Sinema, bugün milyonları peşinden sürükleyen küresel bir endüstri ve evrensel bir sanat dalıysa, bunun temelleri 28 Aralık 1895 akşamı Paris’te atıldı. Auguste Lumière ve Louis Lumière kardeşlerin çektiği kısa filmler, Boulevard des Capucines’teki Grand Café’de halka açık ve biletli olarak ilk kez gösterildi. Bu tarih, sinema tarihine yedinci sanatın doğum günü olarak geçti.

Bir Kardeşlik, Bir Buluş

Lumière kardeşlerin hikâyesi yalnızca teknik bir devrimi değil, güçlü bir kardeşlik ve ortaklık öyküsünü de barındırıyor. Çocukluklarında yaşadıkları tehlikeli bir olayın ardından ömür boyu birlikte çalışmaya karar veren Auguste ve Louis Lumière, mühendislik eğitimlerinin ardından fotoğrafçı babalarının kuru fotoğraf filmi ürettiği fabrikada çalışmaya başladı. 1890’lı yıllarda durağan fotoğraf karelerini hareketli görüntülere dönüştürme arayışı, onları sinemanın mucitleri haline getirdi. Bu süreçte Thomas Edison gibi güçlü rakipleri geride bırakan Lumière’ler, sinemanın yalnızca çekim değil, aynı zamanda seyirciyle buluşan bir deneyim olduğunu gösterdi.

İlk Gösterim: 33 İzleyici, Büyük Bir Başlangıç

Her biri teknik sınırlamalar nedeniyle yaklaşık 50 saniye süren 10 kısa filmin gösterildiği o ilk gece, yalnızca 33 izleyici salondaydı. “Lyon’daki Lumière Fabrikası’ndan Çıkış” adlı film, sinema tarihinin ilk başyapıtı olarak perdeye yansıdı. Gösterime ev sahipliği yapan Grand Café’nin işletmecisi ise, bilet gelirinden pay almak yerine salonu sabit ücretle kiralayarak sinema tarihinin ilk kaçırılmış ticari fırsatına imza attı.

130. Yıl Paris’te Kutlanıyor

Sinemanın 130. yılı, Paris’in en büyük salonlarından biri olan Grand Rex’te düzenlenen özel bir geceyle kutlandı. 2 bin 700 kişilik salon, yönetmenler, oyuncular ve sinemaseverlerle doldu. Gecede, Lumière Institute ve Cannes Film Festival yöneticisi Thierry Frémaux, yüz kısa film gösterimine iki saat boyunca canlı anlatımlarla eşlik etti. Grand Rex adeta dev bir sinema okuluna dönüştü.

Lumière Kameraları İstanbul’da

Lumière kardeşlerin dünyanın dört bir yanına gönderdikleri kameramanların objektifine İstanbul da takıldı. Galata Köprüsü, Sarayburnu ve Boğaz kıyıları, 19. yüzyılın sonundaki gündelik yaşamın sessiz tanıkları olarak kayda geçti. Bu görüntüler, sinemanın en başından itibaren yaşama tanıklık etme misyonunu üstlendiğini gösteriyor.

Türkiye’de İlk Gösterim 1896’da

Sinemanın Osmanlı topraklarıyla tanışması da çok gecikmedi. Türkiye’deki ilk film gösterimi, 1896 yılında, Tepebaşı’ndan Galatasaray’a uzanan yolun sonunda, İstiklal Caddesi köşesindeki eski Sponeck Birahanesi’nde yapıldı. Bu gösterim, sinemanın kısa sürede sınırları aşan bir sanat olduğunu kanıtladı.

130 Yıllık Bir Hafıza

Bugün sinema; belgeselden kurmacaya, sanatsal anlatıdan eğlenceye uzanan geniş bir yelpazede insanlığın ortak hafızasını besliyor. Lumière kardeşlerin mütevazı deneyleriyle başlayan bu yolculuk, 130 yıl sonra hâlâ gerçeği farklı açılardan görme gücünü koruyor. Ve sinema, hâlâ ilk günkü merakla perdeye bakmaya devam ediyor.

Kaynak: Cumhuriyet