Bilim insanları, Pasifik Okyanusu’nda Guam açıklarında yürütülen kapsamlı araştırmalar sonucunda, daha önce kayda geçmemiş canlı türlerine ulaştı. Okyanus yüzeyinin yaklaşık 100 metre altında yer alan ve “üst alacakaranlık kuşak” olarak tanımlanan derinliklerde yapılan dalışlar, hem deniz biyolojisine hem de iklim değişikliğinin etkilerine dair dikkat çekici veriler sundu.
California Academy of Sciences bünyesinde görev yapan araştırma ekibi, 2018 yılında derin resiflere yerleştirilen izleme sistemlerini sekiz yıl sonra başarıyla gün yüzüne çıkardı. Uzun yıllar boyunca deniz canlılarının dağılımını ve su sıcaklıklarını kayıt altına alan bu sistemlerden elde edilen veriler, bölgedeki biyolojik çeşitliliğin sanılandan çok daha zengin olduğunu ortaya koydu.
CNN International’ın aktardığına göre, gün ışığının son derece sınırlı ulaştığı bu derinlikler, erişim zorluğu ve yüksek risk nedeniyle Dünya’nın en az incelenmiş ekosistemleri arasında yer alıyor. Bölgeye yalnızca denizaltılar, uzaktan kumandalı araçlar ya da özel eğitim almış teknik dalgıçlar ulaşabiliyor.
Sekiz yıllık layıtlar gün yüzüne çıktı
Kasım ayında Guam’da gerçekleştirilen toplam sekiz dalışta, 13 izleme cihazı güvenli şekilde çıkarıldı. Yaklaşık 30 santimetrelik PVC plakalar üzerine kurulan bu sistemler, zamanla mercanlar ve çeşitli deniz canlıları için doğal bir yaşam alanına dönüştü.
Guam Üniversitesi Deniz Laboratuvarı’nda yapılan ön analizlerde, bugüne kadar yaklaşık 2 bin canlı örneği tespit edildi. Bunların 100’ü bölgede ilk kez kayda geçerken, yaklaşık 20 türün bilim dünyası açısından tamamen yeni olabileceği değerlendiriliyor.
Olası yeni türler arasında bir kardinal balığı, Guam sularında daha önce görülmeyen turuncu pençeli bir yengeç ve sarı-pembe beneklere sahip bir deniz salyangozu bulunuyor. Ayrıca, istiridye kabuklarını barınak olarak kullanan sıra dışı bir keşiş yengeci de araştırmacıların dikkatini çeken örnekler arasında yer aldı.
Yüksek risk, sınırlı süre
Bu derinliklerde yapılan dalışlar ciddi fiziksel riskler barındırıyor. Standart dalış ekipmanlarının yetersiz kaldığı bölgede, dalgıçlar helyum ve hava karışımından oluşan özel solunum gazları kullanıyor. Derinliğe bağlı olarak vücutta çözünen gaz miktarı arttığı için, yüzeye dönüş kontrollü ve saatler süren bir süreçle gerçekleştiriliyor.
California Academy of Sciences’ta iktiyoloji küratörü olarak görev yapan ve çalışmalara katılan Luiz Rocha, 150 metreye yakın derinliklerde yalnızca 10 dakikalık bir çalışmanın yaklaşık altı saatlik bir yükselme süreci gerektirdiğini belirtiyor. Bu nedenle her dalışta aktif çalışma süresi yarım saati geçmiyor.
İklim değişikliği derinliklerde de etkili
Araştırmadan elde edilen bulgular, yalnızca yeni türleri değil, çevresel tehditleri de ortaya koyuyor. Ön veriler, derin sularda da sıcaklık artışlarının yaşandığını ve iklim değişikliğinin bu ekosistemleri doğrudan etkilediğini gösteriyor. Bu durum, alacakaranlık kuşağının iklim krizine karşı “doğal bir sığınak” olduğu yönündeki yaygın görüşleri tartışmaya açıyor.
Öte yandan, plastik kirliliğinin derinlik arttıkça azalmadığı, aksine hemen her dalışta insan kaynaklı atıklara rastlandığı vurgulanıyor. Bilim insanları, bu bulgunun denizlerin ne denli yaygın bir baskı altında olduğunu açıkça ortaya koyduğuna dikkat çekiyor.





