Halk arasında omurga romatizması olarak bilinen Ankilozan Spondilit, çoğu kişinin düşündüğünün aksine ileri yaşta değil, genellikle gençlik döneminde ortaya çıkıyor. Romatoloji Uzmanı Uzm. Dr. Musa Temel’e göre hastalık, kalça ile leğen kemiği arasında mikrobik olmayan bir iltihapla başlıyor ve zamanla omurganın üst bölgelerine doğru ilerliyor. Tedavi edilmediği takdirde, omurlar arasında kemik köprüleşmeleri oluşarak omurganın esnekliğini kaybetmesine neden oluyor.
Hastalığın seyri ve belirtileri
Gece veya sabah saatlerinde bel, kalça, sırt ve boyun bölgelerinde hissedilen ağrılar, omurga romatizmasının ilk sinyalleri olabilir. Dr. Temel, bu belirtilere topuklarda batıcı ağrının da eşlik edebileceğini belirterek, özellikle sabahları yaşanan tutukluk hissinin göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekiyor. Bu semptomlar, ilerleyen dönemde ciddi fonksiyon kayıplarına yol açabiliyor.
Göz ve bağırsakları da etkileyebilir
Ankilozan Spondilit sadece iskelet sistemini değil, göz ve bağırsak gibi başka organları da etkileyebiliyor. Gözde ‘ön üveit’ adı verilen iltihap, hastalığın ekstra belirtilerinden biri. Aynı şekilde iltihaplı bağırsak hastalıklarıyla da eş zamanlı görülebiliyor. Erkeklerde daha ağır seyreden hastalıkta erken teşhis, ilerleyici deformasyonların önüne geçmek açısından kritik önem taşıyor.
Egzersiz, tedavinin anahtarı
Dr. Temel, hastalığın tanısında fizik muayene, hasta hikâyesi, kan testleri ve MR gibi görüntüleme yöntemlerinin kullanıldığını ifade ediyor. Egzersizin tedavide temel rol oynadığını belirterek, özellikle yüzme, pilates ve yoga gibi sporların omurgayı koruyarak hareket kabiliyetini artırdığını söylüyor. İlaç tedavileri arasında ise antiromatizmal ajanlar, biyolojik ilaçlar ve JAK inhibitörleri yer alıyor.
Geç kalmadan harekete geçin
Hastalığın kontrol altına alınabilir olduğunu vurgulayan Dr. Temel, düzenli doktor kontrolü ve egzersiz disiplininin tedavinin başarısını belirlediğini kaydediyor. Ankilozan Spondilit’in geç kalınmadan fark edilmesinin, şekil bozukluklarının ve yaşam kalitesi kaybının önüne geçilmesinde en güçlü savunma olduğunu belirtiyor.





