Dijital çağda devletlerin egemenlik anlayışı yalnızca sınırlarla sınırlı değil. Veri, algoritmalar ve altyapılar üzerinden şekillenen yeni bir güç dengesi var. Avrupa Birliği bu alanda daha sıkı düzenlemelerle öne çıkarken, Amerika Birleşik Devletleri özgür piyasa ve ifade özgürlüğünü önceleyen bir yaklaşım sergiliyor. Türkiye ise bu iki kutup arasında kendi yolunu arıyor ve dijital alanda bağımsızlığını artırmaya çalışıyor.
Avrupa Birliği son yıllarda teknoloji devlerini sınırlandırmak için ciddi adımlar attı. Büyük platformların pazar hakimiyetini kırmak, kullanıcıların verilerini korumak ve dijital hizmetleri daha şeffaf hale getirmek için yürürlüğe sokulan kurallar artık küresel ölçekte tartışılıyor. Avrupa’nın yaklaşımı yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi bir mesaj içeriyor: “Dijital egemenlik Avrupa’nın kendi ellerinde olmalı.” Bu tavır, teknoloji devlerinin iş yapış biçimlerini doğrudan etkiliyor.
ABD, Avrupa’nın düzenlemelerini kimi zaman korumacılık olarak yorumluyor. Özellikle büyük Amerikan şirketlerini hedef aldığı düşünülen bu kararların inovasyonu baltalayabileceği ve ticari ilişkilerde gerginlik yaratabileceği konuşuluyor. Washington’un bakış açısında özgür ifade ve piyasa dinamizmi daha belirleyici. Ancak bu yaklaşım, kullanıcı verilerinin korunması ve platform sorumluluğu konusunda eksiklikler içerdiği için eleştiriliyor.
Türkiye bu küresel çekişmeden etkilenirken kendi dijital stratejisini oluşturmaya çalışıyor. Veri yerelliği, siber güvenlik ve yapay zekâ alanlarında atılan adımlar, ülkenin teknoloji bağımsızlığını güçlendirmeyi hedefliyor. Aynı zamanda Avrupa’nın ve Amerika’nın standartlarına uyum sağlama ihtiyacı da Türkiye’nin önünde bir denge sorunu yaratıyor. Yerli altyapılar ve düzenlemeler geliştirilirken, küresel işbirliklerinin de devam etmesi gerekiyor.
Dijital egemenlik artık yalnızca teknoloji politikalarının değil, ekonomik bağımsızlığın ve ulusal güvenliğin de bir parçası haline geldi. Avrupa daha sıkı kurallarla kendi sınırlarını çizerken, Amerika serbest piyasa yaklaşımını korumaya çalışıyor. Türkiye için mesele, bu iki farklı yaklaşım arasında sıkışmadan kendi dijital yolunu bulabilmek. Kararlı düzenlemeler, güçlü altyapılar ve nitelikli insan kaynağıyla desteklenen bir vizyon, ülkeyi yalnızca teknoloji tüketicisi değil aynı zamanda üreticisi konumuna taşıyabilir.