Türkiye, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında gıda enflasyonunda zirveye oturdu. OECD’nin Haziran 2025 raporuna göre; Türkiye’de gıda fiyatlarındaki yıllık artış, OECD ortalamasının yaklaşık altı katı seviyesinde. Bu tablo ise mutfak masraflarında 10 kat enflasyona denk geliyor. 2020 yılında, evde iki asgari ücretli çalışan dört kişilik bir aile, bir ay boyunca gıda ihtiyaçlarını karşılamak için 2 bin 439 lira harcıyordu. Aradan geçen beş yılda bu rakam, Temmuz 2025 itibarıyla 26 bin 413 liraya yükseldi. Böylece gıda masrafı tam 10,8 kat arttı.

“Gelirin yüzde 60’ı gıdaya”

2020’de yaklaşık 2 bin 325 lira olan net asgari ücret, o dönem gıda masrafını ancak karşılayabiliyordu. Bugün ise iki asgari ücretin toplamı 44 bin 208 liraya çıksa da, mutfağa giren gıda sepeti tek başına aylık gelirin yüzde 60’ından fazlasını tüketiyor. Bu sepetin içinde dört kişilik bir ailenin temel besinleri bulunuyor: 20 kilo ekmek, 5 kilo pirinç, 5 kilo makarna, 4 litre ayçiçeği yağı, 5 kilo toz şeker, 2 kilo çay, 20 litre süt, 2 kilo beyaz peynir, 2 kilo kaşar peyniri, 5 kilo tavuk eti, 4 kilo kırmızı et, 15 kilo patates, 15 kilo domates, 10 kilo soğan, 10 kilo mevsim sebzesi ve 8 kilo meyve. Bu ürünlerin fiyatları, son beş yılda hem döviz kurlarındaki artış hem tarımsal girdi maliyetlerindeki yükseliş hem de iklim krizi kaynaklı rekolte düşüşleri nedeniyle katlandı.
2020’de market raflarında 5 litrelik ayçiçeği yağını 60 liraya bulmak mümkündü; bugün aynı ürün 400 lirayı aşıyor. Bir kilo beyaz peynirin fiyatı 25 liradan 200 liraya, dana kıymanın kilosu 45 liradan 550 liraya yükseldi. Sebze-meyvede ise artış oranları zaman zaman yüzde 1000’leri buluyor. 2020’de 2 lira olan bir kilo patates, bugün 25 liradan satılıyor. Böylece, gıda enflasyonundaki sert yükseliş, OECD ortalamasının çok üzerinde seyrederken, hane halkı bütçelerinde gıdanın payı giderek büyüyor ve birçok aile temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta zorlanıyor.

Sabahattin Yeşiltepe 2-1

“Kiraz altına döndü”

“Asgari ücretli ev kirası ödeyemeyecek durumdayken, 14 bin TL alan emekli ne yapsın?” ifadeleriyle asgari ücretli gibi emeklinin de aldığı ücretlerle sadece gıda masrafını bile karşılayamayacak duruma geldiğini vurgulayan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Emekli-Sen Ege Bölge Temsilcisi Sabahattin Yeşiltepe, “Bir aylık gıda gideri maaşların kat be kat üzerindeyken bizden bu maaşlarla hem gıda, hem kira, hem de diğer birçok giderimizi karşılamamızı bekliyorlar. OECD veya yöneticiler bir sabah kalkıp pazara gitseler, aslında durumun vahametini anlayacaklar ancak her şeyden bir haber şekilde yaşamaya devam ediyorlar. Biz küçükken pazardan alınan kirazları kulağımıza takar oyunlar oynardık. Şimdi o kiraz bir düğünde hediye diye götürülse yeridir. Resmen kiraz oyunken altına döndü” dedi.

“Eti unuttuk”

Toplumun birçok kesiminde durumun vahim, ancak emeklilerin durumunun daha da içler acısı olduğunu belirten Yeşiltepe, “Biz eti unuttuk. Koskoca, dünyanın en verimli topraklarına sahip tarım ülkesiyken biz meyve sebzenin tadını unuttuk. Artık eskiden annelerimizin yaptığı gibi kışlık hazırlıkları yapmak şu yana dursun, karnımızı doyuracak ekmek yapacak buğdayı, unu bulamaz olduk. Halbuki çok da bir şey istemiyorduk, sadece insanca yaşamak istiyorduk. Onu da yıllar içinde hem asgari ücretlinin, hem emeklinin, hem memurun, hem de gençler ve çocukların elinden aldılar. Enflasyonun önüne geçemediler ve bizi bir kuru ekmeğe mahkum ettiler” ifadelerini kullandı.

“Bir çay 20 TL”

Emeklilerin hayatlarının her alanında mücadele etmeye devam ettiğini kaydeden Yeşiltepe, “Eskiden emekliler yaşadıkları şehrin meydanına gider oturur sohbetler ederdi. Veyahut erkekler kahvehanelere gider çay içerler, sosyalleşirlerdi. Şimdi bir bardak çayın fiyatı 15-20 TL. 16 bin 881 TL maaş alan emekli gidip de bir kahvehanede çay içebilir mi? İşte görüldüğü üzere emekli yok hükmünde sayılıyor. Öyle ki yöneticilerimizin ellerinden gelse verilen maaşları bile vermeyecekler” diye konuştu.

ibrahim attila acar-1

“Gelir arttıkça harcama oranı azalıyor”

“Kişinin geliri düştükçe gıda, ulaştırma ve kira için gelirinin hemen hemen 4’te 3’ünü yani yüzde 80'ini harcıyor ama gelir arttıkça haliyle yüksek gelir gruplarında bu alanlara yapılan harcamalar oran olarak düşüyor. Dolayısıyla zenginler en yüksek harcanan gruba yüzde 50-60 harcarken fakirler yüzdem 80-90 buralara harcama yaparak hayatlarını sürdürmeye çalışıyor” diyerek mevcut enflasyon sonuçlarını açıklayan İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Attila Acar, gıda harcamalarının enflasyon sepetinde yüzde 25’e varan bir ağırlığa sahip olduğunu söyledi. Acar, “Gıda harcamaları enflasyon sepetinde yüzde 25'e varan bir ağırlığa sahip. Dolayısıyla gıda maliyetlerinin yüksek olması her 4 puanlık enflasyonun 1 puanının gıdadan gelmesi anlamına gelebilir. Dolayısıyla enflasyonun düşmesi için gıda fiyatlarının düşmesi en başta önemli bir konu oluyor. Sel, dolu, yangın felaketleri gibi sebeplerle pazara ürün gelemedi. Bu yüzden fiyatlar beklenen ölçüde iniş sağlamamış oldu” dedi.

“Hizmet enflasyonu yüksek”

Enflasyon konusunda ikinci temel sorunun maliyet unsuru olduğunu kaydeden Acar, “Özellikle yüksek faizler sorunu var. Hala daha finansman maliyetleri sebebiyle üretimin önemli ölçüde pahalı olmasına yol açıyor. Şu anda faizler yüksek olduğu için kredi kullanan işletmeler daha pahalı üretim yapıyor. Bu da enflasyonda beklenen inişi sağlamıyor” ifadelerini kullandı. Son olarak hizmet enflasyonunun da hala çok yüksek olduğuna değinen Acar, “Bu hizmet enflasyonunun düşmemesi sebebiyle diğer üretim faktörlerinin fiyatlarındaki düşüşle enflasyonun inmesi planlanıyor ancak bütün ekonomik göstergelerin istediğimiz şekilde yönetilebilir olmasını bekleyemeyiz. Dolayısıyla enflasyonun inmesi için belki maliye politikası araçlarıyla destek gerekebilir: Bunlar da vergi indirimleri, teşvikler ve ucuz kredi..” diye konuştu.

Kaynak: Dilek Çakır Durak