Teknoloji devlerinin küresel ekonomi üzerindeki hâkimiyeti, yalnızca ticaret ya da inovasyon etkisiyle açıklanamayacak ölçüde büyüyor. Dijital platformlar, veri yönetimi ve kullanıcı alışkanlıklarını kontrol eden yapılarıyla artık yeni bir ekonomik düzen tartışmasını gündeme taşıyor: “tekno-feodalizm.” Ekonomist Yanis Varoufakis’in kavramsallaştırdığı bu yeni düzen, dijital dünyanın Orta Çağ’daki feodal yapıya benzediğini savunuyor. Tekno-feodalizm yaklaşımına göre, geçmişte toprağın sahipleri kimse bugün verinin sahipleri de aynı güce hükmediyor. Kullanıcılar, sosyal medya ve internet hizmetlerinden yararlanabilmek için verilerini vermek, platformlarda vakit geçirerek ücretsiz emek üretmek ve içerikleriyle dev şirketlerin kazancını artırmak zorunda kalıyor. Bu süreçte kullanıcılar, herhangi bir ücret almadıkları halde teknoloji devlerinin ekonomik gücüne katkı sağlayan “dijital serfler” olarak konumlanıyor.
Dünyanın zirvesinde artık teknoloji var
Bu dönüşüm, sermaye piyasalarında da açık biçimde görülüyor. Companies Market Cap verilerine göre dünyanın en büyük beş şirketinin tamamı artık teknoloji sektöründe faaliyet gösteriyor. İlk sırada, yapay zekâ devriminin merkezindeki çip üreticisi Nvidia yer alıyor. Apple, hem iPhone’la küresel donanım pazarını yönetiyor hem de App Store’dan yüksek komisyonlar alarak kendi ekosisteminde kullanıcıları adeta dijital bir bağımlılığa sürüklüyor. Microsoft, Windows işletim sistemi ve LinkedIn üzerinden hem iş dünyasını hem de sosyal bağlantı ağlarını kontrol edebiliyor. Google, yalnızca en yaygın arama motoruna sahip olmakla kalmıyor; ürettiği devasa veri havuzunu yapay zekâdan reklam teknolojisine kadar sayısız alanda işliyor. Amazon ise bulut hizmetleriyle devletlerden özel sektör kuruluşlarına kadar geniş bir müşteri ağına sahip. Aynı zamanda e-ticaret alanında satılan her üründen pay alarak ticaretin altyapısını belirleyen bir aktöre dönüşmüş durumda.
Google, dijital dünyanın kapısı
Statcounter verilerine göre Google’ın Chrome tarayıcısı dünya genelinde en çok kullanılan tarayıcı olarak yüzde 70’in üzerinde bir kullanım payına sahip. Google’ın arama motoru ise yüzde 90’a ulaşan oranıyla internet erişiminin neredeyse tek kapısı haline gelmiş durumda. Bu yoğun kullanım, şirketi yalnızca bir teknoloji sağlayıcısı olmaktan çıkarıp haber, iletişim, reklam ve eğlence sektörlerinde belirleyici bir güç hâline getiriyor. Bu nedenle Google, birçok ülkede rekabet ihlallerine yönelik davalarla karşı karşıya.
Meta, sosyal ilişkileri tek elde topluyor
Sosyal medya tarafında da benzer bir güç yoğunlaşması söz konusu. Statista verileri, dünyada en fazla kullanılan üç sosyal medya ve mesajlaşma platformunun (Facebook, Instagram ve WhatsApp) aynı çatı altında, Meta bünyesinde toplandığını ortaya koyuyor. Milyarlarca kullanıcının her bir hareketinin, beğenisinin ve mesajının tek bir şirket tarafından yönetilmesi, veri güvenliği, algoritmik manipülasyon ve ticari baskı gibi çok sayıda tartışmayı beraberinde getiriyor.
Kapitalizmden platform feodalizmine mi?
Klasik kapitalizmde önemli olan rekabet ve serbest piyasa iken, günümüzde bu yapı yerini veri tekelinin belirlediği kapalı platform ekonomisine bırakıyor. Platforma giren kullanıcı, oradan çıkamıyor; çünkü sosyal çevresi, içerikleri, dijital alışkanlıkları ve hatta iş fırsatları platformda bulunuyor. Bu, şirketlere sadece ekonomik değil, toplumsal güç de kazandırıyor. Son tartışma tam da bu noktada derinleşiyor: Kullanıcılar dijital dünyanın özgür tüketicileri mi, yoksa veri ve emek üreten birer serfe mi dönüşüyor? Teknoloji devlerinin etkisi büyürken, bu sorunun yanıtı yalnızca ekonomiyi değil, gelecekteki bireysel özgürlükleri de belirleyecek.





