İnsan hayatında bütün sorunların nedeni yapılan seçimlerdir. Oysa ki seçimsiz olmak akışta olmaktır. Akışta olmak ise teslimiyet içinde olmaktır. Bu gerçeği idrak edince insan seçmez, baskılamaz ve doğal olur.
Birey teslimiyet içinde olunca seçim yapmaz, o zaman varoluş onun için seçer. Varoluşun seçtiği mükemmel olur. İnsanlar mutlak teslimiyet ve kabullenmenin önemini bilseler dahi derinlerde hala bir şeylere tutunmaya devam ederler, buna hazır olamazlar.
Başarı peşinde olan, hırslı, taraf tutan, beklenti ve bencil isteklerle dolu bir zihin aşılmadığı sürece teslimiyet ve kabullenme mümkün olamaz. Hâlbuki bireyin hayatının bir nehir gibi serbestçe akması için zihnin aşılması, gerçek teslimiyet ve kabullenmenin gerçekleşmesi gerekir.
Nasıl ki rüzgâr ağaçların arasından kolaylıkla akabiliyorsa, teslimiyet içinde olan insan da hayatın zorlukları arasından kolaylıkla sıyrılarak neşe içinde akabilir. Çünkü o zaman insan hayata direnmeyi bırakır ve hayat da onun içinde özgürce hareket eder.
İşte o zaman bireyin hayatı özgürlük ve teslimiyet içinde olur. Birey, akışın onu götürdüğü yere gitmeye her an hazır olur.
Hâlbuki insanın dünyevi hedefleri varsa birey hayatı yönlendirmeye çalışacak, hayatla mücadele edecek, hayata direnecektir ama o zaman da hayat tarafından ezilecektir. Çünkü her zaman hayat kazanır, hiç kimse hayatı yenemez.
Oysa insan hayatla mücadele etmek yerine onunla beraber akışta olsa, hayatı bir ızdırap yoluna dönüşmez. Aslında zeki insan zekâsını kullanarak hayatla birlikte teslimiyet içinde akar. Birey tekâmül ederek zekâsını uyandırmalı ve zekâyı kullanarak mutlak teslimiyet içinde olmalıdır. Ancak o zaman birey acılarının köklerine ulaşır ve bencillikten kaynaklanan acıları kökünden söküp atabilir.
Gerçek mutluluk varoluşsal, nedensiz mutluluktur ve temelinde tekâmül, zekâ, teslimiyet vardır. Varoluşsal, nedensiz mutluluk nedir diye sorarsanız şu örneği verebiliriz: Kırlardaki bir çiçek rüzgârla dans eder ve rüzgârın tadını çıkarır. Ama çiçeğin bir hedefi olsaydı, rüzgârın belirli bir yönde esmesini isteseydi, istemediği yönde esen rüzgâr onu rahatsız ederdi ve düşman gibi algılardı.
Aynı bu örnekteki gibi insanın da belirli hedefleri varsa ve hayat onun bu hedeflerine ulaşmayı engellerse o zaman hayatı bir düşman gibi görür. Yani hayattan bir şey bekleyen insan hayata kendini dayatır ve hayat da onu ezer geçer. Oysa ki teslimiyet içinde olan insan bencil isteklerin kölesi değildir, hayattan bir şey beklemez, o zaman hayat ona en iyi armağanlarını sunar.
Dünya Değişim Akademisi değişim programı uygulamaları bunu biz insanlara sunuyor. “Tekâmül Sanatı”, “Teslimiyet Sanatı”, “Zekâyı Uyandırma Sanatı” vb. gibi pek çok değişim programlarından birini uygulayarak kendimizi kökten değiştirebiliriz.