10 kilogram et veya 20 kilogram peynir almak mümkündü. Bugün ise tablo tamamen değişti. 2025 yılı itibarıyla 1 litre benzin ortalama 55 TL, 1 kilogram beyaz peynir 550 TL, dana eti ise 800 TL seviyelerinde. Aynı 200 lira ile artık yalnızca 3,5 litre benzin, 350 gram peynir ya da 250 gram et alınabiliyor.
Yevmiye bile değil
Asgari ücretin 666 TL olduğu 2009 yılında 200 TL, bir maaşın üçte birine denk geliyordu. 2025’te asgari ücret 22 bin 104 TL seviyesinde ve 200 TL’nin değeri maaşın yüzde 1’inden daha az bir orana denk geliyor. Bir başka deyişle 200 TL, artık bir iş gününün bile karşılığı değil.
O yıllarda 200 TL ile 15 kilogram pirinç, 8 kilogram zeytinyağı, 100 adet ekmek ya da 25 litre süt alınabiliyordu. Günümüzde aynı ürünlerin toplam maliyeti bin 500 TL’yi aşıyor. Aradan geçen yıllar içinde 200 TL’nin değeri reel olarak 40 kat azaldı. Banknot hâlâ en yüksek nominal değeri taşıyor ancak artık vatandaşın günlük yaşamında büyük bir anlam ifade etmiyor.
“Geç kalındı”
Ekonomik disiplinin ve alım gücünün 2009’dan bu yana bozulmaya başladığını ve çift haneli enflasyon değerlerinin ortaya çıktığını vurgulayan Ekonomist Ayhan Bülent Toptaş, “2009 yılından sonra çift haneli enflasyonları yaşamaya başladık. Ekonomik disiplin bozuldu. Dolayısıyla paranın değeri düştü. 200 TL o zamanlar benim hatırladığım kadarıyla 140 dolar alabiliyordu, bugün ise en fazla 5 dolar alabiliyoruz. Çok büyük bir değer kaybı söz konusu. Bu noktada soru şu; banknotları yenilemenin zamanı gelmedi mi? Tabii ki geldi. Hatta geçti bile. Bu durum bankaların nakitle uğraşan bölümleri üzerinde operasyonel bazda büyük bir yük yaratıyor. 10 bin TL’nin veya 100 bin TL’nin fazla bir alım değeri yok ama koca koca 200’lük banknotlar kullanmak zorunda kalıyorsunuz. Şu anda ihtiyacımız olan şey, piyasada 500’lük, binlik, 5 binlik ve 10 binlik banknotlar” dedi.
“Torba torba para”
“Önceleri banknot çıkarmakta bir tereddüt olmazdı. Banknotlar bu kadar gecikmezdi. Büyük banknotlar gerektiğinde çıkardı. Ancak şu anda daha büyük bir banknotun çıkması 2 nedenden gecikiyor; ilki politik bir baskı yaratma ihtimali” diyen Toptaş, nakit akışının kontrol altında tutulmak istenmesi nedeniyle bu gecikmenin yaşandığına vurgu yaptı. Vatandaşın yanında nakit taşıyamadığının altını çizen Toptaş, “Siz daha büyük banknotları piyasaya çıkardığınızda karşılaştırmalar yapılmaya başlanacak ve ‘paramız pul oldu’ denecek. Ya da emekli maaşı alan bir kişiye bir tane 10 binlik, bir tane 5 binlik verilecek, bu da ekonomi yönetimine baskı olarak dönecek. Bu psikolojik baskıdan çekinildiği için yeni banknot basılması gecikiyor. Öte yandan ise insanlar nakit taşıyamasın, işlerini kartla halletsin isteniyor. Yani para akışını görmek istiyorlar. İkinci neden de bu. Kayıt dışı ekonominin bu şekilde kayıt altına alınabileceğini düşünüyorlar. Yani bir düğme ile 100 bin TL başka bir hesaba gönderebilirken, nakit ödemeye kalktığınızda torba torba para almanız gerekiyor. Hele hele 1 milyon dolar almak istendiğini düşünürsek, bu iş çok büyük bir hale gelir. Özetle; yeni banknotların zamanı geldi çünkü alım gücü düştükçe düştü, ancak politik ve ekonomik nedenler bu banknotların basımının gecikmesine neden oluyor” ifadelerini kullandı.
Ulaşım da zamlandı
Gıda ürünlerinin yanı sıra ulaşımda da durum benzer. İzmir’de 2009’da şehir içi toplu taşıma ücreti 1,55 TL civarındayken, 200 TL ile 129 biniş yapılabiliyordu. Bugün İzmir’de tam biniş ücreti 30 TL. Aynı miktar parayla artık yalnızca 6 kez otobüse binilebiliyor.