Yapay zekâ, hayatımıza öyle hızlı girdi ki hukukçular ve siyasetçiler daha ne olduğunu tam çözemeden “bunu nasıl denetleriz?” sorusuyla baş başa kaldılar. Avrupa Birliği ise bu konuda dünyada öncü bir rol üstlendi. Yapay Zekâ Yasası, yani AI Act, geçtiğimiz yıl yürürlüğe girdi ve adım adım hayatımıza dahil olmaya başladı.

İlk ciddi değişiklikler bu yılın şubatında görüldü. Vatandaşların haklarını doğrudan tehdit eden, gözetleme ya da manipülasyon gibi amaçlarla kullanılan sistemler artık yasak. Ağustos ayında ise işin dozu arttı. Genel Amaçlı Yapay Zekâ diye adlandırılan, farklı alanlarda kullanılabilen büyük modeller için şeffaflık ve sorumluluk kuralları devreye girdi. Bununla birlikte Avrupa Komisyonu içinde AI Office adı verilen yeni bir yapı kuruldu ve üye devletlerin temsilcilerinden oluşan AI Board resmen çalışmaya başladı. Yani sadece kurallar değil, bu kuralları denetleyecek kurumlar da işin içine girmiş oldu.

Elbette bu gelişmeler tartışmasız kabul edilmedi. Meta, düzenlemelerin sınırları aştığını ileri sürerek AB’nin uygulama kodunu imzalamayı reddetti. Google ise tam tersine süreci destekleyerek AB’ye “biz buradayız” mesajı verdi. Avrupa’nın önde gelen sanayi devleri ise farklı bir endişeyi dile getiriyor: onlara göre yasalar çok hızlı ilerliyor ve bu hız inovasyonu boğabilir. Yani bir yanda güvenlik ve haklar, diğer yanda rekabet gücü ve yenilikçilik arasında sıkışmış bir Avrupa var.

Önümüzdeki dönemde yasa, özellikle yüksek riskli alanlara odaklanacak. Sağlık, ulaşım, eğitim ve finans gibi kritik sektörlerde kullanılan algoritmalar sıkı denetimden geçecek. Bu bir yandan toplumun güvenliği açısından büyük bir adım, ama diğer yandan şirketler için ciddi maliyet anlamına geliyor. Yükümlülükleri karşılamak istemeyenler, daha serbest düzenlemelere sahip bölgelere kayabilir.

Benim düşüncem şu: AB’nin bu hamlesi tam da Avrupa’ya özgü bir yaklaşım. Biraz ağır, biraz bürokratik ama uzun vadede güven veren bir denge kurma çabası. İnovasyonu yavaşlatma ihtimali var, evet. Ancak yapay zekânın kontrolsüz bir şekilde toplumun her alanına yayılmasının yaratacağı riskler düşünüldüğünde, birilerinin frene basması gerekiyordu. Avrupa bu freni çekti. Şimdi asıl merak edilen, bu fren geleceği güvenli mi yapacak, yoksa Avrupa’yı teknolojik yarışta biraz geriye mi düşürecek?