İslam’a göre evlilik ve aile kurumu; nesil yetiştirmek, neslin korunması ve insanlık haysiyetinin korunması bakımından son derece önemli bir değerdir. Bu yüzden “Neden evlenmeli?” sorusuna verilebilecek cevap “Aile kurmak için” olmalıdır. Evlilik sadece birlikte yaşamak için kurulan bir bağ değildir. Çünkü birlikte yaşamak tek başına evliliğin ve yuva kurmanın hedefini gerçekleştiremez.
“Aile olmak” sağlam bir kale inşa eder gibi temelleri olan ve o temelin üzerine yerleştirilecek sarsılmaz ilkeleri olan hem kutsal (fıtri olana dayanan) hem de toplumsal sorumluluk gerektiren bir olgudur. Evliliğin tesisi ve yuvanın kurulması birey olarak hak ve sorumlulukların bilincinde olan, şahsiyet gelişimini tamamlamış çiftlerin değer odaklı yaklaşımıyla gerçekleştiğinde geleceği inşa etme hedefini de gerçekleştirmiş olur.
Kadın ve erkek, yaratılış itibariyle birbirini tamamlayan iki cinstir.
Yaradılışında fıtratına yerleştirilen sevgi, ait olma ve güven arayışına cevap bu iki cinsin evlilik (nikah) birlikteliği ile kuracakları yuvayla (aile) tamamlanır.
Allah (cc) Yüce Kitabımız’da Rum Suresi 21. Ayette bu fıtri (yaratılışa ait olan) ihtiyacı şu şekilde işaret eder: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”
Aile toplumun en önemli yapı taşı olduğuna göre toplumu sağlıklı bir şekilde ayakta tutabilmek için aileyi ifsad etmeye (bozma) yönelik ortaya çıkarılmış yaklaşımlarla mücadele etmek de inanmış ve değerlerine sahip çıkan toplumlar için en önemli mücadele alanı olmalıdır. Bunun için birey ahlakının korunması toplum ahlakını tehdit eden unsurlardan ayrı düşünülmemelidir.
Evlilik (nikah kutsal bağıyla kurulan birliktelik) bireysel ahlak açısından iffetin korunması (zinadan uzak durmak), toplumsal ahlak açısından da yozlaşmamanın, değer erozyonuna uğramamanın garantörü olarak dikkate alınmalıdır. Yüce Rabbimiz Nur Suresi 33. Ayet’te bu hususla ilgili şöyle buyurur: “Evlenme imkânı bulamayanlar ise, Allah lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar.”
Yuvanın kurulması ve evliliğin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için aile içinde hakların-sorumlulukların dengeli bir düzene oturtulması gerekir.
Denge bireyin ruhsal olgunluğunun en önemli göstergesidir. Sosyal hayatta, dengeli bireyler aile içinde de sağlıklı nesillerin yetişmesinde en önemli role sahiptir.
Aile; hayatı birlikte inşa eden bireylerin paylaşmak ve çözüm üretmek üzere birlikte yaşama halini yuva kurma haline çevirdiği kutsal bir yapı olarak dün olduğu gibi bugün de insanlığın ontolojik (varoluşsal) sorgulamalarında fıtri cevaplar üretmeye devam edecektir. Bu cevaplar merhamet ve sevgi temelli kalıcı değerlere dayanarak evlilik bağının da devamlılığını sağlayacaktır. Yeni nesiller kadim (köklü) terbiye unsurlarının gölgesinde ancak evlilik (nikah birlikteliği) ve aile çatısı altında koruma altına alınırsa geleceği şekillendirebilecektir.
Evlilik ve aile olmaya ibadet bilinciyle yaklaşmak, değerlerine sahip çıkan toplumların ana dayanağı olmuştur. Bu hususa dikkat çeken Resulullah (as)’ın hadisleri asırlar öncesinden bizlere miras kalarak devam etmektedir:
“En faziletli (teşvik edilen) amellerden birisi, evlilik hususunda iki kişiye aracı ve yardımcı olmaktır.” (İbni Mace)
“Üç şeyi geciktirmeyin: Vakti gelince namazı, hazır olunca cenazeyi, ve denk birisini bulunca bekarı evlendirmeyi.” (Tirmizi)