Türkiye’de ne eğitimde ne istihdamda yer alan gençlerin sayısı kritik seviyelere ulaştı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2024 verilerine göre, 15-29 yaş aralığında “ev genci” olarak tanımlanan gençlerin sayısı 5 milyonu aştı. Bu rakam, Türkiye’nin en büyük üçüncü ili olan İzmir’in yaklaşık 4,5 milyonluk nüfusunu geride bırakıyor. TÜİK’in raporuna göre yalnızca 15-24 yaş grubunda bile gençlerin yüzde 22,9’u ne bir işte çalışıyor ne de herhangi bir eğitim programına katılıyor. Kadınlarda bu oran yüzde 30’un üzerine çıkıyor.
Uzmanlara göre, artan ev genci sayısı sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal bir krizin habercisi. Gençlerin iş gücüne katılımının düşük olması, ülkenin üretim kapasitesini zayıflatırken, umutsuzluk ve gelecek kaygısı da gençler arasında giderek yayılıyor. Eğitim sisteminden kopan ve istihdam olanaklarına erişemeyen gençlerin büyük çoğunluğu, düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışmak dahi istemiyor. Bu tablo karşısında uzmanlar, mesleki eğitimlerin güçlendirilmesi, gençlere yönelik istihdam projeleri ve özellikle kadınların iş gücüne katılımını destekleyecek sosyal politikaların acilen hayata geçirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
‘Suçun nedeni işsizlik’
Türkiye’de üretim yapabilecek genç kesimin işsizlik nedeniyle umudunu kaybettiğini kaydeden Ekonomist Ayhan Bülent Toptaş, umudunu kaybeden gençliği yönetmenin zor olacağını ve bu nedenle suç oranlarında artış yaşanacağını vurguladı. Toptaş, “Elinizde çalışma çağında, tabiri caizse taşı sıksa suyunu çıkaracak türden 5 milyon genç var ve bunlar iş bulmaktan ümitlerini kesmişler. Burada yaşanan birinci olay, üretim faktöründen mahrum kalıyorsunuz. Bunun arkasından sosyal anlamda bir işe yaramamak, bir sorumluluk taşımamak ve bunun sonucu olarak her şeye kayıtsız bir insan grubu ortaya çıkıyor. Bu grubun depresyona eğilimli olması da topluma elbette ki yansıyor. Bu durumda artan psikolojik sorunlar uyuşturucu ve alkol gibi zararlı maddeleri kullanan kesimin artmasına neden olabiliyor. Buradan da suç oranlarının artmasına kadar bir yol çizebiliyorsunuz. Yani aslında ‘Dinamik nüfus, dinamit nüfusa’ dönüşüyor. Sizin elinizde 5 milyon gibi herhangi bir sorumluluk almayan, iş aramayan ve bundan dolayı depresif bir ruh haline giren bir nüfus kesimi varsa o toplumu yönetmek de zorlaşır. Toplum yönetilemediğinde ise suç oranı artar” dedi.
“Böbreğini satan var”
Türkiye’de yürütülen sosyal ve ekonomik politikaların hatalı olduğunu vurgulayan İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği İzmir Şube Başkanı Nesibe Gençer, günümüz itibariyle Türkiye’de her 3 gençten birinin işsiz olduğunun altını çizdi. Ülkenin en büyük sorununun işsizlik ve pahalılık olduğunu kaydeden Gençer, “ ‘İşsizlik bütün kötülüklerin anasıdır’ hadisini çok iyi biliyorlar ama işsizliğe neden bir çözüm bulunmuyor, anlamıyorum. İnsanlar açlıkla, yoklukla, yoksullukla kıvranıyor. Böbreğini satışa çıkaranlar, bunalıma girip intihar edenler var. Bu mesele kader gibi algılanıyor artık. Sanki müzminleşmiş bir kanser gibi. ‘Ne yapalım, alınyazımızda varmış’ denilip geçiliyor. TÜİK’in açıkladığı rakamlarla gençlerin yüzde 22,9’u ne okulda, ne işte, ne de iş arıyor. İş arayanları da katarsak, neredeyse her üç gençten biri işsiz. İş bulanlar da sefalet ücreti dediğimiz asgari ücretle hayatta kalmaya çalışıyor. Oysa bu kadar genç nüfusla, bu kadar bereketli topraklarda neler yapılmaz ki!” ifadelerini kullandı.
“İşsizlik patronların kozu”
Meslek liselerinde üretime dair bir eğitim ve teşvik olmadığına dikkat çeken Gençer, Türk gencinin işsizlikle uğraşmasını, patronların ellerinde tuttuğu yargıya güvenerek, mültecileri ucuz iş gücü olarak kullanmasına bağladı. Gençer, “Meslek liselerinde sanayi, ziraat, hayvancılık gibi alanlara yönelik bir teşvik yok. Kaçak, sigortasız, sendikasız çalıştırılan göçmen işçi sorunu var. Afrikalı, Suriyeli, Afgan fark etmiyor. İşverenler bu insanları ucuz işgücü olarak kullanıyor, bu da bizim kendi işsizimizi artırıyor. Bugün ülkemizin en büyük sorunu işsizlik ve pahalılık. Çözümse üretim seferberliğinden geçiyor. Ağır sanayi temelli, GDO’suz ziraat ve hayvancılıkla birlikte üretimle eğitimi birleştiren bir model uygulanmalı. Tıpkı geçmişteki Köy Enstitüleri gibi. Ancak işsizlik patronların elindeki en büyük koz. Çalışanların haklarını aramasını engellemek için kullanılıyor. Sendikalı olan işçiler bile işten çıkarılabiliyor. Çünkü halk örgütsüz. Örgütsüz halk köle halktır. Örgütlü halk yenilmez. Yaşamın her alanında örgütlü mücadele yürütmeliyiz” diye konuştu.