İzmir’in Bornova ilçesinde 20 Ağustos 2020’de Serkan Dindar tarafından öldürülen Ceyda Yüksel davasında verilen karar kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. İlk olarak İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada sanık Dindar, müebbet hapis cezasına çarptırılmış, ancak mahkeme heyeti “haksız tahrik” indirimi uygulayarak cezayı 18 yıla düşürmüştü. Dosya daha sonra Yargıtay’a taşındı.
Yargıtay, yerel mahkemenin verdiği indirimi onayladı. Karar metninde, sanığın cinsel yakınlaşma talebinin reddedilmesi üzerine yaşadığı “elem ve öfke”nin tahrik nedeni olarak değerlendirildiği ifade edildi. Bu gerekçeyle cezanın indirilmesi ve kararın kesinleşmesi, kadın cinayetleri konusunda toplumsal tepkilerin yükselmesine yol açtı. Sosyal medyada pek çok kullanıcı, böyle bir gerekçenin kadın cinayetlerini meşrulaştırdığı yönünde eleştirilerde bulundu.
Ceyda Yüksel’in ailesi ise kararı kabul etmediklerini açıkladı. Avukatları aracılığıyla açıklama yapan aile, adalet arayışını sürdürerek kararı Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacaklarını duyurdu. Türkiye’de kadın cinayetleriyle mücadelede kritik bir örnek haline gelen dava, yargı kararlarının toplumsal etkilerini ve tartışmalarını yeniden gündeme getirdi.
İzmir Barosu: Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı
İzmir Barosu tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
İzmir’de 21 yaşındaki Ceyda Yüksel’in Serkan Dindar tarafından katledilmesi davasında yerel mahkemenin sanık lehine uyguladığı haksız tahrik indirimi, indirimin niteliği ve kararın Yargıtay tarafından onanması ülkedeki kadın düşmanı politikaların yargıdaki karşılığıdır.
Sanık lehine uygulanan tahrik indiriminin gerekçesi olarak, “(…) sanığın, rahat tavır ve davranışlar sergilediğini düşündüğü maktulden cinsel yakınlık duymasını beklemesinin mümkün olduğu, bu beklentisi boşa çıkınca/reddedilince ve tartışmaya girmelerinden sonra maruz kaldığı küfürlü sözler üzerine normal düşünen ve davranış sergileyen şahısların dahi öfke ve hiddete kapılıp söz veya eylemsel olarak tepki gösterdiği ahvalde, sanığın tepki göstermeden kayıtsız kaldığından bahsetmenin normal yaşam koşullarında beklenemeyecek olması” gösterilmiştir.
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının “yargı kararlarına” nasıl sirayet ettiğini açıkça ortaya koyan bu karar, kadınların vicdanında tarifi mümkün olmayan yaralar açmıştır.
Bu karar, herhangi bir nedenle cinsel ilişki isteğini reddettiği için kadınların katledilmesi durumunda katil erkeklere bundan sonra haksız tahrik indirimi uygulanarak adeta ‘ödül' gibi cezalar verileceğinin ilanı, “cezasızlık politikalarından” da zerre geri adım atılmayacağının göstergesidir.
Kadınların bu ülkede kendi bedeninin ve iradelerinin sahibi özgür, eşit yurttaşlar olarak can güvenliğinden endişe duymadan yaşamlarını sürdürme hürriyeti bu kararla bir kez daha ellerinden alınmış ve kadın cinayetlerinin politik olduğunu tartışmasız bir şekilde göstermiştir.
İzmir Barosu olarak bu kararı asla unutmayacak ve unutturmayacağız!
Yüzyıllardır kadınları yok sayan politikalara karşı verdiğimiz mücadeleden aldığımız güç ve cesaretle köhnemiş zihniyetlerinize, hukukla açıklanamayacak kararlarınıza karşı mücadele etmeye devam edeceğiz.
Ayşe Arman'dan sert tepki
Ayşe Arman sosyal medya paylaşımında, "20 Ağustos 2020, İzmir Bornova… Gece yarısı, bir evin içinden tartışma ve cam kırılma sesleri geliyor. Polis geliyor… Kapı açılıyor ve Ceyda Yüksel’in cansız bedeniyle karşılaşıyorlar. Ceyda’nın sağ kolu kopma derecesinde kesilmiş. Vücudu baştan aşağı cam kesikleriyle dolu. Onu bu hale getiren kişi ise Serkan Dindar. Ve sonra… mahkeme salonlarında bildiğimiz o cümle bir kez daha karşımıza çıkıyor: “Haksız tahrik indirimi…” Gerekçe mi? Ceyda, sanıkla cinsel birlikteliği reddetmiş. Bu da onda “elem ve öfke” yaratmış. Yargıtay da bu kararı onuyor. “Canavarca his yokmuş, eziyet yokmuş…” diyorlar. Soruyorum: Bir kadının kolunu koparacak kadar kesmek, vücudunu cam kırıklarıyla delik deşik etmek “canavarca his” değilse nedir? Akla mukayyet olmak ne kadar zor bu ülkede!!!!" ifadelerini kullandı.