Sevgili okurlarım en zor yazımı yazıyorum şu an. 40 yıl sonra canım abimin cansız fotoğraflarıyla yüzleştim, abimin ne kadar yakışıklı olduğunu gördüm. Kah ağladım kah yazdım. Ama sonunda yazabildim. “Vişneden küpeler” isimli bir öyküye başladım. Öykümün kahramanlarından birisi abim. Öykü geriye dönüşlerle ilerliyor. 40 yıl sonra onunla ilgili öykü ve köşe yazısı yazabildiğim için çok mutluyum.
Canım abim; arkadaşım, sıkı dostum, annem, babam, sırdaşım, yoldaşım, dikiş öğretmenim, yazın öğretmenim, idolüm bugün beni ben yapan koca yürekli yiğidimizi, 14 Mayıs 1981 yılında Mersin’de soda fabrikasına ek bina yapan şirkette bir iş kazasında kaybettik.
Genco abim Ankara Mimarlık ve Mühendislik Akademisi (Yükseliş) Makine Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. O üniversitede okurken ben de Ankara Ev Ekonomisi Meslek Lisesi’nde (Tarım Bakanlığı’na bağlı o dönem Türkiye’de sadece Ankara’da vardı) yatılı okuyordum. Evet, henüz 24 yaşında hiçbir şey yaşayamadan beni yapayalnız bırakıp gitti canım abim. Biz sekiz kardeşiz, annem babam sağdı abim öldüğünde ama yine de ben öksüz kaldım. İntihar etmeyi düşündüm bir tek şey beni pamuk ipliğiyle hayata bağladı. Onun romanını yazmak. Ama aradan 40 yıl geçti yazamadım. Her yazmaya karar verdiğimde gözyaşlarına boğuldum. Fotoğraflarına bakamadım, yüzünü unuttum.
Abimin ölümünden sonra biz acımızdan hiçbir şey düşünemez olduk. Kamu davası görüldü ve şirket kusurlu bulundu abime yüklü bir tazminat (yaklaşık bugünün parasıyla 850 bin TL) verildi. Annem “bu oğlumun kan parasıdır eve sokmam“ dedi ve paranın tamamını götürüp Afşin Kaymakamlığı'na teslim etti. Köyümüze abimin adına bir okul yapılmasını istedi. Annemin okuması yazması yok, evden fırlamış tek başına gitmiş. Makbuz fiş falan hiçbir şey vermemişler. O para kayboldu abim adına hiçbir şey yapılmadı. O zamanlar Kenan Evren iş başındaydı. Kaymakamlar, valiler hep askerdi. O yüzden hiçbirimiz o paranın hesabını soramadık. Çünkü tutuklanabilirdik. Konu komşu bizden başka işkence görmeyen genç kalmamıştı mahallemizde. Tutuklanmamamızda Ankara’da okumamızın etkisi çok büyük. Bir de babam bize çok baskı yapıyor hiçbir şeye karışmayın diyordu. Annem ölünceye kadar yavrusunun adına bir okul yapılmasını istedi. Sonunda geçen yıl Eylül ayında bir yayınevi bana ulaşarak kitap dosyamı basmak istedi. Dernekleri olduğunu ve köylere kütüphane kurduklarını söyleyince sevindim. Fakat yayınevi iflas etti ve kütüphane işi yarım kaldı. Ben de bireysel çabamla o kütüphaneyi kurmaya karar verdim.
Yakın kitapevine gittim kitap istedim. Levent bey bana yardımcı olacağını ancak birisini önereceğini onun daha çok yardımı dokunacağını söyledi. Bu kişinin İzmir Büyükşehir Belediyesi Kütüphaneler Şube Müdürü Nezihe İncegöz olduğunu öğrendim. Kadın Yazarlar Derneği üyesiyim. Dün derneğin kütüphanemize bağışladığı kitapları hanın el arabasıyla postaneye götürdüm. Güzel bir deneyimdi. Daha sonra çocuklara yeni öğrenim yılı hediyesi olarak içinde dünya klasiklerinden iki kitap biri günlük ve biriside öykü yazmak için iki defter, kalem ve kalem kutusu aldım. Bu arada kent kütüphanesini telefonla arayarak müdürden randevu istedim. Ertesi gün saat 11:00 da kütüphaneye gittim. Garın karşısında eski tarihi bir bina burası. Bu binada hem kent kütüphanesi var hem de idari bölümler var. Binanın içine girince büyülendim. Bina çok güzel her taraf kitap dolu harika bir ortam. Kitaplar ve bu tarihi doku çok uyumlu birbirini tamamlamış. Kütüphaneleri çok severim. Kitapların arasında çok huzur bulurum. Bir sihirli deneyimin olmasını ve kütüphanedeki kitapların hepsini okumayı çok isterdim çocukken. Elbistan halk kütüphanesi bizim eve uzaktı sabah erkenden çıkar okuduğum kitabı teslim eder yenisini alınca koşarak eve gelir hemen bir ağacın tepesine çıkıp yeni kitabımı okurdum.(bakınız Ağaç ülkelerim öyküsü http://www.yersizyurtsuz.com/.../sayfalar/suje_sf_14.htm) süje dergisi yayınlanıyor. Görevliler beni Nezihe hanımın odasına götürdüler. İçeri girdim, mavi gözleri gülümserken kalbinin güzelliğini yansıtan güler yüzlü içten samimi hoş bir kadın oturuyor masada. “Kahve içer misiniz” dedi olur dedim “buyurun lütfen kahvemi için” dedi. Ben insanlarla çabuk ilişki kurarım insanlara gülümsemeyi çok önemserim, içimden gelir bu. Nezihe hanımda tıpkı benim gibi. Karşımda bir idari amir değil de yıllardır tanıdığım dostum oturuyor sanki. Önce kütüphane binasıyla ilgili bilgi aldım Nezihe hanımdan.
Bu bina eskiden demiryolunu yapanlar tarafından lojman olarak kullanılıyormuş. 100 yıllık bir binaymış. Anadolu Kulüp olarak kullanılmış. Atatürk ve İsmet İnönü burada konaklamışlar. 2008 yılında kent kütüphanesi olmuş ve Kütüphaneler Şubesinin yönetim birimi olarak kullanılmış. Nezihe hanım 10 yıldır bu görevdeymiş.
Ben onun bana samimi davranmasından dolayı kütüphane kurma sürecini anlattım. Abimi ne kadar sevdiğimi özlediğimi anlattım beni sevgiyle dinledi. Kitapların kokusunu çok sevdiğimi eski kitap kokusuna bayıldığımı çok eski bir kitabım olduğunu söyledim. Ama o kitabı eskir diye kullanmadığımı bunun Genco abimin bana yazarken yardımcı olması için lisedeyken aldığı büyük T.D.K. sözlüğü olduğunu söyledim. En kıymetli eşyamın bu olduğunu söylerken gözlerim doldu. Sonra Nezihe hanım bana bir dilekçeyle kitap yardımı için başvurmamı söyledi. Kütüphanemizi açması için davet ettim, “gelir misiniz” dedim olur gelirim dedi. Hiç nazlanmadı. Beni o kadar çok etkiledi ki kendimi tutamadım sarıldım o da bana sıkıca sarıldı. Asistanıyla beni bahçedeki bir birime yolladı orada bilgisayarda talep dilekçesi yazarken bir baktım Nezihe hanım kapıda kucağında kocaman bir kitap.” Buyurun bunu size getirdim” dedi. Dil derneğinin 1850 sayfalık dev Türkçe sözlüğüydü bu. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Çok güzel, kıymetli bir hediye benim için. Abimin ölümünden sonra yazma serüveniyle ilgili aldığım ikinci hediye oldu.
Dilekçemi verdim, dilekçemde İzmir Büyükşehir Belediyesinden iki talepte bulundum. Birincisi kitap talebinde bulundum, ikinci olarak da, Tunç başkanım eğer uygun olursa “Genco Yumuşak Kütüphanesi’ni açmasını; eğer uygun olmaz ise de Nezihe Hanımın açmasını talep ettim. Dolaplarımız yok. Yayınevi alacak diye beklerken ortada kaldık. Dostlarla imece usulüyle bir şeyler yapmaya çalıştık ama dolaplar çok pahalı bunu karşılamamız imkansız, Nezihe hanımla tanıştığım günün gecesinde uyuyamadım. Aklım kütüphane dolaplarına takıldı. 18 Eylül’de açılış olacak diye kendimizi programladık konuklarımızı davet ettik ama ortada kitap rafları yok. Ertesi gün Nezihe hanıma mesaj atarak kitaplık konusunda yardımlarını talep ettim. Tamam dedi demirbaş olmayan dolaplar varsa veririz dedi. Umarım dolap ihtiyacımızı gideririz ve aylar öncesinden belirlediğimiz gibi 18 Eylül’de kütüphanemizi açarız.
Sevgili Nezihe hanımla tanışmama vesile olan Yakın kitapevinde Levent beye çok teşekkür ediyorum. Konuk severliği, güler yüzü, yardım severliğinden dolayı güzel insan Nezihe İnce göze çok teşekkür ederim. O makama çok yakışıyor. Günümüzün yozlaşan toplumunda bir nefes olan özel ve güzel insanlardan birisi Nezihe hanım. Yolum onunla kesiştiği için çok mutluyum.
Çok harika bir ortam kocaman bir kütüphane kent kütüphanesi. Gidip o tarihi doku içerisinde kitaplarla güzel bir yolculuğa çıkın, ve sevgili Nezihe hanıma merhaba deyin. Kütüphaneden çıkarken kendinizi çok iyi hissedecek ve çok mutlu olacaksınız.
O uzak köyde yatan bizim yiğidimiz
Göknur Yumuşak
Yorumlar