Ekonomik büyüme rakamlarıyla övünülen Türkiye’de, tablo artık sadece gelir adaletsizliği değil, vicdan eşitsizliği de yaratıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve ulusal veri kaynaklarına göre, 2024 itibarıyla Türkiye’de 15 yaş altı her 100 çocuktan 32’si, yani 7 milyon 39 bin çocuk, açlık ya da yoksunluk sınırında yaşıyor. Bu rakam, zenginleşmenin belirli kesimlerde yoğunlaştığı bir dönemde, çocukların giderek daha derin bir yoksulluğa sürüklendiğini ortaya koyuyor. Dolar milyoneri sayısı 61 binden 68 bine çıkarken, bu “büyüme” toplumun geniş kesimlerinin sofrasına dokunmuyor.
İzmir, ekonomik hareketliliği yüksek bir kent olarak bilinse de, tablo oldukça düşündürücü. TÜİK verilerine göre kentte yoksulluk oranı yüzde 21,7’ye ulaştı. Başka bir deyişle, neredeyse her beş İzmirliden biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yoksulluk sınırı 2024 yılı sonunda 91 bin 118 TL olarak belirlendi. Bu eşiğin altında yaşayan 764 bin İzmirli bulunuyor. Aynı dönemde, açlık sınırının 44 bin TL, dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenme maliyetinin ise 89 bin 282 TL olduğu açıklandı. Bu tablo, İzmir gibi büyükşehirlerde bile gelir dağılımının alt katmanlarında yaşam mücadelesi verenlerin sayısının arttığını gösteriyor.

Dilek Ete-3

“1970’lerin Türkiye’si gibi”

Rakamlar, “ekonomik büyüme”nin toplumun geniş kesimleri için yalnızca kâğıt üzerinde kaldığını gösterirken, sistem çarklarının yoksuldan alıp zengine vermek üzerine kurgulandığını vurgulayan İzmir Emekliler ve Emekçiler Derneği Başkanı ve Sosyal Güvenlik Müşaviri Dilek Ete, ekonomik bazda çok büyük bir yıkım yaşandığını kaydetti. Ete, 2002 yılından bu yana sistem çarklarının emekçi yerine işverenden yana ilerlediğini belirterek, “2002 yılından bu yana sistemin bütün çarkları vergi politikası, ücret politikası tamamen işvereni, patronları zengin eden bir politika haline geldi. Emekli ve emekçi için yaşam oldukça zorlaştı. Üstelik 1970’lerin Türkiye’sinde olmamamıza rağmen bu süreç yaşandı” dedi.
Türkiye’nin dörtte üçünün asgari ücretle hayatını sürdürmeye çalıştığını vurgulayan Ete, “Yıllardır süren ekonomik ve sosyal politikalar neticesinde, istihdam politikasından, ücret politikasına kadar milyonlarca insanı açlığa yoksulluğa mahkum eden bir toplum yarattılar. Brüt asgari ücretin gayri safi yurtiçi hasıla oranına baktığımızda adil bölüşüm olmadığını, sınıf tercihlerini anlatıyor. Hepimizin ürettiği toplam değer, bu ülkenin emekli ve emekçisine değil, küçük bir kesime veriliyor” ifadelerini kullandı.

“Bir zümre zenginleşti, çocuklar yatağa aç girdi”

“2025 yılı Saray harcaması günlük 46 milyon lira, yani 400 emekli aylığına eşit” diyen Ete, kamu bankalarının reklam giderinin 1 milyar 283 milyon dolar olduğunu kaydetti. Kamu bankalarının kendi reklamını yapmaya ihtiyacı olmadığının altını çizen Ete, “Tüm bunlar belirli bir zümrenin gelirini yükseltmek için yapılıyor. Milyoner ve milyarder sayıları her geçen gün belli bir zümre için artarken, bu ülkede, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde öğrencilere bir öğün için bir kap yemek sağlanmasına yönelik kanun teklifi reddedildi. Yani Türkiye’de sadece bir zümre zenginleşirken yoksul kesim artıyor. Bir zümrenin yediği önünde yemediği arkasındayken, çocuklar ve gençler gece yatağa aç giriyor” diye konuştu.

Kaynak: Dilek Çakır Durak