Anneler Günü yaklaşırken vitrinlerde rengârenk çiçekler, parfümler, hediyelik eşyalar yerini alıyor. Ama Türkiye’de milyonlarca anne, her gün hem iş yerinde hem evde büyük bir emek harcarken görünmeyen bir yükün altında eziliyor. Ekonomik zorluklar, yetersiz sosyal politikalar ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği, anneliği her geçen gün daha da zorlaştırıyor.
Çalışan annelerin, hem ataerkil toplumun hem kapitalizmin kesişim noktasında yer aldığını belirten, Önce Kadınlar ve Çocuklar Derneği Başkanı Müjde Tozbey, “Ücretli emek piyasasında var olmaya çalışırken, aynı anda ev içindeki görünmeyen bakım emeğinin de neredeyse tamamı onların omzuna yükleniyor. Bu durum, kadınların yalnızca ekonomik olarak değil, fiziksel ve duygusal olarak da tükenmesine yol açıyor. Toplum anneliği idealize ederken annelerin bu yükü nasıl sırtladığını sorgulamıyor. ‘İyi’ anne olmakla ‘verimli’ çalışan olmak arasında sıkışan kadınlar, her iki alanda da yetersiz hissetmeye itiliyor. Sistem, bakım emeğini kadının doğal sorumluluğu olarak tanımlayarak hem bu emeği görünmez kılıyor hem de kamusal hizmet üretme sorumluluğundan kaçıyor. Annelik, kişisel bir tercih ya da fedakarlık olarak görülüyor; oysa toplumsal olarak örgütlenmesi gereken bir bakım süreci” diye konuştu.
Kriz dönemlerinde bu eşitsizliklerin daha da derinleştiğini belirten Müjde Tozbey, “Ekonomik kriz, savaş, afet veya salgın gibi olağanüstü durumlarda kadınlar, esnek ve güvencesiz iş gücünün ilk adayları haline geliyor. Evdeki bakım yükü artarken, iş gücü piyasasında daha düşük ücretlerle, sosyal güvenceden yoksun şekilde çalışmaya zorlanıyorlar. Kriz yönetimi adı altında alınan kararlar, kadınları ya tamamen ev içine hapsediyor ya da sermayenin geçici ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde kullanıyor. Bu da kadınların toplumsal cinsiyet temelli sömürüsünü derinleştiriyor. Kadınlara biçilen bu çifte sorumluluk, aynı zamanda onları toplumsal ve siyasal hayattan izole ediyor. Kolektif mücadeleye katılım imkanları azalıyor. Bu da emeğin hak mücadelesini zayıflatıyor” ifadelerini kullandı.
‘İstihdamları sınırlanıyor’
Kadınların iş hayatında var olabilmek için büyük bir mücadele verdiğini aktaran Girişimci İş Kadınları Federasyonu (GİFED) Kurucu Başkanı Huriye Serter, “Ancak bununla birlikte ev içi sorumlulukların hâlâ yalnızca kadınlardan beklenmesi, hem adil değil hem de sürdürülebilir değil. Ebeveynlik ve ev işleri her iki cinsin de ortak sorumluluğu olmalı. İş yerleri de bu eşitliğe katkı sunmalı. Esnek çalışma saatleri, eşit ebeveyn izinleri ve bakım destekleri sadece kadınlar için değil, erkekler için de geçerli olmalı. Toplumsal dönüşüm bireyde başlasa da kurumlarla kalıcı hale gelir. Bu nedenle hem iş dünyası hem de devlet daha adil politikalar üretmek zorunda. Kreş bulmak hâlâ ciddi bir sorun. Mevcut yasal düzenleme, 150 kadın çalışan şartı nedeniyle birçok işverenin bu sayıya ulaşmaktan kaçınmasına neden oluyor. Bu durum hem kadın istihdamını sınırlıyor hem de çalışan annelerin yaşamını zorlaştırıyor. Ayrıca toplumda hâlâ kadınların önceliğinin ev ve çocuk olduğu yönünde kalıplaşmış yargılar var. Annelik, kadınların kariyerlerini olumsuz etkiliyor; bazı iş yerlerinde hâlâ hamile kalmayacağına dair beklentiler dile getiriliyor. Kadınlar tüm bu zorluklara rağmen sadece çalışmak değil, eşit koşullarda yaşamak, üretmek ve başarmak istiyor” dedi.
‘Çifte sömürü’
Bir kadın için hem çalışıp hem annelik yapmanın çok zor olduğunu vurgulayan İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği Başkanı Nesibe Gencer, “Öncelikle bu kadının çifte sömürüye tabi olduğunun da göstergesi. Kadın iş ortamında, fabrikada, iş yerinde üretime katıldığı süreçte sömürülüyor. Çocuk hekimleri annenin çocuğunu en az 24 ay emzirmesini öneriyorlar. Ancak çalışan anneler bu emzirme izinlerini çok rahat ve sağlıklı bir şekilde kullanamıyorlar. Çocukların gelişim ve eğitimlerine kadının yetişmek zorunda kalması, hele de bunu eşinin iş yoğunluğu bahanesiyle tek başına yapmak zorunda kalması, kadınları yoğun bir psikolojik baskı altında bırakıyor. Kadın sosyal hayatta en aktif rolü üstlenmektedir. Ancak bunu gerçekleştirirken kadının annelik koşullarının da iyileştirilmesi gerekmektedir. Uzun çalışma saatleri kadının çocuğuyla birlikte vakit geçirmesine engel olduğu gibi ekonomik koşullar da çocuğunun sağlıklı ve düzenli beslenmesine engel oluyor” sözlerine yer verdi.
‘Lütuf değil, hak’
Çözümün, başka bir düzenden, bakım emeğinin toplumsallaştırılmasından, kadın emeğinin güvencelenmesinden ve kamusal hizmetlerin yaygınlaştırılmasından geçtiğini belirten Önce Kadınlar ve Çocuklar Derneği Başkanı Müjde Tozbey , “Kreşler, bakım izinleri, işyerinde eşitlik politikaları ve toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten sosyal politikalar bir lütuf değil, bir haktır. Bu düzenin annelikle kadınları cezalandırmasına karşı, eşitlikçi ve dayanışmacı bir toplumsal örgütlenme şart” dedi.