Türkiye’de her 8 kişiden 1’inin sahip olduğu, pankreasın yeterli insülin üretememesi veya etkin şekilde kullanamaması sonucu kan şekerinin kronik olarak yüksek seyretmesi olarak da tanımlanan ‘diyabet’ hastalığı, her geçen gün daha fazla kişide görülmeye devam ediyor. Araştırmalara göre; özellikle erişkin nüfusta yani 20-79 yaş grubuna dahil yaklaşık 9,6 milyon kişide görülen diyabet, toplam erişkin nüfusun ortalama yüzde 16,5’ine denk geliyor. Düzensiz yaşam ve düzensiz beslenme gibi nedenlerle ortaya çıkan diyabet, günde en az 30 dakika orta tempolu yürüyüş, şeker ve karbonhidrat alımının kısıtlanması, sağlıklı kilo kontrolü, düzenli tarama testlerinin yapılması gibi eylemlerle önlenebiliyorken, Türkiye genelinde artışa geçen fazla kilo ve obezite riskleri ise diyabete davetiye çıkarıyor.
İzmir’de de durum Türkiye genelinden farklı değil. Sağlıklı beslenme oranının yüksek seyrettiği düşünülen İzmir’de de, düzensiz yaşam şartları ve artan hazır yemek alışkanlıkları nedeniyle diyabet riski artışa geçti. Öyle ki; 2023 yılında yapılan bir araştırmaya göre İzmir’de her 10 kişiden 1’i diyabetle savaşıyor. Özellikle 45 yaş ve üzeri gruplarda bu oranın daha da artabildiği görülüyor. Uzmanlar, diyabetin yalnızca bireysel bir hastalık olmayıp, toplumsal sağlık yükü oluşturduğunu ifade ediyor.

Gamze Bakkallar (1)

“Çocuklarda daha fazla”

Tip 1 ve Tip 2 diyabet olarak diyabetin iki önemli çeşidi olduğunu vurgulayan Ege Diyabetliler Derneği Başkanı ve Diyabet koçu Gamze Bakkallar, genetik aktarımlarla gelen, erken yaşta ortaya çıkan ve hayat boyu insülin tedavisine ihtiyaç duyulan Tip 1 diyabette de, genellikle yetişkinlik döneminde ortaya çıkan ve düzenli beslenme ve egzersiz ile kontrol altına alınabilen Tip 2 diyabette de artış olduğunu kaydetti.
Diyabet hastalığı tanısı koyulanların yüzde 10’unun Tip 1, yüzde 90’ının ise Tip 2 diyabet olduğunu vurgulayan Bakkallar, “Son dönemlerde 6-7 yaşlardan itibaren diyabet tanısı koyulan hasta sayısı arttı. Daha geçen hafta 5 yaşındaki bir çocuğun ailesi tanı koyulduğunu ve ne yapabilecekleri konusunda yardım alabilmek için bize ulaştı. Gençlerde de çok fazla tanı var ama çocuklarda bu sayı çok daha fazla” dedi.

“39 yıldır diyabetliyim”

Ekonomik zorluklar nedeniyle ortaya çıkan sağlıklı beslenme eksikliğinin diyabet hastalığına yakalanma olasılığını güçlendirdiğinin altını çizen Bakkallar, “Özellikle Tip 2 diyabet için yaşam tarzındaki bozulma oldukça önemli. Öte yandan her iki durumda da öncelikle tanı koyulması, ardından ise sensör denilen takip cihazlarının takılması hayati öneme sahip. Ben kendi adıma söyleyebilirim ki; 39 yıldır Tip 1 diyabetliyim, sağ gözüm hiç görmüyor, sol gözümde ise yüzde 40 görme yetisi var. Buna ‘diyabetik retinopati’ adı veriliyor. Eğer diyabeti ölçen bu sensör veya pompalara çok daha önce sahip olmuş olsaydım, hayat maratonunda yolumu şaşmaz oldukça sağlıklı bir hayat geçirebilirdim. Dolayısıyla her şey ekonomiye bakıyor” ifadelerini kullandı.

“19 yaşına kadar karşılanıyor”

Diyabeti maraton koşusuna benzeten Bakkallar, “Diyabet tıpkı bir maraton gibi uzun ve meşakkatli bir yol. Bu yolculuğu sağlıklı biçimde ilerletebilmemiz için diyabetliler olarak sensör ve pompalara ihtiyaç duyuyoruz. Çocuk ve yetişkin ayrımı olmaksızın, herkesin insülin pompaları ve sensörlerine ulaşımı olmalıdır. Bunların ücretsiz olması çok önemlidir. Çünkü diyabetin yaşı yoktur. Ancak maalesef devletimiz insülin sensörü ve pompalarını ancak 19 yaşına kadar karşılıyor. Bunların fiyatı da oldukça yüksek. Yaş sınırı olmadan Tip 1 diyabetliler için bu sensör ve pompaların ulaşılabilir olması elzemdir” diye konuştu.

Kaynak: Dilek Çakır Durak