Kavramların, gerçeklerin üzerinde değer gördüğü günlerden geçiyoruz. Yetersiz kültür edinimi ya da sistematik yozlaştırılmanın etkisi olarak görülebilir ancak tek başına bir sebeple açıklamak, yanlış diyeceğimiz hataları tekrar etmekten ileriye gitmeyecektir. Kendi inandıklarını doğruların üzerinde görenlerin kurduğu hegamonya, akl-ı selim insanlık tarihinin en büyük tahakkümüdür. Bugün, din-bilim-felsefe-inanç-siyaset arasında savrulurken ne inandığımıza hakimiz ne de reddettiğimize, sadece, 'evet ben buna inanıyorum ve doğrusu bu' diyerek yarına miraas bırakma çabası içindeyiz. Sözgelimi emperyalizm-komünizm arasındaki çatışmayı da aynı çerçeveden değerlendirebiliriz. Yıllar önce Attila İlhan, 'Hangi' ön başlığıyla kitaplar yayınlamıştı. Bahsini ettiğimiz bir sosyalizm var ama hangi sosyalizm olduğunu çıkaramıyoruz. ESP çevresinin sosyalizmi mi, TKP'nin sosyalizmi mi doğru olan? Fraksiyonlar arası giderek köhneleşen tartışmalar değil yalnızca, temelden farklılaşan ancak herkesin adına sosyalizm dediği bir kavram var ortada. Lenin mi daha sosyalistti yoksa Mao mu gibi bir soruyu bile önümüze getirebilir... Her ikisi de sosyalistti elbette, su götürmez bir gerçekliğin kıyasa ihtiyacı yok ama bugün tartışılan eylemlerin değil kavramların sosyalizmiyse gidip en başına bakalım, elbette eğip bükmeden...

Bu toprakların sosyalizm mücadelesi bir asrı devirdi çoktan, şimdi onlarca fraksiyon, hareket, parti, oluşum var ortada. her dönemin kendi sosyalizm inancı da farklıydı, pratiği de. Bunu irdelemek benim yetilerimi aşacaktır ancak bugüne ilişkin tahlilde bulunmaktan da geri durmayacağım çünkü gözümüzün önünde ayan beyan duran yer tutma çabası, komünist mücadeleden çok kendi doğrularını gerçekliğin üzerinde gösterme hezeyanından ötesi değil. Her 10 Kasım'da olduğu gibi sosyalist oluşumlar birbirini Kemalist olup olmamakla yargılıyor, Atatürk'ü anıp anmamak bir turnusol kağıdı görevi görürken ya oncusun ya buncusun tartışması süregeliyor. İyi de yoldaşlar, arkadaşlar, eli kalem tutanlar, dili söz söyleyenler; işçi sınıfı mücadelesi ne zamandan beri sizin pek önemsiz fikirlerinizin ardında kalmaya başladı?

Şovenist haykırışlarıyla Kürt halkını sosyalizmin kendisi haline getirmeye çalışan ama sonunda komünizmden vazgeçtiğini bile açıklayacak kadar dönek olan eli kanlı Apo'yu savunan Apocular ne zamandan beri Lenin'i önde tutup Marx'ı yok sayıyor? Emek sömürüsü son yüzyılda hiç olmadığı kadar kendini göstermeye başlamışken siyasi hevesleriniz ne zamandan beri işçilerden daha mühim? Emeğin hiçe sayılması yalnızca Türkiye'de değil, dünyada da kendini belli ediyor, görmüyor musunuz?

Marx peygamberdi de, Lenin'i kendine halife ilan etti, bizim mi haberimiz yok? Kapital'de ulusların siyasi tahakkümü emek mücadelesinin önündedir demiyor, Lenin de siz işçi sınıfı için mücadele etmeyi bırakın ve ulusların kendi kaderini tayin etmesiyle uğraşın demiyor.

Bugüne geldiğimizde, Türk burjuvazisinin yerini Kürt burjuvası alsın diye uğraşmaktan, sömürenin etnik kimliğini dert etmekten başka ne yapıyorsunuz? Sermayenin el değiştirmesini ummak ancak demoratik reform olarak nitelendirilebilir. 100 yıl önce bu topraklarda anti emperyalist devrimi yeknesak burjuva devrimi olarak nitelemek, Lenin'in Kızıl Devrimi'yle gözlerinizin kızıl kan çanağı içinde kalmış olmasının sonucu olabilir. 6-7 milyon nüfusu olan Anadolu'da işçi sınıfı yokken neden işçi devrimi yapılmadığını sorgulayanlar gidip Doğan Avcıoğlu'nu, Hikmet Kıvılcımlı'yı okuyabilirler. Tamam işte, artık ülkede işçi sınıfı da var, neden devrim devrim diye ortalıkta gezerken adını söylemekten imtina ettiğiniz reformlar için uğraşıyorsunuz?

Türkiye'de komünist hareket ya siyasi safhada kendine yer bulmakla ya da değişen sermayenin yöneteni olmakla zaman harcıyor. Demokratik barış kovalarken bir yandan da Amerikancı rüyaların çileği olma düşü kuruyor. Çok uzağa değil, Suriye'ye gidelim... Sözde sosyalist yönetimlerini kurmak için Şara'yla işbirliği içinde olanlar, Şara'nın Amerikan askerleriyle basketbol oynadığı anları izlerken devrim hayalleri kurmaya devam ediyordur.

Kısacası her biriniz sosyalizm-komünizm altında kendinizi göstermeyi başarabildiniz ancak imkanını bulunca emperyalistlerle işbirliği içinde olmaktan imtina etmiyorsunuz. Sermayenin gücünü bir kez tattınız, işçi-emek düzeninde yer almayı bile düşünmeyen gençliği de devrim dedirterek kolluğun üzerine sürerek meşruiyet kazanmaya çalışıyorsunuz.

Unutmayın, komünizm insanlar için, sizin için değil. Emeğin değerini ücrete indirgeyen sendikal kazanımlarınızla devrim naraları atsanız da reformist kokunuz buram buram yayılıyor.