Türkiye’de son dönemde yükselen gıda fiyatları, dört kişilik çekirdek ailelerin dışarıda yemek yeme alışkanlıklarını doğrudan etkiledi. Ortalama bir restoranda akşam yemeği yiyen anne, baba ve 2 çocuktan oluşan bir ailenin ödediği ücret, artık bir çocuk montunun fiyatıyla eş değer. Örneğin; güncel fiyatlara göre dört kişilik bir ailenin zincir bir restorana giderek yediği sadece birer porsiyon yemek ve içecek içeren standart bir akşam yemeği maliyeti 1500 ile 2500 TL arasında değişiyor. Aynı aralık, birçok mağazada satılan çocuk montlarının fiyatlarıyla aynı seviyede.
Restoran işletmecileri, maliyet artışlarının menülere zorunlu olarak yansıdığını belirtiyor. Son bir yılda et, süt ürünleri, yağ, sebze ve temel gıda kalemlerinde yaşanan artışların porsiyon fiyatlarını yükselttiği ifade ediliyor. Özellikle kırmızı et ve tavuk ürünlerinin fiyatlarındaki değişim, menü fiyatlarının kısa aralıklarla güncellenmesine neden oluyor. Bu durum, dışarıda yemek yemeyi birçok aile için çok daha seyrek veya imkansız hâle getiriyor.
Giyim sektöründe de benzer bir tablo dikkat çekiyor. Çocuk montlarının fiyatları, ham madde ve enerji maliyetlerindeki artışlar nedeniyle yükseldi. Mağazalar, artan maliyet baskısı, sektördeki gerileme ve yurt dışına açılmada yaşanan zorluklar nedeniyle fiyat politikalarını her geçen gün değiştirirken, asgari ücretle geçinmeye çalışan bir ailenin çocukları veya kendileri için giyim açısından ihtiyaçlarını karşılaması bile lüks hale geldi.

“Hizmette kontrol zor”
Hizmet enflasyonunun sadece Türkiye’de değil tüm dünyada yüksek seyrettiğini belirten Ekonomist Ayhan Bülent Toptaş, giyim sektöründe ise yüksek oranda dışa bağımlılıkla birlikte kan kaybı olduğunu söyledi. Ürün enflasyonuna göre hizmet enflasyonunun kontrol altına alınmasının daha zor olduğunu kaydeden Toptaş, mal enflasyonuna göre hizmet enflasyonunun kontrol altına alınmasının daha zor olduğunu, bu nedenle mal ve hizmet sektörü arasında nispi fiyat dengesinin değiştiğini belirtti. Bunun bir örneğinin restoranlarda ödenen hesaplarda görüldüğünü kaydeden Toptaş, “Gıda, kira ve emek maliyetlerindeki artışların restoran hesaplarını kabarttı. İşletmecilerin sürekli artan maliyetler nedeniyle tedirgin olmaları fiyatlama davranışlarını etkiledi. Bu endişe ile restoran sahipleri yüksek fiyatlar oluşturabiliyor. Böylece ailenin basit bir akşam yemeği kaliteli bir çocuk montu ile aynı fiyata gelmeye başladı. Bugün toplum enflasyonla yaşamaya yeniden alıştı. Devlet, tüketiciler, firmalar enflasyonla yaşamaya alıştılar. Biz 1970 ile 2000’li yılların başları arasında da yüksek enflasyonla yaşamaya alışmıştık. Ama bu çok kötü bir alışkanlık. Bunu terk etmek zorundayız. Fiyat istikrarı bir ekonomi için en önemli performans göstergesidir. Bir uçağın yükseklik göstergesi kadar önemlidir. Fiyatların sabit olmaması sürekli yukarı yönlü olması fiyat algısını bozar ve sağlıklı ekonomik kararlar alınmasına mani olur. Fiyatlardaki artışlar Karşınıza gelen bir ürün veya hizmetin fiyatının ne olması gerektiği konusunda kafanızı karıştıracak kadar hızlıysa piyasa ekonomisi büyük zarar görür” ifadelerini kullandı.
“Alım gücü eridi”
Toptaş, özellikle son yıllarda yaşanan fiyat algısı kırılmasının tüketici davranışlarını köklü şekilde değiştirdiğini de vurguladı. Önceki dönemlerde yüksek fiyatlarıyla öne çıkan giyim sektörünün, gıda sektörüyle neredeyse aynı seviyelere gelmesinin şaşırtıcı olmadığını belirten Toptaş, “Bugün bir ailenin tek bir akşam yemeği maliyeti, bir çocuğun mont fiyatına eş değer hale geldi. Bu durum, artık tüketicinin zihninde hangi ürünün ‘pahalı’, hangisinin ‘makul’ olduğuna dair eski referansların tamamen değiştiğini gösteriyor” dedi. Gıda maliyetlerindeki hızlı artışın temel ihtiyaçlar üzerindeki baskıyı artırdığını, hizmet sektöründeki fiyat katılığının ise genel enflasyon algısını yukarı taşıdığını kaydeden Toptaş, “Fiyat algısındaki bu kırılma, ekonomideki dengesizliklerin tüketiciye en görünür şekilde yansıdığı alanlardan biri. Giyimde yaşanan dışa bağımlılık ve üretim kayıpları nasıl fiyatları yukarı itiyorsa, gıdada da enerjiden lojistiğe kadar artan maliyetler tüketicinin yükünü katlıyor. Bugün gelinen noktada, fiyatların hangi sektörde daha hızlı arttığından ziyade, vatandaşın her iki alanda da satın alma gücünün belirgin şekilde eridiğini görüyoruz” diye konuştu.
“Fiyat düşmedi, algı değişti”
Fiyat algısındaki kırılmanın yalnızca temel ihtiyaçlarla sınırlı olmadığını, giyim sektöründe de tüketici algısının ciddi biçimde değiştiğini belirten Toptaş, bir dönem yüksek fiyatlı kategoride yer alan markaların bugün orta fiyat bandı olarak görülmeye başlamasının aslında genel fiyat seviyesindeki hızlı yükselişin bir yansıması olduğunu söyledi. Toptaş, “Aslında bu markaların ucuzlaması değil, diğer tüm sektörlerin olağanüstü pahalanması söz konusu. Fiyatların yukarı doğru bu kadar hızlı kaydığı bir dönemde, tüketicinin ‘pahalı’ referans noktası sürekli yükseliyor. Böyle olunca daha önce ulaşılması zor görülen markalar bile artık orta sınıf algısına çekilmiş durumda” dedi.




