Türkiye, kişi başına yılda yaklaşık 200 kilogram ekmek tüketimiyle dünyada ilk sırada yer aldı. Dünya Bankası verilerine göre Avrupa ülkelerinde bu rakam 50 kilograma kadar düşerken, Türkiye’de ekmek tüketiminin bu denli yüksek olması bir beslenme alışkanlığından çok derinleşen yoksulluğun ve alım gücündeki çöküşün göstergesi olarak öne çıkıyor. Artan gıda fiyatları ve eriyen ücretler nedeniyle milyonlarca kişi için ekmek artık sofranın tamamı haline gelirken; et, süt, balık, sebze ve meyve gibi temel besinler ayda bir alınabilen “lüks” ürünlere dönüştü. Uzmanlara göre tablo, yanlış ekonomi politikalarının halkı doymak için değil, aç kalmamak için ekmek yemeye mahkûm ettiğini ortaya koyuyor.

‘Tek besinimiz ekmek’
Türkiye’de son yıllarda izlenen yanlış ekonomi politikalarının, yüksek enflasyon, artan işsizlik ve üretimdeki gerileme, toplumun özellikle alt ve orta gelir gruplarını giderek daha kırılgan hale getirdiğini belirten Ekonomist Prof. Dr. Hüsnü Erkan, “Orta sınıf yoksulluğa doğru gerilerken, yoksul kesimler daha da yoksullaştı. Gelir dağılımındaki adaletsizlik belirgin şekilde arttı; gelirin önemli bir bölümü en üst kesimde toplanırken toplumun büyük kısmı giderek küçülen bir payla yaşam mücadelesi vermeye başladı. Et, süt ve diğer protein kaynakları lüks hale gelirken ekmek, çoğu aile için temel ve çoğu zaman tek güvenilir beslenme aracı haline geldi. Bu durumun bir başka boyutu da enflasyonun yarattığı ağır baskıdır. Fiyatlar yükseldikçe insanların sağlıklı gıdaya erişimi daha da zorlaşır; her ay sofrasından biraz daha protein eksilir, biraz daha sebze ve meyve çıkar, yerine ekmek ve ucuz karbonhidratlar eklenir” dedi.
‘Mesele ekonomi’
Bir dönem askıda ekmek uygulamalarının yaygınlaşmasının bile, toplumdaki yoksullaşmanın somut göstergesi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Erkan, “Yoksulluk arttıkça ekmek tüketimi zorunlu olarak yükseliyor, ekmek tüketimi arttıkça sağlıksız beslenme kalıcı hale geliyor. Bu durum hem bireysel sağlık hem de toplum sağlığı açısından ağır sonuçlar doğuruyor. Uzun vadede bu sadece bir beslenme sorunu değil, aynı zamanda sosyal, ekonomik ve hatta eğitimsel bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla mesele yalnızca insanların neden bu kadar çok ekmek tükettiği değildir; asıl mesele, insanları ekmeğe mahkûm eden ekonomik koşullardır” ifadelerini kullandı.

‘5 kuruşun peşinde’
Yurttaşların indirim günlerini takip edip hangi ürün nerede daha uygun fiyatlı diye araştırdığını aktaran TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Uğur Toprak, “Halk ekmeklerin önünde uzun kuyruklarda çoğu zaman saatlerce bekliyor. Çünkü 5 kuruş dahi hane bütçesi için oldukça önemli. Pazarın kapanma saatlerine yakın alışverişe giden hatta ne yazık ki pazar toplandıktan sonra geride kalanları toplamak zorunda kalan yurttaşlarımızı da görüyoruz. Türkiye‘nin de içinde bulunduğu ülkelerin büyük bir kısmında, gelir dağılımındaki adaletsizlikler nedeniyle, açlık sınırında yaşayan insanların sayısı küçümsenmeyecek düzeyde. Yurttaş ne yazık ki beslenemiyor. Sadece karın doyuruyor. Dengeli bir beslenme yerine tek tip ve özellikle karbonhidrat ağırlıklı beslenme ilerleyen yıllarda başta obezite olmak üzere diyabet ve diğer hastalıklara neden olacak” şeklinde konuştu.

‘Gelişime de engel’
Ülkemizde maalesef ki pek çok hastalığın temelinde karbonhidrata dayalı beslenme yattığını aktaran Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) İzmir 2 No'lu Şube Eş Başkanı Başak Edge Gürkan, bu beslenme şeklinin bir tercih değil yoksulluktan kaynaklı zorunluluk olduğunu kaydetti. Edge, “Okul çağında ki çocukların beslenmelerine aileler ya bir parça ekmek koyabiliyor ya da çocuklar tümgün okulda aç kalıyor. Eğitimcilerin çocuğun zeka gelişiminde beslenmenin önemine dikkat çeken birçok araştırması mevcut. Tek yönlü sadece ekmek ya da karbonhidratla beslenen çocukların gelişiminin yeterli olmadığı, öğrenme güçlüğü yaşadığı, sadece bilişsel değil fiziki açıdan da gelişimin eksik kaldığını söyleyebiliriz. Yetersiz beslenmenin ve açlık ile sınanan çocukların yarınlarda sağlık problemleri ile karşılaşması kaçınılmaz bir son” diye konuştu.





