Gıdada egemenlik meselesi
Harun Raşit Uysal
Geçen haftaki yazımda su meselesi egemenlik meselesidir diye yazdım. Bu yazıda da gıda meselesinin niye egemenlik meselesi olduğunu klavyem elverdiği ölçüde yazmaya çalışacağım.
Gıda konusundaki terminolojilere bakıldığında gıda egemenliğinin daha öne çıktığını ve burada devletin ilgili bütün kurumları ile bunu yitirmemek için üstün gayret sarf etmesi gerektiğini anlayabiliyoruz. Gelecekte gıdanın bir silah olarak kullanılacağını, savaşların da su ve gıda kaynakları yüzünden çıkacağını düşündüğümüzde bu konu daha da önem arz ediyor.
Bunun için ne olursa olsun tarımın stratejik bir sektör olarak görülüp üretenlerin devlet tarafından sürekli desteklenmesi gerekiyor. Üretimde devamlılığın sağlanmasında da, köylülerin kooperatifler şeklinde örgütlenmeleri gerekiyor. Bu faaliyetlerin başlangıcında devletin ilgili organları köylülere yardımcı olmalılar.
Türkiye’nin gıda egemenliği sorunu
Türkiye bundan 30 yıl öncesine kadar tarım ürünleri açısından kendi kendine yeten dünyanın birkaç ülkesi içerisindeydi. Üretici fiyatlarının enflasyonun altında kalması, üreticiler yerine aracıların ceplerinin dolması, yükselen döviz ile birlikte girdi maliyetlerinin artması, örgütlenememe, üretici tarafından hala tam olarak algılanmayan ancak verimi ve kaliteyi inanılmaz derecede kötü etkileyen iklim değişikliği, desteklemelerin yasada yazılandan bile daha az yapılması, köylerin sosyal açıdan geri kalması ve bu durum karşısında çocuklarının okuyup şehirlerde hizmet sektöründe çalışmak istemeleri nedeniyle tarımsal ürün üretimi düştü.
Fındık, üzüm, kayısı ve incirde dünya ölçeğinde lider bir ülke konumundayken dahi bu ürünlerin pazarlanmasında bugün bile sıkıntı yaşanıyor. Bunlar dışında buğday, arpa, pamuk, soya, mısır, kuru fasulye, ceviz, badem, pirinç, mercimek, nohut, bezelye gibi neredeyse tüm ürünleri ithal ediliyor. Almanya’dan başlayan Çin’le devam eden, Uruguay’da sona eren geniş bir yelpazede yüzlerce ülkeden ithalat yapılıyor.
Kirlilik
Burada özellikle iklim değişikliğine ve su sorununa odaklanmak gerekiyor. Gelişmiş ülkelerdeki çokça gaz salan kamu ve özel sektör işletmeleri havayı kirlettiler. İleri, geri ve gelişmekte olan ekonomilerdeki birçok tesis de atık sularını denizlere, göllere, akarsulara, tarlalara, bahçelere bırakarak suların ve bitkilerin kirlenmesine neden oldular.
Kirlilik Marmara’da müsilaja, birçok nehirde de balık ölümlerine ve kötü kokuya neden oldu. Gelecekte göçlerin su kaynaklarına doğru olacağını bilim insanları söylüyorlar.
O halde…
Yorumlar