İzmir’de 30 Ekim 2020 tarihinde meydana gelen ve 117 kişinin hayatını kaybettiği 6,9 şiddetindeki depremin 5’inci yıl dönümünde, evleri hasar aldığı için taşınmak zorunda kalan binlerce depremzede evlerine kavuşmak için hala gün sayıyor. Yaşanan depremin ardından evleri yıkılan, evleri ağır ve orta hasarlı olan depremzedeler çadır ve konteyner kentlerde yaşamaya başlamış ve uzun bir süre evlerinin yeniden yapılması veya iyileştirilmesini beklemek durumunda kalmıştı. Felaketin üzerinden 5 yıl geçti. Konteyner kentlerde kalan depremzedelerin birçoğu evlerine kavuşurken, geride kalan orta ve az hasarlı konutların sahipleri ise hala evlerine kavuşmanın hayalini kuruyor.

“5 bin konut yapıldı”
30 Ekim tarihinde meydana gelen deprem sonrasında yitirilen 117 canın acısını daha dün gibi yaşamaya devam ettiklerini belirten İzmir Depremzede Dayanışma Derneği (İZDEDA) Kurucu Başkanı Haydar Özkan, depremin Türkiye’de siyaset üstü olmaktan çıktığını, siyasetin tam da kalbinde yer aldığını söyledi. Ağır hasarlı konutların yıkımının yapıldığı ve yerine 5 bin civarında konutun inşasının bittiği ve sahiplerine teslim edildiğini ancak orta ve az hasarlı binaların sahiplerinin hala mağduriyetler yaşadığını hatırlatan Özkan, “Ağır hasarlı konutlar için 5 bin civarında yeni konut yapıldı ve konutlar sahiplerini buldu. Bu konutlar için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da bahsettiği üzere 2 yıl ödemesiz toplam 240 bin TL ile 260 bin TL aralığında yapılacak olan ödemeler 18 yıl vadeli ve ayda bin 500 TL taksitli şekilde ödenecek. Yakın zamanda bu ödemeler başlanacak ve umuyoruz ki bu ödemelerde bir artış olmayacak” dedi.
“10 aileden biri riskte”
Az hasarlı olduğu tespit edilen ancak yıkılmayan birçok binada hala vatandaşların oturmak zorunda olduğunu kaydeden Özkan, “Son dönemde depremlerin yeniden hareketlendiğini görüyoruz. Bu az hasarlı binalarda oturan vatandaşlarımız için herhangi bir kira desteği gibi bir destek sağlanmadığı sürece, yaşanabilecek en ufak bir depremde biz İzmir Depremi’nde yaşadığımız acıları yeniden yaşayabiliriz. Bunu yaşamamak için harekete geçilmesi şarttır. Şu anda İzmir’in yapı stoğuna bakıldığında neredeyse 10 aileden biri hasarlı konutta oturuyor. Bizler depremi görmüş, yaşamış insanlar olarak çocuklarımıza güvenli yapılar bırakmak istiyoruz. Bu konu sadece belediyenin, devletin veya vatandaşın değil, herkesin birlikte çalışarak üstesinden gelmesi gereken bir sorun. Ağır, orta ve az hasarlı tespiti de doğru değil. Bu tespit kafa karıştırıcı bir tespit. Bir evde ya oturulur ya oturulmaz raporu olmalı. Aksi halde depremin değil binaların öldürme riski aynı şekilde devam edecek” ifadelerini kullandı.

“Sorun uygulamada”
Yaşanan son depremlerde görüldüğü üzere yıkımların nedeninin çoğunlukla uygulama hatalarından kaynaklandığının altını çizen İnşaat Mühendisi Levent Bendeş, “Ülkemizdeki deprem yönetmeliklerine uygun yapılar gerek projelendirmede ve gerek uygulamada uygun yapılabilse idi oluşan depremler sonucunda can kayıpları çok daha az ve hasarlı binalar çok daha az olacaktı. Ancak ne yazık ki hangi yönetmelik çıkarılırsa çıkarılsın uygulama da sorun yaşıyoruz. Günümüzde son çıkan 2018 yönetmeliği oldukça değerli olmasına rağmen, uygulama hataları nedeni ile binalar istenilen dayanıma sahip olamadıklarını görebiliyoruz. Yani özetle sorun yönetmeliklerde değil, bu yönetmeliklere uygun yapılan projelerin sahada tatbik edilmemesindedir. Sahada hala yeterli ve yönetmeliklere uygun inşaat yapımında yeterli değiliz” dedi.
“Yüzde 65’i 50 yıllık”
İzmir’in yapı stoğunun hala oldukça eski olduğunu, hatta yapılan incelemelerde yapıların yüzde 65’inin 30 ile 50 yıl öncesinde yapılmış olduğunun tespit edildiğini vurgulayan Bendeş, yapıların hızla dönüştürülmesi gerektiğini söyledi. İzmir merkezli olası deprem risklerinin devam ettiğini ve bu depremin sonucunun binlerce kişinin hayatına mal olabileceğini belirten Bendeş, “Yapı stoklarının yenilenmesi hususu bir devlet politikası olmalıdır. Bu politikada izlenmesi gereken en önemli husus insandır. İnsana dair olan bu hususlar ekonomik, teknik, hukuki, sosyolojik ve psikolojik bakış açılarının mutlaka olmazsa olmazlarıdır. Bu maddeleri göz ardı eden bir yaklaşım başarısızlığı da getirecektir. Bu dönüşümdeki en tehlikeli yaklaşım ise kentsel dönüşüm adı altında aslında yerinde dönüşüm yapılmasıdır. Yerinde dönüşüm günü kurtarsa da geleceğimizi ipotek altına alacağı muhakkaktır. Yapılması gereken; devletin ve yerel yönetimleri mutlaka şehrin geleceğini bir bütün olarak planlamaları gerekecektir. Yoksa bugün sağlam diye yaptığınız yerinde dönüşüm binaları gelecekte tekrar sağlam olmama gerekçesi ile yıkılacaktır” diye konuştu.
“Deneyimsizlik denetiminin en büyük sorunu”
Yapı denetim firmalarının genel olarak denetim işini imkanları dahilinde düzgün yapmaya çalıştığını ancak Türkiye’de her alanda olduğu gibi burada da bazı baskılar nedeniyle onaylanmaması gereken yapıların onaylandığını kaydeden Bendeş, “Yapı denetim firmaları genel olarak denetim işini imkanları nispetinde düzgün yapmaya ve mevcut yönetmeliklere uygun denetim yapmaya çalıştıklarını biliyorum. Ancak siyasi ve ekonomik baskı ise her alanda olduğu gibi burada da kendini gösterebiliyor. Birçok yapı denetimin bu baskılara boyun eğmediğini düşünüyorum. Çünkü 30 yıl sonra dahi bu denetime imza atanların hapis ile yargılandığını düşünürsek istisnalar dışında hiçbir yapı denetim bu baskılara boyun eğmeyecektir. Yapı denetçileri özellikle ekonomik kaygılarını sürekli dile getiriyorlar, açıkçası bende yapı denetim firmalarının bu konuda düşük ücretlerle hizmet verdiğini düşünenlerdenim. Ancak yapı denetimin en önemli sorunu yönetmeliklere yeterince hakim olamamaları. Bunun sebebi ise yine ekonomik nedenlere dayanıyor. Çalışan teknik personel ya sistem dışına çıkmakta olan meslektaşlarımız veya çok genç meslektaşlarımız oluyor. Böyle bir durumda ise bilgiye dayalı dikkat ve özen daha az olabiliyor. Bana göre bu konu yapı denetimlerin en sıkıntılı konusu” ifadelerini kullandı.





