Nasıl kötü bir hafta değil mi? Aldığımız haberlere bakın. Bir şahıs tarafından tecavüzeuğrayan genç kız intihar etti ve yaşamını yitirdi. Daha kaç yaşındaydı? ‘18’ Kızının düğünü için bir süredir görüşmediği kocasıyla barışan anne kocası tarafından öldürüldü. Kaç yaşındaydı? ‘40’ İzmir’de erkek arkadaşının evine giden ve vücudunda ağır cam kesikleri olan kadın hayatını kaybetti. Yukarıda yazdığım üç cümlenin sonu şöyle bitiyor: ‘Yaşamını yitirdi.’ ‘Öldürüldü.’ ‘Hayatını kaybetti.’ Kor bir alevi tutuyor gibi bir his kaplıyor göğsümü. Nedeni her ne olursa olsun bir can hiç uğruna gidiyor. Ailesini, çocuklarını ve sonsuz hayallerle dolu hayatını düşündüğümde 18 yaşındaki bir insanın yazdığı intihar mektubunda kendini ‘saf’ olarak nitelendirmesi canımı acıtıyor. Toplumsal algıya baktığımızda ‘saf’ kelimesi ‘kandırılması kolay olan’ gibi algılanıyor. Nitekim o da öyle algıladı. Çünkü o öğretildi. Kendisini küçük görerek yaşamak kadın ya da erkek olsun toplumsal bir baskıdır. Onlara göre zekiler belirli kalıplarda yer alırlar. Ama yanlış zekilik ve saflık kişilere göre değil durumlara göre değerlendirilmelidir. Zeki dediğimiz insanın saf, saf denilen insanın da zeki olduğu noktalar vardır. Yaftalamak basitti. O da 18’inde dünyasının kararıp bir daha aydınlanmayacağını düşündü. Anneler hep fedakârlık yapar. Yine bu güzel annemiz de kızının düğünü için affettiği kocası tarafından canice öldürüldü. Toplumsal olarak fedakârlık hep annelere düşmüştür. Nitekim sonucunda da katlanması gereken bir tek kişi odur. O gözle bakılır. Sonucunda kızının en mutlu günü yaptığı fedakârlıkla hayatının bittiği gün olmuştur. Vücudumuza batan bir iğne olduğunda bile nasıl canımız acıyor. Cam parçalarının vücudunuzda sizi öldüresiye darbelerle işlediğini hissetsenize. Söyleyecek söz yok. Bu güzel kadınların ruhları hep ışıklar içinde olsun. Geride kalanlar da sabırlar içerisinde yaşasın. #KadınCinayetleriSonBulsun