Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin raporuna göre İzmir’de ilk 9 ayda yaklaşık 1800 şirket iflas ederken Ekim ve Kasım aylarındaki iflaslarla birlikte bu rakam 2100’e ulaştı. Yine İzmir’de 141 firma bu 11 aylık süreçte konkordato ilan etti. Son 5 yılda konkordatoya giden firma sayısı 334’te kalırken, yalnızca bu yılki rakam, önceki 5 yılın neredeyse yüzde 42’sine denk geliyor. Artan sayılar, işletmelerin nefes alamadığını, borç sarmalından çıkamayanların ise ‘para yok, ama batış var’ gerçeğiyle baş başa kaldığını gösteriyor.
İflastan önceki son çıkış olan konkordatonun bile artık bir kurtuluş kapısı değil, başlı başına yeni bir yük olduğu belirtildi. Çünkü batmak üzere olan bir firmanın bile bu sürece girebilmesi için 500 bin TL ile 1 milyon TL arasında para bulması gerekiyor. Yani iflasın eşiğine gelenler bile para arar hale gelmiş durumda.

‘En az 500 bin TL’
Konkordato sürecinde hazırlanan denetim raporlarının ücretlerinin sabit bir tarifeye bağlı olmadığını belirten İzmir Yeminli Mali Müşavirler Odası (İzmir YMMO) Başkanı Yaşar Zengin, “Konkordato denetimini yapacak şirketlerin KAYİK (kamu yararını ilgilendiren kurumlar) yetkisi olan bağımsız denetim şirketleri yapabiliyor. Yetkilendirilmiş denetim şirketleriyle yapılan karşılıklı anlaşmalara göre belirleniyor. Ancak son dönemde bu tutarlar ciddi biçimde yükseldi. Bu ücretler genelde 500 bin TL ile 1 milyon TL arasında değişiyor. Bunun en önemli nedeni ise raporların taşıdığı sorumluluğun, hukuki yükümlülüklerin ve denetim sürecinin ağırlığının giderek artması. Dolayısıyla ücretler de bu riske paralel olarak yükseliyor” dedi.
‘Tekstil’ ağırlıkta
İzmir’de yılın 11 ayında kentte 141 konkordato ilan edildiğini belirten Zengin, “Bu sayı, son 5 yıla kıyasla oldukça yüksek ve önemli bir artışı işaret ediyor. Finansmana erişimin zorlaşması, ticari koşulların sıkılaşması ve ekonomik baskıların artması nedeniyle birçok şirket ayakta kalabilmek ve nefes alabilmek için konkordato yoluna başvuruyor. Bu durum yalnızca İzmir’e özgü bir tablo değil; Türkiye genelinde yaygın bir eğilimden söz ediliyor. Özellikle tekstil gibi belirli sektörlerde başvurular daha yoğunlaşıyor. Mevcut ekonomik koşullar değişmezse konkordato başvurularındaki artışın önümüzdeki dönemde de devam edeceği öngörülüyor. Buna karşın konkordato ilan eden firmaların önemli bir bölümünün süreç sonunda kalıcı bir toparlanma sağlayamadığı da görülüyor” ifadelerini kullandı.

‘Dayanılmaz seviyede’
Gelinen noktayı, “Batışın bile sermaye gerektirdiği bir düzene girildi” sözleriyle değerlendiren Ekonomist Dr. Osman Sirkeci ise, “Nakit akışı tamamen bozulan işletmeler için konkordato teoride bir koruma kalkanı ama pratikte ciddi bir eşik. Para bulamayan firma ne borcunu döndürebiliyor ne de resmî olarak batabiliyor. Bu da krizin artık sadece üretimi değil, çıkış yollarını da tıkadığını gösteriyor. Konkordato başvurularının perde arkasında üretim maliyetleri, döviz kurlarındaki dalgalanma, tedarik zinciri sorunları ve yükselen kredi faizleri gibi çok boyutlu ekonomik riskler yer alıyor. Rekor seviyelerde artan girdi fiyatları ve iç talepteki zayıflama, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin nakit akışını dayanılmaz seviyelere çekti. Uzun yıllar ayakta kalmayı başarmış birçok firma bile borç yükünü taşıyamayarak mahkemeye başvurmaya mecbur kaldı. Konkordato ilanı kurtuluşun garantisi değil. Konkordato ilan etmek için dahi belirli mali yükümlülükleri karşılayabilen firmalar, sonuçta sürdürülebilir bir çözüm bulamıyor” diye konuştu.
‘Zincirleme etkiliyor’
İflas ve konkordato süreçlerinin sadece şirket sahiplerini değil, çalışanlarını, tedarikçilerini ve İzmir’in ekonomik dokusunu da derinden etkilediğini vurgulayan Dr. Osman Sirkeci, “Kapanan her bir işletme zincirleme etki yaratarak istihdam kayıplarını, alacaklı mağduriyetlerini ve bölgesel ekonomik güvenin erozyonunu beraberinde getiriyor. Konkordato başvurularının artışı, yalnızca geçici bir sorun değil; kalıcı bir yapısal dönüşümün işareti olabilir. İflas bile artık bir lüks haline geldi” dedi.




