Evlilik ve doğurganlık oranlarının düşmesiyle birlikte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2025 yılını ‘Aile Yılı’ olarak ilan etti. Ailelere yönelik yardımların kamu harcamalarına oranlarında ise Türkiye’nin oranı OECD ülkeleri içinde düşük kaldı. Tüm ülkelere ait son güncel verilerin 2019 yılına ait olması nedeniyle bakıldığında, 2019 yılında toplam harcamalarda, OECD ülkeleri içinde Türkiye en sonda yer aldı. Aile yardımlarının en yüksek olduğu 5 ülkede başı 3,4 ile Fransa ve İsveç çekerken, Lüksemburg, Polonya ve Estonya onları izledi. En düşük 5 ülke ise Türkiye, Meksika, Kosta Rika, ABD ve İspanya oldu.
‘Bu iş böyle olmaz’
Bir yıl ilan ederken o yönde bir politika, stratejik ve mali destek oluşturulması gerektiğini belirten Ekonomist Prof. Dr. Hüsnü Erkan, “Türkiye’de maalesef bu tür adımlar sadece algı yönetimi için atılıyor. Bu konuda en başarılı olunan şey de halkın algısını yönetmek. Geçen yılı emekli yılı, bu yılı aile yılı ilan ettiler. Ama böyle ilan etmekle bu işler olmaz. Bir şeyi yaptığınızda, onun amacı, ilkeleri, hedefleri, tutarlılığı, yönü ve yönetimsel boyutu hep birlikte düşünülmeli. Ama bunların hiçbirini yapmadan, “Bu yılı aile yılı ilan ettik” demek, aslında sonucun en baştan başarısız olacağını garanti eder. Türkiye’deki durum bu. İktidarın yönetim anlayışında artık ekonomik açıdan bu tür projelere kaynak ayıracak gücü kalmadığını düşünüyorum. Ekonomik kaynak ve üretim gücü kalmayınca, algı yönetimi devreye sokularak bu işler yürütülmeye çalışılıyor. Ama bu hiçbir şekilde yetmez. Ekonomi şu anda çok kötü yönetiliyor. Ekonomi kötü yönetilince, aileye vereceğiniz yardımın da bir karşılığı olmuyor. Bir de vergi affı getiriliyor. Vergi affı demek, devlete girecek gelirden vazgeçmek demek. Peki, bu gelirden vazgeçiyorsanız, aile için ayıracağınız kaynak nerede kalıyor; kalmıyor” dedi.
‘Sistem kurulmalı’
Aileyi güçlendirici stratejiler geliştirmek gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Erkan, “Sadece maddi yönüyle değil, manevi yönüyle de ele alınmalı. Aile, bu toplumun en önemli kurumudur. Eğer ekonomi iyi gitmiyorsa, aile ilişkileri de iyi gitmez. Aile ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa, aile içinde tartışmalar artar. Günümüzde olan da bu. Türkiye’de boşanma oranı çok yüksek. Evlenenler boşanıyor, gençler aile kuramıyor. Çünkü aile kuracak gelire sahip değiller. Gelir yoksa evlenmiyorlar. Türk toplumu için aile çok önemli bir kurumdur. Batı toplumlarında aile, maddi temellere dayanır. Orada sermaye ve servet önemlidir. Bizim toplumumuzda ise insan ve aile önemlidir. Ekonominin kötü olduğu bir ortamda, bilinçli politika oluşturulmamışsa, aile yılı ilan etmek boşuna bir çaba olur. Bu, sadece algı yönetimi için yapılmış bir girişimdir. Eğer temeli ekonomik ve sistematik olarak kurulmuyorsa, sadece yıl ilan etmekle bir yere varılamaz. O iş için sistem kurmanız, kaynak yaratmanız, organizasyon yapmanız gerekir. Altyapısı hazırlanmamış ‘yıl’ ilanlarının sadece algı yönetimi olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
‘Aile destekleri sınırlı’
Türkiye’nin, ailelere yönelik sosyal yardımlar konusunda OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer aldığını hatırlatan İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği Nesibe Gencer ise, “Bu tablo, uygulanan ekonomik ve siyasi tercihlerin doğrudan bir sonucudur. Kaynaklar toplumun en geniş kesimi olan yoksullara, emekçilere ve ailelere değil; yandaş şirketlere, ayrıcalıklı kesimlere aktarılıyor. Sonuç olarak, yurttaşlar artık sağlıklı beslenemiyor, insanca barınamıyor, yaşama tutunamıyor, hayal bile kuramıyor. Ekonomik olarak çalışabilenlerin yüzde 70’i açlık sınırının altında yaşıyor. Emekliler, aldıkları maaşla bırakın geçinmeyi, bir evin kirasını bile karşılayamıyor. En kötüsü ise işsizlerimizin durumu. Kamu çalışanları dahi yoksulluk sınırının altında yaşamaya çalışıyor. Aileleri ayakta tutması gereken sosyal destek mekanizmaları yok denecek kadar sınırlı; çünkü kaynaklar başka yerlere aktarılıyor. Üstelik eksik de olsa var olan laiklik ilkesi de aşındırılıyor. Kadınların, çocukların ve gençlerin umudu adım adım ellerinden alınırken, toplumun temeli olan aile kurumu da giderek çöküyor. Gençler aile kuramıyor, kurulan aileler ise ekonomik baskı altında dağılma noktasına geliyor. Bu tesadüf değil; bir tercihin sonucu” sözlerine yer verdi.
‘Aile kurumu gasp ediliyor’
Enflasyon rakamlarıyla oynayarak gerçeği saklamaya çalıştıklarını dile getiren İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği Nesibe Gencer, “Ama mutfaktaki yangını, işsizliği ve çaresizliği gizleyemiyorlar. Bu sadece ekonomik bir çöküş değil; aynı zamanda aile kurumunun, toplumsal dayanışmanın ve insanca yaşam hakkının gaspıdır. Aile yardımlarının yok denecek kadar az olduğu bir ülkede, yoksulluğu kader gibi kabul etmemizi bekliyorlar. Oysa yaşadığımız tüm bu sorunlar, bu soygun düzeninden kaynaklanıyor. İşsizlikten, pahalılıktan, çöken aile yapısından ancak bu sömürü düzeni sona erdiğinde kurtulabiliriz. Tek çıkış yolu; örgütlü, kararlı ve dayanışmacı bir mücadeledir” dedi.