Sporda gündem biraz sıkışınca farklı konulardan bahsedemedik. Bu dönemde fırsat bulup gittiğim bir filmden bahsetmek istiyorum. 

Cem Karaca’nın Gözyaşları…

Esasında bu konuda biraz daha şanslı sayılırım. Çünkü film belli bir süre sonra telif hakları sebebiyle vizyondan kaldırıldı. Detaylara geçmeden önce kendi izlenimlerimi aktarmak istiyorum. 

Film, müzisyenin ilk gençliğinden, 80’li yılların sonundaki Türkiye’ye dönüşüne kadar olan süreyi merkezine alıyor.

Sanatçı bir aileye mensup olan Cem Karaca’nın bireysel ve aile ilişkileri ilk bölümde ön planda. Özellikle baba-oğul arasındaki fikir çatışması… Baba Mehmet Karaca’nın, oğlu için yaptıkları yanlış gibi görünse de aslında Cem Karaca’nın doğru yolunu çiziyor. 

Oğlunun yaptığı müziği beğenmeyen baba, oğlu “Ben memleketin sesi olacağım” deyince yabancı şarkı söylemesini eleştirdiği gibi memleketin İstanbul’dan ibaret olmadığını sert bir şekilde dile getiriyor. Hatta Cem Karaca’yı asker kaçağı olduğu için ihbar bile etmiş. Fakat Baba Karaca Anadolu’yu tanıması tavsiyesiyle Faruk Nafiz Çamlıbel’in Han Duvarları kitabını verip oğlunu askere uğurluyor. 

Bu süreç, Cem Karaca’nın sanat anlayışını köklü biçimde değiştirmiş. Cem, babasına verdiği sözü tutup, her şeyi göze alarak memleketin direnen sesi olmayı başardı. 

Namus Belası, Tamirci Çırağı, Ceviz Ağacı gibi mesajlar içeren şarkılar yapan Cem Karaca, 1 Mayıs Marşı’nı söylemesiyle komünist olarak suçlandı. Babası ile son görüşmesinde oğul Karaca, “İnsanların insanca yaşadığı bir memleket istedim. Sana da vatanıma da verdiğim sözü tuttum” der. Hakkında 400 dava açılınca Almanya’ya giden Cem Karaca’nın sürgündeyken vatandaşlıktan çıkarılmasının onda ve ailesinde yarattığı duygusal yıkım filmin merkezinde yer alıyor.

Her ne kadar sanatçı Cem Karaca anlatılsa da, onun yaşadıklarının evdeki yankıları, önce oğul, ardından eş ve sonrasında baba olarak her aşamayı filmde izliyoruz. Ön planda Karaca’nın yaşam öyküsü olsa da filmin arka planında Türkiye’nin 1960’lardan 2000’lerin başına uzanan politik, sosyal, kültürel portresi de anlatılıyor.

Yüksel Aksu’nun senaryosunu yazıp yönettiği, sanatçının oğlu Emrah Karaca’nın danışmanlık yaptığı filmin oyuncu kadrosuna değinmemek olmaz. Rol aldığı her işin hakkını da fazlasıyla veren İsmail Hacıoğlu, Cem Karaca’nın şarkılarını neredeyse gerçeğinden ayırt edemeyeceğimiz kadar başarıyla yorumluyor. Bu nedenle Hacıoğlu alkışların en büyüğünü hak ediyor. Anne Toto Karaca’da Yasemin Yalçın, Baba Mehmet Karaca’da Fikret Kuşkan’ın performansları ise etkileyiciydi. Ayrıca kadroda Meral Çetinkaya, Kubilay Tunçer, Melisa Aslı Pamuk, Buçe Buse Kahraman gibi başarılı isimler de bulunuyor. Emrah Karaca’nın verdiği fotoğraflar, belgelerden bire bir uygulanan kostümler, yapım tasarımları da filmin dikkat çeken unsurlarıydı. 

Filmi genel anlamda beğendim. Fakat anlaşmazlıklar yüzünden vizyondan kaldırılmasına da bir o kadar üzüldüm. Umarım tekrar izlenme şansı olur ki Anadolu Rock’ın bu efsanesini gençlerimiz de tanıma fırsatı bulur.